M. Salih Keskin / Diyarbakır
Doğu ve Güneydoğu’da 1990’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlere ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde bulunan Jandarma Tabur Komutanlığı’nda elbiseleriyle yan yana gömülmüş 3 kişiye ait ceset bulundu.
Faili meçhul kazıların yapıldığı Diyarbakır’ın Sur ilçesi, tarihi İçkale’de çıkan kafatası sayısı da 23’e yükseldi. Kazılar, Özel Yetkili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcı vekili Ahmet Karaca’nın gözetiminde yürütülüyor. Bölge SİT alanı olduğu için kazılarda iş makineleri kullanılmıyor. Kazılar arkeolojik kazı standartlarına göre kazma ve küreklerle sürdürülüyor.
90’LI YILLARDA ASKER, 2000’Lİ YILLARDA POLİS…
Ortaya çıkan insan kemikleriyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Mustazaf Der Genel Başkanı Av. Hüseyin Yılmaz, 90’lı yıllarda avukatlık yaptığını, o dönemlerde JİTEM’in birçok kişiyi kaçırdığı ve kaçırılanlardan bir daha haber alınamadığını hatırlattı. Durumun vahametinden bahseden Yılmaz, “Türkiye’de sıkıntılı dönemlerde özellikle derin devlet yapısı devreye giriyor. Ancak bu derin devlet dediğimiz olay sadece askerle sınırlı değil. Askerin yanısıra polisin içinde de derin yapılar vardı. O dönemlerde avukatlık yaptığım için gördüğüm şuydu; asker de, polis de siyasi muhaliflerini kaçırıyordu. Asker kaçırdığında önce sorguluyor, sorgulama neticesinde uygun gördüklerini mahkemeye çıkartıyordu. Uygun görmediklerini de öldürüp ya Dicle nehrine yâ da yol kenarlarına atıyorlar veya kendi taburlarının içinde gömüyorlardı. Kaçırma sayısına bakıldığında JİTEM’in bu yola daha sık başvurduğu görülüyor” dedi.
Ortaya çıkan insan kemikleriyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Mustazaf Der Genel Başkanı Av. Hüseyin Yılmaz, 90’lı yıllarda avukatlık yaptığını, o dönemlerde JİTEM’in birçok kişiyi kaçırdığı ve kaçırılanlardan bir daha haber alınamadığını hatırlattı. Durumun vahametinden bahseden Yılmaz, “Türkiye’de sıkıntılı dönemlerde özellikle derin devlet yapısı devreye giriyor. Ancak bu derin devlet dediğimiz olay sadece askerle sınırlı değil. Askerin yanısıra polisin içinde de derin yapılar vardı. O dönemlerde avukatlık yaptığım için gördüğüm şuydu; asker de, polis de siyasi muhaliflerini kaçırıyordu. Asker kaçırdığında önce sorguluyor, sorgulama neticesinde uygun gördüklerini mahkemeye çıkartıyordu. Uygun görmediklerini de öldürüp ya Dicle nehrine yâ da yol kenarlarına atıyorlar veya kendi taburlarının içinde gömüyorlardı. Kaçırma sayısına bakıldığında JİTEM’in bu yola daha sık başvurduğu görülüyor” dedi.
CEMAL UÇAR, M. SALİH KÖLGE ÖRNEKLERİ VAR
Takip ettiği dosyalara veya duruşmalara bakıldığında özelikle 2000’e yakın ve sonrasında polisin de kaçırma yöntemine başvurduğunu belirten Yılmaz, birçok kişinin kaçırıldığı, sorgulandığı ve gayri resmi olarak gözaltında tutulduğunu söyledi. Yılmaz, “Bununla ilgili bize yapılan birçok başvuru var. Örnek vermek gerekirse, aile bize başvurmuş, biz de savcılığa başvurmuşuz ve aradan bir ay geçtikten sonra tesadüfen sokakta yeni bulmuşlar gibi yeniden evrak düzenliyorlardı. Cemal Uçar, bunlardan biridir. Nihayetinde şaibeli bir şekilde bu insanın cesedi çıktı cezaevinden… Koğuşunda intihar ettiği söylendi ama koğuş arkadaşlarının hiçbirinin bunu görmediği söylendi. Sabah kahvaltı gelmiş, kahvaltı sonrası herkesi bir uyku bastırmış ve uyumuşlar. Cemal Uçar da sözde kendini ranzaya asmış, ama ayakları yerde! Bu nasıl intihar… Kaçırmalardan sonra infazlar bir birini izledi. Mehmet Salih Kölge, kaçırıldıktan bir ay sonra emniyetten çıktı… Batman’da hakeza olaylar sıklıkla yaşanıyordu” diye konuştu.
Takip ettiği dosyalara veya duruşmalara bakıldığında özelikle 2000’e yakın ve sonrasında polisin de kaçırma yöntemine başvurduğunu belirten Yılmaz, birçok kişinin kaçırıldığı, sorgulandığı ve gayri resmi olarak gözaltında tutulduğunu söyledi. Yılmaz, “Bununla ilgili bize yapılan birçok başvuru var. Örnek vermek gerekirse, aile bize başvurmuş, biz de savcılığa başvurmuşuz ve aradan bir ay geçtikten sonra tesadüfen sokakta yeni bulmuşlar gibi yeniden evrak düzenliyorlardı. Cemal Uçar, bunlardan biridir. Nihayetinde şaibeli bir şekilde bu insanın cesedi çıktı cezaevinden… Koğuşunda intihar ettiği söylendi ama koğuş arkadaşlarının hiçbirinin bunu görmediği söylendi. Sabah kahvaltı gelmiş, kahvaltı sonrası herkesi bir uyku bastırmış ve uyumuşlar. Cemal Uçar da sözde kendini ranzaya asmış, ama ayakları yerde! Bu nasıl intihar… Kaçırmalardan sonra infazlar bir birini izledi. Mehmet Salih Kölge, kaçırıldıktan bir ay sonra emniyetten çıktı… Batman’da hakeza olaylar sıklıkla yaşanıyordu” diye konuştu.
TÜM İNFAZLAR DEVLET ADINA YAPILMIŞ
Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü; “Her ne kadar JİTEM veya Emniyetin içindeki illegal yapı diyorsak da; nihayetinde tüm bunlar devletin bekası, devleti korumak için yapılmış faaliyetlerdir ve devletin en tepedeki yetkililerinden himaye gören yapılardır. Bugün devlet kendini temize çıkarmak için ‘bu benim bilgim dışında yapılmıştır, ben yakalarım, ceza veririm’ diyorsa da aslında bu devletin klasik oyunudur. Amerika filmlerinde bol bol görüyoruz. İşte yakalanırsan seni tanımam, ama yakalanmazsan zaten benim adıma iş yapmışındır, mükâfatını alırsın! Bunu Şemdinli’deki Umut Kitapevi bombalanmasında gördük. Devletin resmi görevlisi ve itirafçısı kitap evi bombalıyor ve suçüstü yakalanıyor. Buna rağmen dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’tan himaye gördü, ‘iyi çocuklar’ dedi. Bugün ortaya çıkan kemikler bize şunu gösteriyor; bunlar devletin bizzat rütbesini, makamını ve silahını kullanarak yapmışlardır. Maaşlarını da devletten almışlardır ve hatta birçoğu terfi etmiştir. Ortada kirli bir tezgâh, kirli bir oyun var. İşin içinde savcılar, doktorlar da var. Aile, savcıya ‘oğlumu falan yerde polisler kaçırdı’ diyor savcı korkudan hiçbir işlem yapmıyor. İşkence görüyor, doktor korkudan darp izlerini sağlık raporuna yansıtmıyor. Bir korku psikoloji oluşturulmuştu ve kimse sesini çıkartamıyordu. Devletin güvenlik güçleri hukuk çerçevesinde kalmadığından dolayı illegal bir terör örgütü gibi çalışmışlar. Ortaya çıkanlara göstermelik olarak cüzi cezalar verilmiş, ortaya çıkarılmayanlar ise terfi edilmiş, başarı plaketleri verilmiştir. Ve şu an devletin birçok kademesinde bu insanlar var.”
Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü; “Her ne kadar JİTEM veya Emniyetin içindeki illegal yapı diyorsak da; nihayetinde tüm bunlar devletin bekası, devleti korumak için yapılmış faaliyetlerdir ve devletin en tepedeki yetkililerinden himaye gören yapılardır. Bugün devlet kendini temize çıkarmak için ‘bu benim bilgim dışında yapılmıştır, ben yakalarım, ceza veririm’ diyorsa da aslında bu devletin klasik oyunudur. Amerika filmlerinde bol bol görüyoruz. İşte yakalanırsan seni tanımam, ama yakalanmazsan zaten benim adıma iş yapmışındır, mükâfatını alırsın! Bunu Şemdinli’deki Umut Kitapevi bombalanmasında gördük. Devletin resmi görevlisi ve itirafçısı kitap evi bombalıyor ve suçüstü yakalanıyor. Buna rağmen dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’tan himaye gördü, ‘iyi çocuklar’ dedi. Bugün ortaya çıkan kemikler bize şunu gösteriyor; bunlar devletin bizzat rütbesini, makamını ve silahını kullanarak yapmışlardır. Maaşlarını da devletten almışlardır ve hatta birçoğu terfi etmiştir. Ortada kirli bir tezgâh, kirli bir oyun var. İşin içinde savcılar, doktorlar da var. Aile, savcıya ‘oğlumu falan yerde polisler kaçırdı’ diyor savcı korkudan hiçbir işlem yapmıyor. İşkence görüyor, doktor korkudan darp izlerini sağlık raporuna yansıtmıyor. Bir korku psikoloji oluşturulmuştu ve kimse sesini çıkartamıyordu. Devletin güvenlik güçleri hukuk çerçevesinde kalmadığından dolayı illegal bir terör örgütü gibi çalışmışlar. Ortaya çıkanlara göstermelik olarak cüzi cezalar verilmiş, ortaya çıkarılmayanlar ise terfi edilmiş, başarı plaketleri verilmiştir. Ve şu an devletin birçok kademesinde bu insanlar var.”
DEVLET ÖZELEŞTİRİ VERMELİ
Devlet içindeki “illegal yapılar” denilerek devletin temize çıkartılmak istendiğine dikkat çeken Yılmaz, Ergenekon davasını örnek gösterdi. Yılmaz, “Bugün Ergenekon diye bir yapılanmadan bahsediliyor. İşte şunu yapmış bunu yapmış, kötü işler yapmış vs… Yapmış ama bunu niçin ve kimin adına yapmış? Tüm bunları devlet adına yapmış, devletin bekası için yapmış, devleti korumak için yapmış. Milliyetçilik duyguları onları buraya getirmiş. Nihayetinde de sorumlu olan devlettir. Bu nedenle o dönemde yapılan uygulamalar adına devletin hesap vermesi, özeleştiri yapması lazım” diye konuştu.
Devlet içindeki “illegal yapılar” denilerek devletin temize çıkartılmak istendiğine dikkat çeken Yılmaz, Ergenekon davasını örnek gösterdi. Yılmaz, “Bugün Ergenekon diye bir yapılanmadan bahsediliyor. İşte şunu yapmış bunu yapmış, kötü işler yapmış vs… Yapmış ama bunu niçin ve kimin adına yapmış? Tüm bunları devlet adına yapmış, devletin bekası için yapmış, devleti korumak için yapmış. Milliyetçilik duyguları onları buraya getirmiş. Nihayetinde de sorumlu olan devlettir. Bu nedenle o dönemde yapılan uygulamalar adına devletin hesap vermesi, özeleştiri yapması lazım” diye konuştu.
DÖNEMİN JİTEM GÖRELİLERİ
1987’den 2000’li yıllara kadar, JİTEM’in İçkale’deki sorgu ve gözaltı merkezinde görev yapan kişilerin başında dönemin JİTEM kurucularından Arif Doğan, Cem Ersever, Albay Aytekin Özen, Binbaşı Cahit Aydın, Albay Nurettin Ata, Binbaşı Abdülkerim Kırca, Yüzbaşı Ali Yıldız, Yüzbaşı Ersin Bacaksız ve Astsubay Ali Kaya gibi isimler görev yapıyordu.
YA FAİLLER NERDE?
Ortaya çıkarılan insan iskeleti ve kafataslarıyla ilgili “ya failler nerde” sorusu sorulmaya başlandı. Saraykapı Semti sakinleri, 2000’li yıllara kadar JİTEM’in burada faal olduğunu ve her gün onlarca kişiyi gözaltına aldıklarını, sorguladıklarını, işkencelerden geçirdiklerini ve nihayetinde infaz ettiklerini söylediler. Buraya girenin sağlam çıkmasının adeta imkânsız olduğunu dile getiren semt sakinleri, birçok kişinin de infaz edilerek bahçede açılan çukura atıldığını, bugün çıkan kemikler ve kafataslarının infaz edilen kişilere ait olduğunu söylediler. Türkiye’nin çok değiştiğini ifade eden semt sakinleri, “o gün infaz edilen insanların iskeletleri burada, peki ya failler nerede?” diye sordular.
JİTEM’İM ÖLÜM ARACI: BEYAZ TOROS
1990’lı yıllarda Güneydoğu’daki faili meçhul olaylarda JİTEM elemanları ve polis genellikle beyaz renkli Toros marka araçlar kullanıyorlardı. Bu araçlar da yöre halkının korkulu rüyası olmuştu. Diyarbakır’da devam eden faili meçhuller davasında ifade veren tanıklar da, JİTEM tarafından kullanıldığı öne sürülen beyaz renkli Renault Toros marka araçlar için “O arabalara bindirilen geri dönmezdi” demişlerdi.
KEMİKLER ADLİ TIBBA GÖNDERİLDİ
Bu arada ortaya çıkan 23 kafatasından 8’i DNA testi için İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderildi. Orada yapılacak işlemin ardından, yakınlarının kayıp olduğunu belirten mağdurlardan alınacak kan örnekleriyle, kemiklerden elde edilen DNA’ların karşılaştırılıp, kimlik tespitleri buna göre yapılacak. Kalan kemikler ise toplu olarak gönderilecek.