HÜSEYİN KAYA / SİYASET GEMİSİ / DOĞRUHABER / İSTANBUL

Nabi Avcı, Kültür bakanlığı yapan ve araştırmacı kimliğiyle de bilinen bir isim.

Önceki dönem Milli Eğitim Bakanlığı yaptı.

Onu gündemimize almamıza sebep olan şey bir etkinlikte “tekbir” ile ilgili yaptığı açıklamalar.

Bakın ne demiş Nabi Avcı:

“Gençlerimizin ben konuşmaya başlamadan önce verdikleri mesaja bir cevap vermek istiyorum. Sevgili gençler küçük bir uyarıda bulunmak istiyorum. Bizim binlerce yıllık kültürümüzde tekbirin slogan olarak kullanılması yoktur. Bir arkadaşımızın çıkıp tekbir diye bağırması ve sonra diğer arkadaşlarımızın slogan atıyor gibi tekbir getirmesi bizim kültürümüzün estetiğinde yok, bu son zamanlarda çıkan bir adet. Tekbir getirelim ama milletçe nasıl getiriyorsak yüzyıllardan beridir, nasıl bayram namazlarında hep beraber huşu içerisinde getiriyorsak öyle getirelim. Böyle getirdiğimiz zaman tekbir gerçekten çok derinlere nüfus ediyor. Aksi takdirde herhangi bir slogana dönüştürme tehlikesi var”

 Nabi Avcı, Esenler Belediyesi`nin Yusuf Has Hacib Kültür ve Sanat Sezonu açılış programında tekbir getiren gençleri uyararak bu açıklamayı yapmış.

Evet, Nabi Bey Kültür Bakanıdır, araştırmacı yazardır; ama alanı iletişimdir ve maalesef bilmediği bir alanda “ahkam kesince” komik duruma düşüyor.

Adım adım gidelim:

Bizim binlerce yılık kültürümüzde tekbirin slogan olarak kullanılması yoktur.

“Binlerce yıllık”tan kasıt nedir? İslam kültürü kastediliyorsa binlerce değil bin dört yüz küsür yıllık bir kültürümüz var. Kasıt “Türk kültürüne” ise Müslüman olmadan önceki Şaman ve Pagan kültüründe “Tekbir”in olmaması normal değil mi?

 Bir arkadaşımızın çıkıp tekbir diye bağırması ve sonra diğer arkadaşlarımızın slogan atıyor gibi tekbir getirmesi bizim kültürümüzün estetiğinde yok, bu son zamanlarda çıkan bir adet.

Gerçekten öyle mi?

Araştırmacı bir ilim adamının İslam tarihinde geçen rivayetler konusunda biraz duyarlı olması gerekmez mi?

Mesela…

Bayramlarla hiç de alakası olmayan olaylar karşısında, savaşlarda, vahyin gelmesi sonrası, sevinçli bir durum karşısında tekbir getirilmesi ve bunun bazen bir süre devam ettirilmesi ile ilgili rivayetlere biraz saygı duymak gerekmez mi?

Tekbir getirelim ama milletçe nasıl getiriyorsak yüzyıllardan beridir, nasıl bayram namazlarında hep beraber huşu içerisinde getiriyorsak öyle getirelim. Böyle getirdiğimiz zaman tekbir gerçekten çok derinlere nüfus ediyor.

Düşünce dayatmasını anladık da “duygu dayatmasını” uzun zamandır unutmuştuk. Eskiden Kemalistlerin dayattığı 10 Kasımlarda zoraki hüzünlü görünme uygulamaları vardı. Nabi Bey de “Tekbir”in ancak bayram namazlarında derinlere nüfuz eden bir özelliği olduğunu iddia ediyor ve Kemalistler gibi “Benim gibi hissetmeniz lazım” tavrı takınıyor.

Evet, Nabi Bey!

Tekbirin slogana dönüşmesini istiyoruz; ama merak etme “herhangi” bir slogana dönüşmez, çünkü tüm ümmetin parolasıdır.

Tekbir Kadir-i Mutlak olanın Allah olduğunu haykırmak, buna inanmak ve bunu içselleştirmektir.

Tekbir, birleştirici, onarıcı ve toparlayıcıdır. Böyle bir zamanda daha çok ihtiyacımız var bu evrensel sloganı haykırmaya…