DOĞRUHABER HABER MERKEZİ / ANALİZ

Musul operasyonu Türkiye`nin güvenliğini kısa ve uzun vadede farklı biçimlerde ve olumsuz anlamda etkiliyor. DEAŞ'ın Musul`dan çıkarılması, Türkiye gibi bu örgütün saldırılarına maruz kalan bir ülke için elbette olumlu bir gelişme. Bununla birlikte, Musul operasyonu sırasında yaşanan gelişmeler ve ortaya çıkan dinamikler Türkiye`nin güvenliği üzerinde şu etkileri yapabilir:

1- Operasyon sonrasında Irak`ın toprak bütünlüğünün korunması daha da güç hale gelecektir. İşaret edilen Erbil-Bağdat ayrışması, gerek Kuzey Irak`ın iç dinamikleri gerekse de Erbil-Bağdat arasındaki egemenlik/toprak/enerji kaynaklarının paylaşımı sorunları nedeniyle parçalanma ihtimali artmıştır. Üstelik yeni Amerikan yönetiminin olası İran politikaları ve Kürt devleti konusundaki tutumu, bağımsızlığın önünü açacak gelişmeleri tetikleyebilir. Irak`taki gönüllü bir ayrılık ya da parçalanmanın Türkiye`yi çok zor bir duruma iteceği açıktır.

2- Mezhep eksenli çatışmanın Suriye ve Irak bağlamında derinleşmesi, Ortadoğu`daki bölgesel denklemde mezhep çatışmasını daha da artıracaktır. Bu durum Ortadoğu`yu daha da istikrarsızlaştıracağı gibi, Türkiye`yi de içine çeken yeni bir ittifaklar silsilesinin oluşmasına neden olabilir. Suudi Arabistan-İran gerginliği tırmandıkça, Türkiye de tamamen tarafsız kalamayabilir. Üstelik bu süreçte Rusya ile ilişkilerini geliştirmeye odaklanan Türkiye`nin, Şanghay İşbirliği Örgütü gibi farklı seçenekleri değerlendirmeye aldığı bir dönemde, zor bir karar verme noktasına gelmesi ihtimali vardır.

Batıyla yaşanan gerginliğin Ortadoğu`ya yansıması, Türkiye`yi son 10 yılda iyi ilişkiler geliştirdiği ülkelerle olan ilişkisinde de zorlayabilir. Rusya ile ilişkileri geliştirirken Batı karşısındaki cepheye doğru kaymak ABD eliyle Irak`ın parçalanması olasılığını güçlendirirken, Batı ülkeleriyle Ortadoğu`da girişilecek yakın bir işbirliği Türkiye-İran rekabetini körükleyecektir. Elbette her ikisinden bağımsız, tek başına bir politika da izlenebilir. Fakat bu durumun kapasite, kaynak ve bölge dengeleri açısından gerçekçiliği dikkatle değerlendirilmelidir. Bu tür bir karar, Türkiye`nin Suriye ve Irak`ta çok daha fazla sınır ötesi operasyona girmesiyle neticelenecektir.

3- Suriye`nin tersine, Türkiye`nin Irak`taki yerel müttefikleri ya zayıflamaktadır ya da Türkiye bunlar üzerindeki etkisini kaybetmeye başlamıştır. Musul operasyonu sırasında Türkiye`nin desteklediği ve eğittiği grupların, operasyona çok sınırlı bir ölçüde dâhil edildiği görülmektedir. Bağdat`taki yerel müttefikleri Irak siyasetindeki gelişmelerin sonucunda zayıflayan Türkiye`nin, Sünni Araplar üzerindeki etkisi de belli gruplarla sınırlanmıştır. Türkiye ile ilişkisi iyi olan Sünni Araplar da Irak siyasal sistemindeki gücünü büyük ölçüde kaybetmiştir. Iraklı Kürtler bağlamında KDP ile ilişkiler mevcut durumunu korusa da, Kuzey Irak`taki iç dinamikler nedeniyle, KDP`nin gücü Erbil ve Duhok`la sınırlı kalmaktadır. Musul`un kuzeyine giren KDP peşmergeleri, denklemi kısmen değiştirebilse de IKBY`deki iç dengeler süreci etkileyebilir. Türkmenlerin ise önemli bir kısmı kendi içlerinde bölünmüş durumda. Milisleşmenin sonucunda bir kısmı İran`a kayan Türkmenler üzerindeki Türkiye etkinliği de gerileme evresindedir. Bu nedenle Türkiye her geçen gün Irak özelinde de, yerel müttefiklerinin siyasi ve askeri kapasitesinden ziyade, kendi askeri kapasitesine dayanmak zorunda kalmaktadır.

4- PKK gerek Kuzey Irak`taki iç dengeler gerekse Irak hükümetinin kendisine alan açmasıyla, Irak içindeki siyasi ve askeri varlığını güçlendirmiştir. Musul operasyonu sırasında PKK Telafer`e ilerlemeyebilir. Fakat bu onun Sincar`daki varlığını ortadan kaldırmamaktadır. Ancak bu süreçteki asıl gelişme PKK`nın silahlı kapasitesini artırması değil, Ortadoğu`daki girift siyasal ittifak ilişkilerine YPG üzerinden ‘meşru` bir aktör olarak dâhil olma girişimidir. Iraklı milislerin Suriye`deki iç savaşa daha açık ve başta Rakka bölgesi olmak üzere Suriye`nin doğusunda dâhil olması, sadece Sünni-Şii savaşının coğrafyasını genişletmeyecek ve tarihsel düşmanlığı körüklemeyecektir. Aynı zamanda YPG ve Iraklı milisler arasındaki operasyonel ortaklık, sürekli açık olan iletişim kanalları ve hatta Türkiye düşmanlığı üzerinden, uzun süreli ortak bir algı geliştirme potansiyeli taşımaktadır.

5- Irak`ta Türkmenlerin her geçen gün zemin kaybettikleri görülmektedir. Irak`ta Türkmen milliyetçiliğinin kalesi olan Kerkük`te dahi, Türkmenler arasında ciddi tartışmalar ve ihtilaflar baş göstermiştir. Telafer`de yaşanabilecek bir felaket ise Irak`ta Sünni-Şii geriliminin ötesinde, büyük bir Türkmen travmasına dönüşebilecek bir potansiyel taşımaktadır. Telafer geçmişte de mezhep temelli bir savaşa sahne olmuştu. Ancak bugünkü bilinç ve mezhepsel çatışma düzeyi dikkate alındığında, yaşanacak bir krizin Türkmenler arasında çok daha derin bir kırılmaya yol açacağı öngörülebilir.