AA - Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, AB'nin Türkiye İlerleme Raporu'nda FETÖ'den bir terör örgütü olarak değil de "Gülen Hareketi'"olarak bahsedilmesini, esef ve şaşkınlıkla karşıladıklarını bildirdi. 

Bozdağ, AB Komisyonunca hazırlanan rapora ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye aleyhine propaganda yürüten PKK ve FETÖ'nün temelsiz iddiaları başta olmak üzere Türkiye karşıtlarının ülke aleyhindeki görüşleriyle soyut ve afaki pek çok iddiaya bu yılki raporda yer verildiğini belirtti.

Bozdağ, "15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü, sadece demokrasi, hukuk devleti, milli irade ve milli iradenin seçtiklerine karşı yapılmamış, aynı zamanda AB`nin üzerinde yükseldiği temel değerlere karşı da yapılmıştır. Cumhurbaşkanının, TBMM`nin, Başbakan ve Hükümetin, siyasi partilerin, sivil toplumun, medyanın ve hepsinden önemlisi 79 milyon Türk halkının ayrımsız yaptığı mücadele, demokrasi, hukuk devleti, milli iradenin seçtikleri ve AB üzerine inşa edildiği temel değerlere sahip çıkma mücadelesidir." değerlendirmesinde bulundu.

Raporda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türk halkının ve Türkiye'nin destansı mücadelesine hak ettiği şekilde yer verilmediğini belirten Bozdağ, bu mücadelenin takdir de edilmediğine dikkati çekti.

"AB değerlerini savunanlar bakımından utanç vericidir"

Bozdağ, "246 şehidin yaşam hakkı ve şehit yakınlarının mağduriyetleri ile 2 bin 194 gazinin ve ailelerinin mağduriyetlerinden söz etmeyen, bunların haklarından ve hukuklarından bahsetmeyen raporda, demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, milli irade ve AB değerlerini yok etmeye teşebbüs eden Fetullahçı Terör Örgütü üyelerine ilişkin endişe ve kaygıları dile getirmeleri AB değerlerini savunanlar bakımından utanç vericidir. Raporda, Fetullahçı Terör Örgütü'nü bir terör örgütü olarak nitelendirmek yerine, 'Gülen Hareketi' olarak bahsedilmesini, esefle ve şaşkınlıkla karşılıyoruz." değerlendirmesinde bulundu. 

"FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Türkiye'de yaşananların başka bir AB ülkesinde yaşandığında bu eylemleri yapan ve yaptıran terör örgütüne, Türkiye'nin sahip çıkması ya da ilerleme raporunda olduğu gibi terör örgütü demekten kaçınması halinde "AB üyesi ülkeler ne hissederdi?" sorusuna yer veren Bozdağ, raporda eli kanlı terör örgütünden "Gülen Hareketi" şeklinde bahsedilmesinin örgütün gerçekte terör örgütü olma vasfını ortadan kaldırmayacağını vurguladı. 

"FETÖ Türk milletinin yargıya güvenini zayıflattı"

Raporda, FETÖ mensubu hakim ve savcıların, meslekten atılmaları, haklarında soruşturma ve kovuşturma yürütülmesinin eleştirildiğini bildiren Bozdağ, Türkiye'nin demokratik bir hukuk devleti olduğunu, yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanıldığını belirtti. Bozdağ, hiçbir organ, makam, merci veya kişinin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emirler, talimatlar veremeyeceğini bildirdi. 

Bozdağ, FETÖ'nün Türk milletinin yargıya güvenini ve adalete inancını zayıflattığına, hukuk devletini tahrip ettiğine, bazı hakim ve savcıların yargı görevini bağımsız ve tarafsız şekilde yapma vasfını kaybetmelerine neden olduğuna işaret eden Bozdağ, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını korumanın en önemli güvencesi olduğunu ifade etti.

Bağımsız ve tarafsız yargı görevi yapma vasfını yitirenlerin meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar vermenin, HSYK`nın asli görevi olduğuna dikkati çeken Bozdağ, "HSYK`nın aksine hareket etmesi anayasal görevini yapmaması demektir. 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü sonrası çıkarılan KHK kapsamında HSYK`nın bazı hakim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar vermesi tam da bu anayasal görevin hukuk devletine uygun yerine getirilmesidir. HSYK`nın yaptığı, AB`nin temel değerleri arasında bulunan yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını, hukuk devletini korumaktır ve ayrıca Fetullahçı Terör Örgütü'nün Türk yargısını rehin almasını önlemektir, yargının milletin yargısı olma vasfını korumaktır. HSYK, aldığı bu kararlarla sadece yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını korumakla kalmamış aynı zamanda yargıya güvenin yeniden inşası yolunda çok önemli bir adım atmıştır. AB`nin temel değerlerine sahip çıkma ve koruma adına HSYK`nın attığı bu adımların takdir edilmesi yerine eleştirilmesi kabul edilemez."

"Art niyetli değerlendirmeleri kabul edemeyiz"

Raporda, olağanüstü hal (OHAL) ilanı sonrası çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle alınan tedbirlerin, "orantılılığı ve yargı denetimine erişimin kısıtlılığı konusunda sorun teşkil ettiğinin" savunulduğunu vurgulayan Bozdağ, OHAL süresince alınan tedbirlerin vatandaşların günlük hayatında herhangi bir değişiklik yapmadığına, temel hak ve hürriyetlerde günlük hayatı etkileyecek herhangi bir sınırlandırma getirmediğine işaret etti.

Tedbirlerin OHAL'in gerekli kıldığı konularla sınırlı kaldığının altını çizen Bozdağ, şu ifadelere yer verdi:

"Özellikle 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra işkence ve kötü muamele noktasında ciddi endişeler olduğu şeklinde, yine soyut ve genel ifadelere yer verilmiştir. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası tutuklananlar hakkındaki işkence iddiaları net olarak ifade etmeliyim ki gerçeği yansıtmamaktadır. AB yetkililerine her fırsatta, Türkiye'deki ceza ve tutukevlerinde işkenceye ve kötü muameleye sıfır tolerans politikasının uygulandığının belirtilmesine, bu konularda bizlerle somut bilgi ve verileri paylaşmaları halinde gerekli inceleme ve soruşturmaların yapılacağının defaatle aktarılmasına rağmen bu konudaki art niyetli değerlendirmeleri asla kabul edemeyiz. 

Ülkemizde, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi amacı ile gözaltına alınmaların hepsinde adli rapor alınma zorunluluğu getirilmiştir. Belirli çevrelerce Türkiye'ye karşı yürütülmekte olan negatif propagandanın ve kampanyanın bir parçası olarak gördüğümüz bu tür iddialara, Türk resmi makamlarının görüş ve değerlendirmelerini dikkate almaksızın, resmi raporlarında yer veren bir anlayışı, iyi niyetli olarak görmemiz mümkün değildir."

"Gerçeklerden uzak eleştirilerin kabulü mümkün değildir"

Bozdağ, cezaevlerinde, tutuklu ve hükümlülere Avrupa Cezaevi Kuralları, İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında işaret edilen, Birleşmiş Milletler (BM) Mandela Kurallarında yer alan asgari yaşam alanının üzerinde bir yaşam alanının, barınma şartlarının sağlandığına dikkati çekti.

Ceza infaz alanında, mevzuat yönünden 2005'te köklü reformlar yapıldığını bildiren Bozdağ, reformlar kapsamında modern ceza infaz sisteminin ayrılmaz parçası olan psikososyal servislerin ceza infaz sistemine entegre edildiğini kaydetti.

Bozdağ, açıklamada şu değerlendirmelerde bulundu:

"AB tarafından yayımlanan raporda, maddi hataların bile bulunması raporun ne kadar özensiz ve taraflı hazırlandığının en somut göstergesidir. Raporda her ne kadar mal varlığı bildiriminin cumhuriyet savcılarını kapsamadığı, hakimler için zorunlu olduğu belirtilmiş ise de mevzuatımızda mal varlığı bildirimi tüm kamu görevlileri için zorunludur. Cumhuriyet savcıları da kamu görevlisi olduğundan bu konuda bir ayrım söz konusu değildir. Türkiye Cumhuriyeti olarak uluslararası örgüt ve kuruluşlardan gelen objektif, makul ve yapıcı eleştiriler her zaman memnuniyetle karşılanmış ve istifade edilmiştir. Ancak son ilerleme raporunda olduğu gibi ön yargılı, subjektif ve gerçeklerden uzak eleştiri ve önerilerin tarafımızca kabulü mümkün değildir."