HÜSEYİN SAĞLAM / ANALİZ / DOĞRUHABER
Geçtiğimiz Çarşamba günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Putin arasında yapılan telefon görüşmesinin ana teması Suriye`deki gelişmeler idi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28`inci muhtarlar toplantısında bu görüşmeyle ilgili yaptığı açıklamada, “Görüşmede Halep`i konuştuk. Saat 22.00 itibarıyla orada hava bombardımanlarını durduklarını ifade ettiler. El Nusra`nın orayı terk etmesi noktasında kendilerinin ricaları oldu. Arkadaşlarımıza bu konuda gerekli talimatı verdik, onlar da bu çalışmayı yapmak suretiyle, ‘El Nusra`yı Halep`ten çıkarmak ve Halep halkının bu noktadaki huzurunu sağlamak için bir çalışmanın içerisinde olalım` diye aramızda böyle bir mutabakatı görüştük” ifadelerini kullandı.
Türkiye`nin Nusra`yı Halep`ten ne şekilde çıkaracağı veya Cumhurbaşkanı`nın bu yöndeki açıklamalarının nasıl hayata geçirileceği ayrı bir mesele. Hatta kimi cenahlarda başka türlü tartışmaları alevlendirecek nitelikte.
Ancak bu durum, Türkiye`nin ÖSO destekli Suriye harekâtının bugüne kadar kamuoyuna yansımamış bir “anlaşma” çerçevesinde gerçekleştiği iddialarına da ışık tutacak cinstendir.
Bilindiği üzere Suriye güçlerinin silahlı muhaliflerin elinde bulunan yerleşim birimlerine karşı uzun zamandan beri uyguladığı şöyle bir taktik vardır;
Söz konusu yerleşim birimleri kuşatmaya alınıp dış dünya ile bağlantıları tamamen kesiliyor. Bu durumda silahlı muhalifler hiçbir şekilde takviye kuvvet alamıyorlar. Bu taktik elbette sadece silahlı unsurları etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda bu tür yerlerde yaşayan sivilleri de açlık tehlikesiyle baş başa bırakıyor.
Ancak son süreçte kuşatmaya alınan bazı bölgelerde hiç denenmemiş uygulamalar ortaya çıkıyor. Kuşatma altındaki silahlı unsurlarla Bir şekilde “anlaşmalar” yapılıyor. Tahliye için koridor açılıyor ve silahlı unsurlar da bu tür yerleri terk ediyorlar.
İlginç olan diğer bir durum da, bu tür tahliye anlaşmalarının Türkiye`nin ÖSO destekli harekâtından sonraya denk geliyor olmasıdır. Burada ilk akla gelen soru şu olmakta:
Tahliye edilen silahlı unsurlar hangi bölgelere geçiyorlar?
Halep üzerine de benzer bir durum şu anda yaşanmakta. Şayet tahliye gerçekleşirse, buradan çıkacak olan silahlı unsurlar nereye geçecek?
Akla gelen ilk geçiş bölgesi, Türkiye destekli ÖSO bölgesi olmaktadır. Putin`in bile tahliye işlemini CB Erdoğan`la görüşüp karara bağlıyor olması, bu olasılığa işaret ediyor.
Uluslararası basına yansıyan iddialara göre Türkiye`nin Suriye`ye girmesi ve bunun İran-Suriye-Rus eksenince kabul edilmesi, Türkiye ile aralarında yapılan anlaşmalara dayanıyor.
Kimi analistlere göre yapılan anlaşma, ABD destekli YPG/DSG güçleri ve IŞİD`e karşı Türkiye destekli ÖSO`nun bir cazibe merkezi haline getirilmesini içeriyor.
Asker kökenli Romanyalı bir analist, Türkiye ile Rus-İran-Suriye ekseni arasında yapıldığı söylenen anlaşmayı irdelerken şu iddialarda bulunuyor:
Özetlersek;
“Türk ordusunun Cerablus`a yönelik bir operasyon başlattığı 24 Ağustos`tan sonra, Türkiye`nin adımlarını sınırlandırıp düzenlemek üzere Rus, Suriyeli ve Türk yetkililer arasında en sonuncusu Bağdat`ta yapılan birçok müzakere gerçekleşti… Türk kaynaklar, Suriye`nin çıkarına uygun bir şekilde “Fırat Kalkanı” operasyonunu ülkenin kuzeyiyle sınırlandırma konusunda daha fazla noktada uzlaşmaya varıldığını söylüyor…
Türkiye`ye kabul ettirilen ilk nokta, Suriye`ye konuşlandırılacak Türk askeri sayısının azami 8000`i geçmemesi. (...)
Üzerinde uzlaşılan ikinci nokta, Türk ordusunun İslam Devleti savaşçılarını yok etmek için Suriye`de ilerleyebileceği alanın büyüklüğü. Bu, Türkiye-Suriye sınırı boyunca uzanan Cerablus`tan Kura Kubra arasındaki 90 km uzunluk ve 30 km derinlikteki bir şerit. Yine Türkiye, isyancı Özgür Suriye Ordusu militanlarının Türk askeri birliklerinin emri olmadan bölgede bağımsız bir şekilde hareketine müsaade etmeme sözü verdi.
Suriye ordusu, 21 Ağustos`ta Halep`in Şeyh Maksud bölgesinde İslamcı isyancıların kuşattığı Kürt YPG savaşçılarını savunmak için müdahale etse de YPG, Haseke şehrinde Suriye ordusuna saldırıp bölgeyi ele geçirdi. Bunun üzerine ikinci uzlaşma noktasına bir husus daha eklendi. Buna göre Suriye yönetimi, Türk ordusunun Amerikan özel kuvvetlerinin yardımıyla Menbic`i İslam Devleti`nden ele geçiren Kürt isyancıları (YPG) (savaş zoruyla da olsa) Fırat`ın doğu yakasından tahliye etmesine izin verdi. PKK`lı teröristlere karşı harekete geçtiği takdirde, 90x30 km.lik şeridi aşsa dahi Türk savaş uçaklarını Rus S-400 füze sistemleri vurmayacak.
Üzerinde uzlaşılan üçüncü nokta, Halep şehri ve çevresi ile Lazkiye bölgesindeki savaş alanlarında Türk istihbarat servisinin kontrolündeki isyancı grupların ekseriyetinin geri çekilmesi. Bu manevra Suriye ordusunun Halep savaşında nihai bir zafer kazanmasına yardımcı olacak.”
Romanyalı askeri uzman Valentin Vasilescu`un sıraladığı, ancak tarafların resmi olarak duyurmadığı bu anlaşma metni ne kadar doğrudur bilinmez.
Ancak kuşatma altındaki silahlı grupların tahliye edilmesine ek olarak son paragrafta yer alan Halep üzerindeki iddiasının şu sıralar “Türk-Rus mutabakatı” şeklinde gerçekleştirilmeye çalışılıyor olması, Valescu`nun sıraladığı “anlaşma” çerçevesini doğruluyor gibi.
Belki de Amerika`nın son dönemde Türkiye`ye karşı takındığı tavır, YPG`yi Türkiye`ye tercih etmesi, Beşika/Musul üzerine yaşanan “meşruiyet” tartışmaları ve Türkiye`nin benzer şekilde meydan okuma tavrının altında yatan neden de aslında Suriye üzerine Rusya ile yapılan bu tür bir anlaşmadır.
Tekrar başa dönersek;
CB`nin açıklamasına yansıyan Putin`in “ricası” karşısında Nusra nasıl bir tavır takınacak? ‘Nıç` derse vaziyet kendisi için nasıl bir hal alacak?
Mesela Suudi`nin onayı söz konusu olacak mı?
Değilse bu tutum Suriye sahasında Türkiye-Suudi ilişkilerine nasıl yansıyacak?
Bekleyip görmek lazım.