DEAŞ'ı Musul`dan çıkarmak üzere başlatılan operasyon devam ediyor. Medyada çatışmaların yoğunluğu ile kurtarılan köy ve kasabalara ilişkin haberler yayınlanıyor. Şu anda büyük bir kesimin birinci gündemi, çatışmalar esnasında neler yaşandığı. Oysa genel olarak çatışma süreci, yakın gelecek için hiç de iyimser bir tablo sergilemiyor. Irak ordusu, peşmergeler ve milis güçlerinin Musul`a ilişkin hamleleri, bu şehirde DEAŞ'tan sonra da yoğun bir güç mücadelesi yaşanacağının en önemli işareti olarak değerlendirilmeli.
Operasyonun gösterdikleri
Şu ana kadar Musul civarında yaşanan gelişmelerden çıkarılabilecek ilk dersler şöyle özetlenebilir:
DEAŞ'ın Musul`un dış kasabalarındaki öncelikli taktiği, gelen güçleri yavaşlatmak üzerine kurulu. Irak ordusunun ve peşmergenin açıklanandan daha fazla zayiat verdiği biliniyor. Ancak aradaki büyük güç farkı, DEAŞ karşıtı koalisyonun ilerleyişini sağlıyor. Buna rağmen, gerek Iraklı yetkililer gerekse peşmerge komutanları, Musul`un içindeki çatışmanın daha çetin geçeceğini belirtiyorlar.
DEAŞ karşıtı koalisyonda askeri (ve fakat asgari düzeyde) bir işbirliği gözlemleniyor. Ancak operasyonun yaratacağı siyasal ve stratejik sorunların aşılmasına odaklı işbirliği olduğuna dair bir gösterge yok. IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani “Musul`dan sonra bağımsızlığı konuşacağız” derken, Irak hükümetinin buna açıkça karşı çıktığı biliniyor. Bunun da ötesinde, DEAŞ'ın çıkarıldığı bölgelere kimin yerleştiği daha büyük tartışmaların, yeni siyasal 'oldu bitti'lerin yaşanacağının habercisi.
Irak`ın geleceğine ilişkin korkulan senaryoların yaşanmasına neden olabilecek örnekler halihazırda gözlemlenmeye başladı. Irak ordusuna bağlı birlikler, Musul`daki Sünni Arapların tepkisini çekecek sembolleri açıkça taşıyor. Bunun da ötesinde Haşdi Şabi`nin Telafer`e yönelmesi, yakın gelecekte yaşanabilecek mezhep temelli çatışmaların habercisi niteliğini taşıyor.
Musul'da ayaklanma ihtimali
DEAŞ'ın büyük gruplar halinde Musul`dan çekilmediği görülüyor. Rakka`ya çekilmesi için açık bırakılan koridordan şu ana kadar bir miktar çekilme oldu. Bu durum DEAŞ'ın, orduyu, milis güçlerini ve peşmergeyi Musul`un merkezine çekerek daha küçük bir grupla yavaş yavaş yıpratmayı planladığının işareti. Şehir savaşını kazanamayabilir, hatta kazanmak gibi bir planı da olmayabilir. Fakat Musul merkeze giren unsurların, şehri belli sektörlere bölerek güvenliği aşamalı olarak sağlama planı, çok sayıda Musullunun zarar görmesine neden olacak. Bu durumda, DEAŞ'ın şehirden çıkarılması mümkün olsa bile, şehri kurtarmaya gelenlerin asli baskı unsuruna dönüşmesi ihtimali çok yüksek. Bu da örgütün uzun vadede en çok istediği şeylerden biri.
Baştan itibaren, özellikle uluslararası haber ajanslarında, Musul`u kurtarmaya gelenlere şehrin içinden büyük bir katılım olacağı beklentisi yaratılmıştı. Şu ana kadar bu beklentiyi doğrulayan bir gelişmeye tanık olunmadı. Şehrin içinde DEAŞ'ın iyice zayıflamasını bekleyenler olabilir. Fakat muhtemel bir ayaklanmaya katılacak olanların, Irak hükümetinin ya da milis grupların hakimiyetini kabul etmemesi olasılığı yüksek. Musul`un içinde bir ayaklanma başlasa bile, bu durum şehrin içinde yeni güç odaklarının ortaya çıkmasına neden olacak. Bu süreçte Musul`un eski yöneticileri ile yeni güç odakları arasında da bir iktidar mücadelesinin başlaması ihtimal dahilinde.
Son olarak DEAŞ'ın bu aşamada küçük 'çılgınlıklar' yaptığı görülüyor. Savaş sertleştikçe eylemlerin dozajının yükselmesi ihtimali var. Ancak operasyonun uzaması, tarafların birbirine karşı güvensizliklerini ve endişelerini de artırıyor.
Musul`daki tahribat parçalanmaya neden olabilir
Musul, Irak`ın etnik ve dini olarak en renkli vilayetiydi. Musul`un merkezi ve bazı ilçelerinde Sünni Araplar büyük çoğunluğu oluşturmasına rağmen, bazı ilçelerinde Türkmenler, Kürtler, Hristiyanlar, Ezidiler ve Şebekler çoğunluktaydı. DEAŞ'ın Musul`u kontrol etmesinden sonra şehrin demografik yapısı büyük ölçüde değişti. Şehrin nüfusunun yarısı başka yerlere göç etmek zorunda kaldı. Bu insanların bir kısmı Irak`ın içinde, bazıları ise başka ülkelerde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Geleneksel olarak Musul`un kuzeyinde yaşayan azınlıkların önemli bir kısmı, bugün KDP ile birlikte hareket ediyor. Nitekim peşmergenin ilerleme stratejisi uzun vadede bu bölgeyi kendi kontrolüne almak ve en azından fiilen Kuzey Irak`a eklemek gibi görünüyor. Bu Musul`un eski idari yapısının değişeceğine ilişkin ilk gösterge.
İkinci gösterge ise Telafer`deki durum. Haşdi Şabi`nin Telafer`e doğru ilerlemesinin en muhtemel sonuçlarından biri, bölgede Irak merkezi hükümetine bağlı bir güç merkezinin oluşturulması olabilir. Aslında doğru bir biçimde formüle edilmesi halinde, Telafer`in ayrı bir vilayet olması hem Musul hem Telafer halkı için en uygun çözüm. Telafer`de istikrarın sağlanabilmesi için, bölgenin Musul`da çatışma üreten dinamiklerden uzaklaşması gerekiyor. Telafer`in uzun yıllardır ciddi sorunlarla yüzleştiği biliniyor. Fakat mevcut durum bu sorunların çözümü için bir umut ışığı yaratmıyor.
Sincar`daki durum ise daha karmaşık bir güvenlik sorunu halinde. DEAŞ'ın bölgeden çıkarılması sürecinde PKK ve YPG`nin oynadığı rol, bu iki örgütü Sincar`da güçlendirdi. Kısa vadede yerel faktörlerin bu örgütleri zayıflatması ihtimali zayıf. Üstelik Irak merkezi hükümeti, burada KDP ile PKK arasında bir çekişme olmasını da bir fırsat olarak görüyor olabilir. Bütün bunlar, Sincar`da kısa vadede Musul merkezden farklı dinamiklerle ayrı bir istikrarsızlık yaşanmasına neden olacak.
Temsil sorunu
Son olarak Musul merkezdeki gelişmeler çok dikkatli incelenmeli. Şehrin demografik, ekonomik ve siyasi beyni ve kalbi hâlâ Sünni Arapların büyük çoğunluğu oluşturduğu şehir merkezi. Binlerce Musullu şehir merkezini terk etse de yüzbinlerce insan hâlâ orada yaşamaya devam ediyor. Musul`da kalan halkın hepsi DEAŞ destekçisi değil. Tersine Musul`u terk etmeyen insanlar arasında da son iki yıldır ciddi sıkıntılar çeken büyük bir kitle bulunuyor.
Ancak bu noktada çok önemli bir sorun baş gösteriyor. Bu insanlar kendilerini en zor zamanlarda terk ederek diğer vilayetlere giden milletvekillilerini ya da vilayet meclisi üyelerini temsilcileri olarak kabul edecekler mi? Bugün Musul halkı adına dışarıdan konuşan siyasiler ya da kanaat önderleri, Musul`a girdiklerinde halk tarafından ne kadar kabul görecek? Bu temsil sorunu, Musul`un demografik yapısı kadar, siyasal geleceğinin de krizlere açık olabileceğini gösteriyor. Üstelik Irak ordusu, peşmerge ya da milis güçleri tarafından kötü muameleye maruz bırakılmaları ya da zorunlu olarak göç ettirilmeleri halinde, Musul halkının vereceği tepkinin gelecekte Musul`u 2004-2008 arasındaki haline çevirme riski çok yüksek.
Musul konusunda bölgesel uzlaşı var mı?
Musul`u Irak`ın kendisi ve Türkiye dahil bölge ülkeleri için yeni bir güvenlik riskine dönüştürecek sorunların belki de en büyüğü, yerel ya da bölgesel bir siyasal uzlaşının bulunmaması. DEAŞ karşıtı koalisyonun şu ana kadar tek ortak paydası, örgütü Musul`dan çıkarmak. Oysa Musul büyüklüğünde ve bu denli stratejik öneme sahip bir şehirde yaşanabilecek gelişmelerin, önce Irak`ın sonra da bölge ülkelerinin güvenliğini doğrudan etkileyeceği açık.
Musul`un istikrarsızlığa sürüklenmesi ve şehirde siyasi bir uzlaşının sağlanamaması, şehrin çeşitli örgütler tarafından kontrol edilen bir güvensizlik alanına dönüşmesine yol açabilir. Üstelik Musul`da çok büyük bir çoğunluğu oluşturan Sünni Arapların büyük kesimini ikna edemeyen ve kapsayıcı olmayan bir düzenin yerleştirilmeye çalışılması, sadece bu şehirde değil, Irak`ın geri kalanındaki Sünni Araplar arasında da merkezi hükümetten kopmalar yaşanmasına neden olabilir.
Türkiye için hayati tehdit
Örgütün elinden geri alınan Felluce ve Tikrit gibi şehirlerde yaşanan büyük sorunlara Musul`un eklenmesi, Sünni Arapların Irak devletinin içinde kalma iradesine darbe vuracak. Buna uzun bir süredir Irak`tan ayrılma isteğini her fırsatta dile getiren IKBY`nin de eklenmesiyle, Irak`ın bir arada tutulabilme ihtimali giderek azalacak. Özetle DEAŞ'ın Musul`dan çıkarılmasından sonra, şehrin istikrara nasıl kavuşturulacağı ya da güvenliğin nasıl sağlanabileceği konusu, yerel bir mesele olmanın ötesinde, bölge ülkelerinin tamamı için güvenlik riski oluşturabilecek bir sorun niteliği taşıyor.
Irak`ın parçalanması ya da bu ülkenin bazı kısımlarında örgütlerin etkin hale gelmesi, Türkiye tarafından öteden beri tehdit olarak algılanıyor. İşin kötü tarafı, Ankara-Bağdat-Washington hattında, Irak`taki duruma ilişkin bir fikir birliğine varılmadığı görülüyor. İran tarafsız bir duruş sergiler gibi görünse de, Bağdat`taki hükümetin ve milis teşkilatlarının arkasındaki başlıca güç olduğu son derece açık. Böyle bir ortamda, bu dört ülke arasında bir uzlaşıyla Musul`daki soruna çözüm bulunması, bölgenin güvenliği için faydalı olacak. Aksi takdirde, DEAŞ'ın Musul`dan çıkarılmasından sonra ortaya çıkacak yeni tablonun etnik ayrılıkçılığı, mezhepsel kutuplaşmayı, siyasal istikrarsızlığı, büyük demografik değişikliği ve ciddi ekonomik sorunları beraberinde getireceği tahmin edilebilir. Bu tür bir tablonun en olası sonucu ise Irak`ın parçalanmaya sürüklenmesidir ki bu ihtimal Türkiye tarafından hayati bir tehdit olarak algılanıyor.
AA