Türkiye genelinde 6 şubesi bulunan Diyarbakır Tanıtma Kültür ve Yardımlaşma Vakfı Diyarbakır Şube Başkanı Edip Sevgican, şehrin zenginliklerinin ilgisizlikten ve güvenlik zafiyetinden dolayı geri planda kaldığını ve unutulmaya yüz tuttuğunu belirterek şehrin tarihi, kültürü ve değerleri bakımından ilkleri barındığını vurguladı.
Diyarbakır’ın birçok medeniyeti barındıran şehir olduğunu belirten Sevgican, kentin aynı zamanda bir açık hava müzesi olduğunu söyledi.
“Diyarbakır tarihte aranmaz tarih Diyarbakır’da aranır”
Diyarbakır’ın tarihi yönden zenginliklerine dikkat çeken Sevgican, “Diyarbakır tarihte aranmaz, tarih Diyarbakır’da aranır. Birçok ilkler Diyarbakır’da gerçekleşir. Bunlardan 5’inci Harem-i Şerif olan tarihi Ulu Camii, dört ayaklı minare, Malabadi köprüsü, Diyarbakır surları, burçları şeklinde bunları çoğaltabiliriz. Bu saydıklarımız da dünyada tektir.” dedi.
Çin Seddi ile Diyarbakır Surlarını kıyaslayan Sevgican, “Bir de bir konu var ki yanlış anlaşılıyor. Hep Çin Seddini konuşuruz. Çin Seddi, set olarak inşa edilmiş, Diyarbakır Surları ise kentin bir parçasıdır. Şehrin tamamı surların içine alınmıştır. Surlar aynı zamanda kenttir, bir duvar parçası değil. Surlar dört kapısı ile bilinir; Dağkapı, Mardinkapı, Urfakapı ve Yenikapı… Eskiden bu kapılar güneşin doğmasıyla açılır, batması ile kapanırdı.” ifadelerini kullandı.
“Tarihi hamamlar işlevini yitirdi”
Diyarbakır’a dışarıdan gelen kervanlar için özel yapılan hamamlara değinen Sevgican, tarihi hamamların şehrin girişinde dışarıdan gelen ziyaretçilerin temizlenmesi işlevi gördüğünü belirtti. Sevgican, şehrin tüm kapılarının girişlerinde hamamların olduğunu belirterek, bu hamamların şehre olası hastalıkların sokulmasının önüne geçmek için etkili olduğunu dile getirdi.
Diyarbakır’ın günümüze kadar gelen tarihi sürecini anlatan Sevgican, “Şehir, zamanla yıkıma uğramış, şehir büyümüş, yollar açılmış, teknoloji ile imkânlar çoğalınca hamam geri plana itilmiş. Misal Deve Hamamı, Melikahmet Hamamı, Vahap Ağa Hamamı gibi birçok hamam işlevini yitirmiştir.” şeklinde konuştu.
“Kültürümüzü ve değerlerimizi yok etmek için çabalamışız”
Diyarbakır’da yaşayanlar olarak, şehrin surlarına sahip çıkamadıklarını ifade eden Sevgican, “Diyarbakır Surlarını kendi ellerimiz ile tahrip etmişiz. Surların taşlarını sökmüşüz. Surlardan taşları alıp götürmüşüz. Kendi kültürümüzü ve değerlerimizi yok etmek için çabalamışız. Biz el birliğiyle yıkmaya çalışmamıza rağmen, tarih inadına ayakta duruyor.” dedi.
“Adına türküler yazdığımız Kırklar Dağı’na binaları diktiler”
On Gözlü Köprü, Surlar ve Keçi Burcu ile bir kompozisyon oluşturan Kırklar Dağı’nın üzerine binalar yapılmasını akıl dışı olarak değerlendiren Sevgican, “Adına türküler yazdığımız bir Kırklar Dağ’ı var. Onun da üzerine kalkıp binalar dikmişler. Başka yer mi yoktu. Gelip o tarihin aktığı, koktuğu yerin üzerine binaları diktiniz. Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri Unesco kapsamına alındı. Hevsel Bahçesi dünyanın en zengin bahçelerinden biridir. Dünyada böyle bir bahçe yok. Bu kadar çeşidi içinde barındıran, meyve ve sepzeleriyle, kuş ve böcekleriyle zenginliğini koruyan başka bir bahçe yok. Hem burası kuş cennetidir. İşte bunların hepsi birliktedir. Bizim bunları korumaya almamız lazımdır.” diye belirtti.
“Diyarbakır’da olmaması gereken olaylar şehri geri bıraktı”
Diyarbakır’da yaşanan olaylar sonucunda şehrin hem tarihi hem de kültürel yönden zarar gördüğünü dile getiren Sevgican, “Olmaması gereken olaylardı ve bunlar şehri geri bıraktı. Bu olaylar üzücü olaylar tabi bu şehir halkını etkilediği için bunlar kültüre zarar veriyor. Turizme, değerlerimize zarar veriyor. Eskiden turizm canlıydı bu şehirde. Hem iç hem de dış turizm yönünden zengin bir şehrimizdi. İnsanlar akın akın ziyaret ederlerdi. Ancak yaşananlardan sonra kim güvenin ve emniyetin olmadığı bir yere gelir. Ki insanlar gelmiyor, gelmeyince de esnaf da zarar görüyor, halk da. Bu da zincirleme bir reaksiyon oluşturuyor ve herkes zarar görüyor.” ifadelerini kullandı.
Sevgican konuşmasının devamında, “Eskiden Diyarbakır’da muhteşem altın işi yapılırdı. Binlerce insan Kuyumcular çarşısına gider, gezer ve alışveriş yapardı. Biz kültürel değerlerimize sahip çıkmadık. Mardin Kapı’da Hatun Kasnağ denilen yer var, orası şimdi zapt edilmiş. Bunların taşlarını alıp götürüyorlar. Bunlarla ilgili olarak yetkililerle istişare ettik. Yetkililer taşların sökülmesini engelledi.” şeklinde konuştu.
Bölgede güvenlik zafiyeti olduğuna dikkat çeken Sevgican, son olarak şunları söyledi:
“Turizme baktığımız zaman burada birçok ilklerin olmasına rağmen turistlerin gelmemesini yaşanan bu olaylara bağlıyorum. Eskiden oteller dolu olurdu. Şimdi sayı gittikçe düştü, insanlar gelmemeye başladı. Tabi bunun en büyük nedeni bölgedeki güvenlik zafiyetidir. Biz de Diyarbakır Tanıtma Kültür Vakfı olarak çalışmalarımızda elimizden geldiği kadar bunları anlatıyoruz. Bizim bazı çalışmalarımız oldu mesela en son Albert Gabriel bir Fransız arkeologunun yazmış olduğu kitabı Fransızcadan Türkçeye ‘Şarki Türkiye’de Arkeolojik Geziler’ diye tercümesini yaptırdık. Ayrıca ‘Amida’ diye bir kitap var bu son zamanlarda vakfın çalışmaları içerisindedir. (M. Sıddık Bilge, Hüseyin Genel – İLKHA)