Analiz Haber

 NEW YORK : New York`ta seçim gecesi ve ertesi günün tablosu, gün boyu yağan sağanak yağmurun etkisiyle de şok ve hüzündü. Bu duygu, akşam saatlerinden itibaren yerini kızgınlık ve öfkeye bıraktı. Amerikan halkının verdiği karara duyulan bu öfke, daha haftasını doldurmadan, yapılan hataların konuşulmasına, seçim sisteminin eleştirisine, olası bir faşizmin önüne nasıl geçilebileceği ilişkin çalışmalara, ‘birlik ve beraberlik` söylemlerine yol açtı. Fakat Amerika`daki genel havayı bir panik durumu olarak niteleyebiliriz. Bu panik durumunda konuşulan meselelerin başında ise elbette “Trump nasıl kazandı, Clinton neden kaybetti” soruları geliyor.

Trump, sesi işitilmeyen kitleye hitap etti

Trump kazandı, çünkü Trump okumuş kesimlerin dinlemeye bile katlanamadığı bir kitleye hitap ediyordu. Latin Amerika`dan gelip yarı fiyata çalışan kaçak işçilerin, dünyanın bir ucundan dinini getirip rahat rahat mescidini kuran Müslümanın, her ne pahasına olursa olsun topraklarından gitmesini isteyen, Nazi sembollerini dağa taşa kazıyan, köle-efendi kültüründen uzaklaşamamış beyaz Amerikalıya, yani Amerika`nın gerçek yüzüne tane tane konuştu Trump. Burada ona oy veren herkesin ırkçı olduğunu söylemek de fazla yanıltıcı bir yorum olur. Ancak Trump`ı başkan seçen herkesin ırkçı birine oy vermiş olduğu da su götürmez bir gerçek.

Amerikan solu, iki yıldır yatak odası analizlerinden çıkamadığı için şu an şok yaşıyor; sol dinlemeye bile tahammül edemediği ‘faşist` komşusunun zafer naraları altında şimdi yasını tutuyor.

Seçim sistemi tartışmaya açılacak

Belki bu dönem, parlamenter sisteme geçişin tartışılacağı bir dönem olacak. Çünkü mevcut sistemin bir handikabı da, seçimi iki partiye indirgeyip bir üçüncüye izin vermemesi.

Buradan hareketle tartışılan mesele ise iki başat aday dışında oy kullanmanın, seçimin sonucunu gerçekten etkileyip etkilemediği. Ana-akım medya daha şimdiden, Demokratların kazanamamasının en büyük sebeplerinden biri olarak, makul seçmenin Clinton yerine, anlamı olmayan bu seçeneklere yönelmesini gösterdi bile. Trump tehlikesine karşı, her şeye rağmen Clinton diyen kesimler için de öyle. Ancak üçüncü parti meselesi, bu kadar üstüne yüklenilecek bir seçenek değil.

TRUMP ZAFERİ “AMERİKAN FAŞİZMİNE” YOL AÇAR MI?

Açıkçası kimse Trump`tan da, Trump`ın vaat ettiği şeyleri yapmasından da korkmuyor. Bu vaatlerin uygulanabilir olduklarını pek düşünmüyor. Asıl kaygı veren şey, Obama döneminde yükselen ve Trump`la birlikte iyice gün yüzüne çıkan ‘Amerikan faşizmi`nin ya da yeni etiketiyle ‘Trumpizm`in azgın taraftarları. Beğenmediği siyahilerin darp edilmesini, hapse atılmasını ya da öldürmesini açık açık dile getiren, Ku Klux Klan`ı hortlatan, etrafa Nazi sembolleri çizen, mescitlere zarar verip Müslümanlara sözlü tacizde bulunan, yeri geldiğinde onu da öldüren, her gördüğü Latino`ya, artık ülkesine dönmesi gerektiğini buyuran beyaz adamın öfkesi. Çünkü artık deyim yerindeyse, herkesin rahatı bozuldu. Bu, beyaz adam karşısında azınlıkta kalan herkesin derdi; bu, artık basit bir kötü yönetim endişesi değil, yaşam hakkını geri kazanma mücadelesi. Demokratların insafına kalmış siyahiler, uzun yıllardır sistemle barışık yaşamış Müslümanlar, özgürlükçü olmayı ve hak hukuk gözetmeyi Demokrat partiye oy vermekle eşitleyen bir takım solcular için; artık takke düştü, kel göründü: Mücadele Demokrat Parti için değil, sistemin altında ezilen azınlıklar için verilmeli.

Haliyle, seçimden önce fenomen haline gelen Kanada`ya göç meselesi de bir şaka olarak kalacak gibi görünüyor. Zira Trump`ın zaferi sadece başkanlığı kazanmakla kalmadı. Trump senato ve meclisi de kazanarak, en azından önümüzdeki iki yıl boyunca önüne geçilemeyecek bir güç de elde etti.