Fadıl Şani

İnsanlar zamanın değerini bilmezler. Ne zaman ki zamanı iyi ve faydalı şeylerle doldurdular, zaman onlara yetmedi, yirmi dört saat az kaldı onlara, işte o zaman zamanın değerini anlarlar. 

Düşünün, bir seyahate çıkmak için hazırlanıyorsunuz ve onunla seyahate gideceğiniz araç kalkmak üzere…  

Zamanın adeta durmasını istersiniz. Zamanın en kısa dilimi olan ‘an` bile sizin için çok değeri olur. Bu değer, gideceğiniz seyahatin değeriyle paralel olarak kat kat artar. 

Peki, bu seyahat, iş yapma zaman dilimine bir daha dönüşü olmayan dünyadan göç etme seyahati, bir ölüm seyahati ise?.. Ahiret`e gidip de; “zamanını nasıl geçirdin? Ömrünü nerde tükettin?..  Sorularına cevap vermek zorunda kalınacak zor bir ‘hesap günü` şehrine gidilecek bir seyahat ise?.. İşte o zaman, zamanın değeri anlaşılır; fakat o zaman, zaman fayda sağlamaz; çünkü zaman mefhumu ortadan kaldırılmış, uçsuz bucaksız ‘ebed` sahrası safhasına geçilmiş olur.  

Ya ebedi cennet, ya ebedi cehennem!!! 

Cennet de cehennem de zaman ile zaman içinde kazanılabilir; ama şimdiki zamanda; henüz amel etme diyarından göçmemişken…  

Bunu düşünmemek, değerlendirmemek kişinin kendi kendine ihanetidir. Kendi kendine ihaneti hoş gören adama ise söyleyecek bir şey kalmamıştır, neuzubillah.