Orhan  ÖZSOY / doğruhaber / ilim-irfan

Yüksekçe binaların soğuk gölgesi altında unuttuk paylaşmayı… Oysa Necip Fazıl ne de güzel söylemişti: “Eğer tadını bilirseniz, ekmeği paylaşmak, ekmekten daha lezzetlidir.”

Önceleri komşusu aç iken tok yatan bizden değil idi… Herkesin komşusuna götürebileceği bir tabak yemeği, bir tas çorbası vardı muhakkak. Bir kimsenin yüzünü güldürmek mutluluğumuzdu bizim. Kederli günlerimizde gözlerimiz dolarken, acılarımızı paylaşanlar vardı. Güzel günlerinde mutluluklarını bizimle paylaşanlar çoktu. Bir şeyleri paylaşmak güzeldi… Annemiz çocuksu bir muziplikten kardeşimizi paylarken, suçunu paylaşır, o anlık kızgınlıktan payımızı alırdık.

Peki, paylaşmayı biz kimden öğrendik?

Hani Ensar`dan bir adam vardı Devr-i Saadette… Ebu Talha…

Bir gün açlıktan bitap düşen bir kişi gelmişti Peygamber`in huzuruna. Peygamber; “Bu gece bu adamı kim ağırlar ve karnını doyurur” diye sormuştu yarenlerine.

Ebu Talha fakir bir adam olduğu halde “ben ağırlarım” demiş, adamı alıp evine götürmüştü. Hanımına evde yiyecek bir şey olup olmadığını sorunca; hanımı yalnızca çocuklara yetecek kadar yiyecek olduğunu söylemişti.

Hanımına çocukları uyutmasını söyleyen Ebu Talha akşam karanlığında misafiriyle sofraya oturmuştu. Sofrada sadece bir kişiye yetecek kadar yemek vardı. Kaşıklarını sofraya götürüp getiriyor, ama yemek yemiyorlardı. Misafirleri mahcup olmasın istiyorlardı.

Misafirleri karnını doyurup sofradan kalkınca, Ebu Talha ve eşi de sofradan hiçbir şey yemeden kalkmışlardı. Sabahında Peygamber`i ziyaret eden Ebu Talha`ya Peygamber`in sözü şu oldu: ”Allah dün gece misafirinize olan davranışınızdan razı oldu.”

Paylaşmak; hem de dünyalık denince pek bir şeye sahip değil iken… Böyle bir davranış olsa olsa yüce bir ahlakın cismaniyete bürünmesi idi.

Çünkü az veren candan, çok veren maldan verirdi…

Hamd makamının hayatımıza yansıyan yönüydü paylaşmak… Doğru değil mi? İnsan şükür sahibi ise paylaşmayı bilirdi. Sağ elden ziyade gönlün vermesiydi hamd ehlinin bu davranışı.

Acılarımız var iken başkalarının acılarına ortak olmak, sahip olduklarımızı başkaları ile paylaşmak bizi özlediğimiz insanlığın gül renkli sokaklarına götürür müydü? Şüphesiz götürürdü…

Tok yatan kimselerin, inşa ettikleri yüksek katlı lüks binaların hiçbirinde aç yatan bulunmaz ve nasılsa “aç yok” rahatlığı ile mışıl mışıl uyurlar. Aynı binaların gölgeleri altında ise açlık ve sefaletin en koyu haliyle yüzleşen insanlar var. Acaba onlar kimleri doyursun, diye düşünmeden de edemiyorum. Öyle ya açalar onların mahallesinde, toklardan çoook uzaklarda…