Hüseyin KAYA / Siyaset Gemisi / Doğruhaber

Feraset ve basiret herkesin sahip olmadığı hasletlerdir. Bunlar olmayınca önlem almak da zamanında doğru müdahalede bulunmak da mümkün olamayabiliyor.

Zaman birçok şeyi çözer derler; ama insanlar genellikle sabırsız olduklarından dolayı doğru davranmazlar ve o yüzden de “keşke”ler havada uçuşur.

Gülen grubu, hocasıyla elemanlarıyla buna iyi bir örnektir.

Birçok insan günümüze bakıyor, bir de geçmişi düşünüyor ve “Nereden nereye” diye soruyor.

Bakın Fethullah Gülen`in son konuşmasından bir bölüm alıyorum buraya:

“Başçavuşlar, onbaşılar, çavuşlar bile bir darbe planlasa, evvela ne yaparlar? Gitseniz, evde bu türlü şeyleri hiç bilmeyen, benim bacılarıma, analarıma sorsanız, derler ki, ‘Yahu en evvela başbakanı, cumhurbaşkanını, bakanları falan derdest ederiz!` Halkın üzerine tanklar sürüyorsunuz!.. Allah aşkına, böyle komik bir darbe olmaz. Ama diplomasızlığı gündemden düşürmek için daha büyük bir gündem oluşturmaya ihtiyaç vardı. Haramîliği/hırsızlığı gündemden düşürmek için, tapelerdeki resimleri ve konuşmaları gündemden düşürmek için, elini güçlendirmek için, karalamaya matuf daha farklı bir fırçaya, daha farklı bir siyah boyaya ihtiyaç vardı. Böyle bir oyuna, böyle bir senaryoya ‘bî idrâk` bazıları da inandılar.”

“Bunu bana ve bu Hizmet`e yapanlar, idam sehpasına götürdükleri zaman bir tek arzum var. Ben de askere gitmeden evvel Edirne`de imam iken iki defa ruhânî reis olarak idamlıkta bulundum. Bu zulmü, bu haksızlığı, bu i`tisafı yapanlar, arzumu sorsa, ‘Son arzun nedir?` diye; rica edeceğim: ‘Gülerek ölüme gidiyorum. Bu zâlimleri getirin; ölmeden evvel, bunların yüzüne tükürmek geliyor içimden.` Benim son arzum budur, ölmeden evvel. ‘Tükürün o zalimlerin hayasız yüzlerine!..` deyip evvela kendim tüküreceğim.”

Ya ne oldu o kibar hocaya?

2010`da Hüseyin Gülerce`nin naklettiğine göre şunları söylemişti. (Bu arada Hüseyin Gülerce o dönemde Gülen`in has adamlarından biriydi):

“Odama bir arı girmişti. Uçamıyordu, felç geçirmiş gibi bir hali vardı. Belki açlıktandır deyip bir kaşık balın içine bıraktım, olmadı. Yanına su koydum, iyileşmedi. Ne yapsam düzelmiyordu. Aldım, bahçeye bıraktım. Sonra oturdum yarım saat ağladım”

Sadece arılar için değil, “İsrailli çocuklar” için de ağlamıştı hocaefendi.

Gel de bu hale bak ve şaşırma!

Hem tükürmek de neyin nesi?

Yakıştı mı hocaya?

O hoca ki, durmadan ağlar ve ağlatırdı.

Ayakkabısını dikmek için bile bir iğnesi yoktu.

Ama ne hikmetse darbeciliğin raconundan, tapelerden, kamuoyunun halen içeriğini bilmediği resimlerden söz ediyor.

Aslında “Darbeciler yanlış yaptı” demiyor, “işi bilmiyorlardı” demek istiyor.

Erdoğan`ı yakalayamayan komandolara kızıyor; ama onları ciddi sınavlardan geçmediğini, “cemaat torpiliyle” ilerlediğini unutuyor.

Operasyonları ve “terör” ile beraber anılmayı kabullenemiyor.

Öfke kusuyor ve beddua nöbetlerine devam ediyor.

Yüzü biraz daha berraklaşıyor.