TARİHTE BUGÜN / DOĞRUHABE / İSTANBUL / 23 EKİM
1853: Kırım Savaşı başladı. Kırım Savaşı, Ekim 1853 - Mart 1856 tarihleri arasındaki Osmanlı-Rus Savaşıdır. Birleşik Krallık, Fransa ve Piyemote-Sardinya'nın Osmanlı tarafında savaşa dâhil olmasıyla savaş, Avrupalı devletlerin Rusya'yı Avrupa ve Akdeniz dışında tutmak amacıyla verdiği bir savaş halini almıştır. Savaş, müttefik güçlerinin zaferiyle bitmiştir. Kâğıt üzerinde, savaşın galiplerinden olan Osmanlı Devleti, aslında savaştan çok büyük zarar alarak çıkmıştır. Çok pahalı olan bu savaşı yürütebilmek için Osmanlı devleti, ödeme yeteneğinin çok üstünde borç almıştır. Endüstrileşmeyi kaçırdığı için ekonomisi çağdışı kalmış olan devlet, bu borçların altından kalkamayacak ve 1881 yılında II. Abdülhamit döneminde Düyunu Umumiye idaresinin kurulmasıyla, Avrupalı devletlerin mali denetimi altına girecektir. Kırım Savaşı'nın sonunda ilan edilen Islahat Fermanı, Osmanlı reform hareketlerinde çok önemli bir yer tutar. Islahat Fermanı'nın amacı, imparatorluk içindeki herkese Osmanlı yurttaşlığı vererek, yasalar önünde dine bakılmaksızın eşitlik sağlamaktı. Islahat Fermanı ile Batı'da dolaşan liberal düşünceler Osmanlı Devleti'ne girmeye başlayacaktır ama bir yandan da ekonomik dengeler yabancı sermaye güçlerinin lehine değişecektir. Hıristiyan ve yahudi azınlıkların zenginleşip paralarına para katarak Osmanlı İmparatorluğunu etki altına almaya başladıkları bir dönem başlamıştır.
1923: Halk Fırkasının kuruluş dilekçesi İçişleri Bakanlığı`na verildi. Sözde demokratik süreci başlatmak için kurulan Halk Fırkası sonradan ismi Cumhuriyet Halk Partisi`ne dönüşecek ve 1950`ye kadar tek parti hegemonyası şeklinde Türkiye`yi yönetecektir.
1926: Sovyetler Birliği'nde Leon Troçki ve Grigoriy Zinoviyev, Komünist Partisi Merkez Komitesi üyeliğinden çıkarıldı. Komünist parti diktatörlüğünde yönetilen Sovyetler Birliği, komünist liderlerin koltuk mücadelesine sahne olmuş ve sivrilen liderler, tıpkı taht kavgalarında olduğu gibi öldürme de dahil çeşitli yöntemlerle bertaraf edilmiştir.
1946: Birleşmiş Milletler, ilk genel toplantısını New York'ta yaptı.
1954: Batı Almanya'nın NATO'ya girişiyle ilgili Paris Antlaşması imzalandı.
1956: Macaristan'da Sovyet egemenliğine karşı ayaklanma başladı. Bütün ülkeye yayılan gösterilerde, isyancılar Sovyet birliklerinin çekilmesini istediler.
1962: ABD, SSCB'nin Küba'yı bir nükleer üs haline getirmesini engellemek için önceki gün adayı abluka altına almıştı. Türkiye'de ve çeşitli Devletler ‘de protesto gösterileri düzenlendi. Başbakan İnönü: "Buhranı Türkiye'ye sıçratmak için gayretler var... " dedi.
1972: Zonguldak'ta iki ayrı kömür ocağında grizu patlamasında 20 işçi öldü, 76 işçi yaralandı.
1980: 12 Eylül darbesinden sonra çıkarılan bir kanunla 160.000 silahın yetkili makamlara teslim edildiği açıklandı.
1981: Cunta yönetiminin kurduğu Danışma Meclisi ilk toplantısını yaptı. 160 üyeli Danışma Meclisi çalışmalarına başladı. Danışma Meclisi Başkanlığı'na, Konya Temsilcisi ve eski Başbakan Sadi Irmak seçildi.
1983: Beyrut'ta Amerikan ve Fransız barış gücü karargahlarına patlayıcı yüklü kamyonlarla intihar saldırısı yapıldı. 241 Amerikan deniz piyadesi ve 58 Fransız paraşütçü öldü. Lübnan Beyrut'ta havaalanında bulunan ABD Deniz Piyadelerine ait karargah bomba yüklü bir kamyonun saldırısı karşısında harabe haline geldi. ABD'li yetkililer olaydan İran ve Suriye ile bağlantılı radikal grupları sorumlu tuttular. Fransa Lübnan`dan askeri birliklerini çekme kararı aldı. Lübnan`ı hristiyan Maruniler `in kontrolünde ikinci bir İsrail`e çevirmek isteyen Batılı Güçler, İslami direnişin çelik duvarına çarpmış ve gerisin geri kaçmaya başlamışlardı.
1993: Karun Hazinesi, 28 yıl sonra Türkiye'ye getirildi. Karun Hazinesi veya Karun Hazineleri Çoğu MÖ 560-546 yılları arasında Lidya ülkesini yöneten Kroisos veya Krezüs (Karun) dönemine ait olan ve Uşak'ın 25 km batısında ve İzmir Karayolu üzerinde bulunan Güre Kasabası yakınlarındaki tümülüslerden 1960'lı yıllarda çıkarılarak kaçırılan ve1993 yılında geri alınan eserlerin toplu adı. Bazı kaynaklarda Lidya Hazinesi veya Lidya Hazineleri olarak da anılırlar.
Lidya döneminin en görkemli eserleri arasında yer alan bu hazine 1965-66-68 yıllarında kaçırılmıştır. İlk soygun 1965 yılında Toptepe tümülüsünde gerçekleşti. 5 kişilik grup tünel kazarak mezar odasına ulaşarak, buradaki buldukları eserleri dönemin parasıyla 65,000 TL'ye sattılar. Daha sonra, 1966'da, İkiz tepe tümülüsü 11 kişi tarafindan soyuldu ve oda içesindeki 150 parça önce saklanıp daha sonra 160,000 TL'ye satıldı. Güre'deki üçüncü soygun 1968 yılında Aktepe tümülüsünde yapıldı ve bulunan resim ve kabartmalar 40,000 TL'ye satıldı. Hazinenin tamamı New York'taki Metropolit an Müzesi'nde 1985 yılında bir sergide gazeteci Özgen Acar tarafından görülmeleriyle bulundu. Dönemin Kültür bakanlığının uyarılması sonucu müzenin depolarında saklanan eserleri almak için 1987`de dava açıldı ve yaklaşık 40 milyon dolarlık masrafa yol açan hukuki süreçler sonunda 1993'de Türkiye'ye geri getirildi. İade, müze yetkilileri 6 yıl süren davayı kaybedeceklerini anlamalarıyla gerçekleşti.
1996: Kuzey Irak Kürd bölgesinde savaşan Kürdistan Yurtseverler Birliği ve Kürdistan Demokrat Parti birlikleri arasında, ABD ve Türkiye`nin de girişimleri ile ateşkes sağlandı.
2000: Adana E Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutuklu ve hükümlüler eylem başlattı. Eylemciler, 21 infaz koruma memurunu rehin aldı. Af talebinde bulunan, cezaevi penceresine pankart asan eylemciler, cezaevinin bazı bölümlerini ateşe verdi.
2000: Bayrampaşa Cezaevi'nde sayım vermek istemeyen bir grup tutuklu 16 infaz koruma memurunu rehin aldı. Cezaevinden nakilleri protesto eden eylemciler açlık grevi başlattı.
2002: Moskova`da aralarında kadınların da bulunduğu yaklaşık 40 Çeçen, kalabalık bir tiyatroyu basarak, Rus birliklerinin Çeçenistan`dan çekilmesini istedi. Binden fazla kişiyi rehin alan Çeçen direnişçiler çocukları ve kadınları serbest bıraktılar. Amaçlarının kimseye zarar vermek olmadığını ve sadece Çeçen trajedisinin dünyaya duyurulması ve akan kanın durdurulmasını engellemek amacıyla bu eylemi gerçekleştirdiklerini açıkladılar. Üç gün süren pazarlıklar sonucu acımasız Rus polisi dünyada eşine rastlanmamış bir vahşet örneği sergiledi ve Çeçen direnişçileri etkisiz kılma adına içeriye fentanil isimli zehirli gaz atmış ve 41 direnişçi ile beraber 119 rehineyi de katletti. Barışçıl niyetlerle yapılan eylem Rus zalimlerin vahşeti nedeniyle Çeçen direnişi adına daha da derin düşmanlık ve nefrete yol açmıştı.
2002 : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, AKP'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi`nde dava açtı. Kanadoğlu, genel başkanlık görev ve yetkilerinin Recep Tayyip Erdoğan tarafından kullanılmasının tedbiren önlenmesini de istedi. Kanadoğlu, kapatma istemine, ``AK Parti`nin, verilen ihtarın gereğinin yasaya uygun ve ihtarda belirtildiği biçimde eksiksiz olarak yerine getirmediğini` gerekçe gösterdi.
2002: AKP`nin kapatılması için açılan dava, Borsa`da düşüş getirdi. Ama sudan sebeplerle parti kapatma gibi ağır bir girişimin sosyal psikoloji duvarında ne tür etkiler yapacağı derin zihniyet ve odakların umurunda bile değildi. Nitekim 300 milyar dolara mal olan 12 Eylül darbesi 100 milyar dolara mal olan 28 Şubat post modern darbesi kimsenin umurunda olmamış ve bu ağır zayiata sebep olanlar her zamanda olduğu gibi hiçbir hesap vermemişti.
2002: Recep Tayyip Erdoğan`ın ``haksız mal varlığı edindiği`` iddiasıyla yargılandığı davaya Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesi`nde devam edildi. Erdoğan`ın avukatları, müvekkillerinin Haseki Hastanesi`nden aldığı 5 günlük raporu mahkemeye sundu. Mahkemenin yargıcı, Erdoğan`ın 25 Aralık`ta yapılacak duruşma için ihzar en celbine karar verdi.
2003: ''Bilgi Edinme Yasası'' Cumhurbaşkanı tarafından onaylanıp resmi iş gazetede yayınlanmak üzere gönderildi. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları askeri ve istihbari çalışmalar ile gizlilik belgesi bulunan diğer tüm bilgilere bu kanun ile ulaşabilecek ve tüm kurum ve kuruluşlar vatandaşa bilgi sunmada zorunlu ve sorumlu tutulacaklar. Açıklanması kanunla yasaklı bilgilerin dışında vatandaşı bilgi edinme hakkından yoksun bırakan kurum ve kuruluş yetkilileri kanunda öngörülen cezayi müeyyideye tabi tutulacaklar.
2004: Hakkında kırmızı bülten çıkarılan Haluk Kırcı, Ukrayna'nın başkenti Kiev'de yakalandı. Kırcı, 1958 yılında Erzurum'da doğdu. 8 Ekim 1978 günü Ankara'nın Bahçelievler semtinde yedi Türkiye İşçi Partisi üyelerinin öldürülme eylemlerinin sanığı olarak hakkında arama kararı çıkartıldı. 12 Nisan 1988'de Bahçelievler katliamı davasında idama mahkûm oldu. 16 Temmuz 1989 tarihinde Bursa Cezaevi'ndeki açık görüşte, üzerinde "Ali Ekinci" sahte kimliği ile firar teşebbüsünde bulundu. Çıkarılan infaz kanunundan yararlandı ve 26 Nisan 1991 tarihinde Bursa Cezaevi'nden şartlı olarak tahliye edildi. Ancak her idamı için ayrı hesaplanması gereken süre henüz tamamlanmadığından tekrar aranmaya başlandı. Kırcı firarda iken 1 Ağustos 1992'de Erzurum'da evlendi. Nikâh şahitliğini dönemin Erzurum Valisi ve sonraların Emniyet Genel Müdürü ve İçişleri Bakanı Mehmet Ağar yaptı. 25 Ocak 1996'da İstanbul'da yeniden yakalandı ve aynı gün firar etti. O zamanki emniyet müdürünün bu firarda yardımlarının olduğu iddia edilmektedir. Kırcı, sağlık sektöründe faaliyet gösteren çok sayıda şirkete ortak oldu. 10 Ocak 1999'da, İstanbul terörle mücadele ekiplerinin bir operasyonu ile yakalandı. 8 Şubat 1999'da İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanmaya başladı. Ömer Lütfü Topal cinayetinden beraat eden Kırcı, Susurluk çetesine üye olmak suçundan 4 yıl hapse mahkûm oldu. 18 Mart 2004`de ikinci kez yanlışlıkla tahliye edilen Haluk Kırcı, Bahçelievler`de öldürülen öğrencilerin avukatlarının itirazı üzerine aranıyordu. Yanlış infaz hesabı nedeniyle serbest bırakılan ve ardından kaçtığı Ukrayna'da yakalanan Haluk Kırcı, sorgusunun ardından kesinleşmiş hapis cezaları nedeniyle 4 Şubat 2005 günü Kartal Cezaevi`ne gönderildi. 28 Mayıs 2010 tarihinde tahliye oldu ve 8 şubat 2011 tarihinde tutuklandı. Alparslan Türkeş'in vefatı üzerine kendisinin ve yakın arkadaşlarının yaşadıklarını, kodlama isimlerle "Çapraz Biçildi İsyanlarım" kitabında anlatmıştır. Kitaptaki Musa, Cumali, Hamdi ve Kemal isimli karakterlerin Haluk Kırcı, Muhsin Yazıcıoğlu ve Abdullah Çatlı oldukları iddia edilmektedir.