HÜSEYİN SAĞLAM/ ANALİZ
4 Kasım sabahı D.Bakır`da çevik kuvvet merkezini hedef alan bombalı araç saldırısı, yine her zamanki gibi sivil zayiatlarla neticelenmişti.
Ama aynı gece HDP`li yöneticilere yönelik düzenlenen operasyon da söz konusuydu. Bir tarafta operasyon, diğer tarafta çevredeki sivil yerleşim birimlerini tarumar etmekle kalmayan, aynı zamanda ölü ve yaralı sayısıyla korkunç bir tablo bırakan bombalı araç patlaması.
Bombalı araç saldırısının operasyonlardan saatler sonra gerçekleşmesi, ilk olarak akıllara “misilleme” ihtimalini getirmişti. “Misilleme ihtimalinden” kaynaklanmış olacak ki operasyon üzerinden fırtına koparanlar, nedense bombalı araç patlamasına karşı adeta kör ve sağır kesilmişlerdi.
Peşinden valilik açıklama yaptı, saldırının PKK tarafından gerçekleştirildiği belirtildi. Sessizlik aynı çevreler için daha “anlamlı” bir hal almıştı. Yıkımın boyutları gün yüzüne çıkarken bir açıklama, bir kınama hasıl olmuştu, ama elden ne gelir, örgüt tanıdıktı çünkü!
Ve bir sonraki günün şafak vakti, “uluslararası ajanslar” bir “haber” geçti: “Saldırıyı IŞİD üstlendi” diye.
Sonrası malum!
Örgüt akrabamızdır moduna yatanlar öyle bir dirildiler ki!
Kınamalar bir tarafa “komplo teorileri” elden ele, dilden dile, manşetten manşete zıplamaya başlamıştı.
Yol açılmıştı artık! “IŞİD terörizmi” ile harmanlanan “AKP faşizmi”, yağmur olup “Kürt halkının” başından aşağı inmişti!
Ölüler bir bir dirilip sorgucu bir tavır takınmıştı.
Meğer bomba patlatıldığı zaman hedef mekânda HDP/DBP yöneticileri de bulunuyormuş!
Meğer o saldırıda HDP Çüngüş İlçe Başkanı da hayatını kaybetmiş!
Meğer Sırrı Süreyya kıl payı ölümden dönmüş!
Düşünebiliyor musunuz, HDP`nin yönetici kadrosunun gözaltında tutulduğu mekâna IŞİD tarafından devasa bir saldırı düzenlenmişti!
Meğer hedef, HDP yönetici kadrosunun tümünü ortadan kaldırmaktı!
Ve “birileri” bilinçli olarak IŞİD`e bu bilgiyi vermiş, komple bir “temizlik” yapmayı planlamıştı!
Meğer… Meğer… Sorular, şüpheler bir birini kovalamaya başlamıştı!
AKP emretmiş; IŞİD, “emret komutanım” deyivermişti!
Sol`un en gewende takımı ise, “Yandaş medyanın” PKK`yı hedef alan manşetlerinin “boşluğa” düşmesinden duyduğu mutluluğu, sevinç gözyaşları olarak yansıtıyordu.
Derken valilik bir kez daha açıklama yapma gereği duydu. Bu kez telsiz frekansları ve saldırganın açık kimliğiyle beraber. Yok canım! IŞİD yapmış ama biz PKK yapmış gibi davranalım taktiği miydi yoksa?!
Önce ölüm sessizliği… Ki arkama örgüt gücenmiş olmasın. Sonra IŞİD üzerinden yaşanan “katliam sevinci!”
Ve bir kez daha geri gelen “Ölüm modu!”
‘TAK`lanmak, bu kez ölümden de beter olmalıydı, ama değil. “Demoqrasi güçleri” bir kez daha “fabrika ayarlarına” dönüş yapmakta zorlanmamıştı. Alışkındılar tükürmek gerektiği zamanda tükürmemeyi, tükürdüklerinde ise tükürdüklerini derhal yalamayı!
Sözkonusu PKK olunca tutuklamalara odaklananlar, IŞİD ismi ile beraber katliama yönelmişlerdi. ‘TAK`landıklarında ise tekrar tutuklamalara yöneldiler.
Onlarca ölü, yüzlerce yaralı, harap olan mahalle, söz konusu IŞİD olunca anlam kazanmalıydı. PKK olunca teferruattan sayılmalıydı çünkü.
Hem bu “Büyük insanlık” değil miydi ki?! Seçim sürecinde az mı duyduk “Büyük insanlık” vaadlerini?!
Bir kez daha “Büyük insanlık” yürüyüşüne çıkarlarken, bizler de vahşeti “örgütüne göre” ayırmayı, vahşette bile ayırımcılık yapmayı bir kez daha öğrenmiştik, “Demoqrasi güçleri” sayesinde!