TARİHTE BUGÜN / DOĞRUHABER / İSTANBUL / 6 EKİM

1605 - Lala Mehmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Estergon Kalesi'ne girdi. Estergon Kalesi Macaristan'ın başkenti Budapeşte'nin 60 km kuzey batısında Tuna nehri kıyısında yer alan ve Osmanlı tarihinde büyük bir önem taşıyan bir kaledir. Macaristan sınırları içinde olan bir kaledir ve Tuna nehrini tepeden görür.

Estergon Kalesi 3 Ağustos 1543 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman zamanında ilk defa Osmanlıların eline geçti. Kalenin bulunduğu bölge bir sancakbeyliği haline getirilerek Budin Beylerbeyliğine bağlandı. Ancak kale 1594 yılında Alman, Leh ve Venedikliler'den oluşan büyük bir ordu tarafından kuşatıldı. Kuşatan orduya göre çok küçük bir orduyla savunulan Estergon Kalesi Sokollu Mehmed Paşa'nın o sırada kalede bulunan oğlu Anadolu Beylerbeyi Sokolluzade Lala Mehmed Paşa'nın kumandanlığında savunuldu. Ancak kale açlık ve susuzluk nedeniyle sonunda teslim olmak zorunda kaldı. 1605 yılında kaleyi geri almak isteyen Osmanlılar tekrar bir kuşatma düzenlediler. Bu sefer Sadrazamlık görevine getirilmiş olan Sokolluzade Lala Mehmed Paşa 30 günlük bir kuşatmadan sonra kaleyi 29 Eylül1605 tarihinde ele geçirdi.

1923–Osmanlı`nın yıkımını hızlandıran İttihatçı sadrazam Damat Ferit Paşa, Fransa'nın Nis kentinde öldü. Son sadrazam Tevfik Paşa'ya göre Ferit Paşa "alafrangalıkta Frenkleri bile geçmiş idi."  Ölümü üzerine Tevhid-i Efkâr gazetesinde çıkan bir yazıya göre: "Londra'dan avdetinde alafrangalaşmış ve nihayet adeta Müslümanlığa düşman kesilmişti. Evindeki erkek ve kadın hizmetçileri kâmilen Rum idi. Sözlerinde, nutuklarında, yazılarında hep Yunan ve Latin darbımesellerinden, hurafatından ve mitolojisinden bahs ederdi. (...) Hulasa tamamen garpleşmiş, fakat milliyet hislerinden tamamen mahrum kozmopolit ruhlu bir adam idi."

1923 – İngiliz işgal kuvvetleri İstanbul`u terk ettikten sonra  Şükrü Naili Paşa komutasındaki Birlikler, şehre girdi; İstanbul işgalden kurtulmuş oldu.

1951 - Sovyetler Birliği devlet başkanı Stalin, ülkesinin atom bombasına sahip olduğunu açıkladı.Dünyanın süper canavarları ülkeler insanlık için yıkım anlamına gelen nükleer silah yarışına girmiş ve kötü haberlerin ardı arkası kesilmez duruma gelmişti.

1973: Ortadoğu`da İsrail-Filistin Savaşı yeniden başladı. Mısır ve Suriye kuvvetlerinin aniden İsrail`e karşı saldırıya geçmeleri ile IV. Arap-İsrail savaşı başladı. 1973 Arap-İsrail Savaşı, Ramazan Savaşı, Dördüncü Arap-İsrail Savaşı olarak da bilinir. Dört Arap devleti ile İsrail arasında 6-26 Ekim1973'te yahudilerin bayram günü olan Yom Kippur'da başlayan savaş. 1967 Arap-İsrail Savaşı'ndan sonra ümitlerini BM toplantılarına ve ABD-Rus görüşmelerine bağlamış olan Araplar, sorunun sürüncemede kaldığını anlamışlar ve ümitsizliğe düşmüşlerdir. Ancak ümitlerini dış faktörlerden bağımsız olarak düzeltebilecekleri konusundaki inançlarında artış olmuştur.

Bu gelişmeler ve geçmişte yapılan hatalar, işgâl edilen Arap topraklarının kurtarılması için tek yolun, topyekün mücadele olduğu görüşünde birleşmelerine yol açmıştır. Başta Mısır, Suriye ve Ürdün olmak üzere Araplar bu düşünce altında askerî hazırlıklarını artırmaya başladılar. Diğer Arap ülkerleri de ekonomik açıda bu ülkelere destek olmaktadır.

Bu savaş, hukuken Mısır, Suriye ve İsrail arasında cereyan etti. Lübnan ve Ürdün savaşa hukuken katılmaktan kaçındılar. Ancak bu savaşta tüm Arap ülkeleri tam bir dayanışma içinde Mısır ve Suriye'ye malî, siyasî ve askerî yardımda bulundular.

Mısır ve Suriye orduları, İsrail'in en büyük bayramını kutladığı gün (Yom Kippur), yani 6 Ekim1973 günü saat 14:00'de taarruza Suriye Cephesi'ndeki taarruzları Golan mevzî derinliklerinde durduran ve iç hat harekatı yapan İsrail, önceliği Suriye Cephesi'ne verdi ve 9 Ekim sabahı Golan Cephesi'nde 11 tugay toplayarak karşı taarruza geçti. 22 Ekim1973'de İsrail, Hermon Dağı'nın en hakim yeri olan 2201 Rakımlı tepe bölgesini ele geçirdi ve Suriye topraklarında 20 Km. derinlik, 40 Km. genişlikteki araziyi işgal etti. Sina Cephesi'nde kanalı geçmeye muvaffak olan Mısır 1 ve 2nci orduları, BAR-LEV savunma hattını ele geçirdiler ve Kanalın 10-15 km. kadar doğusuna ilerlediler. 14 Ekim günü 5 piyade tümeni, 1 mekanize tümen ve dört zırhlı tugay (70.000 personel, 700 tank) ile İsrail'in ikinci savunma mevzilerine taarruza geçtiler. Ancak, Suriye Cephesi'nde durumu lehine çevirmeyi başaran ve 4 zırhlı tugayını Sina Cephesi'ne kaydıran İsrail, kısa sürede bu cephede de durum üstünlüğü sağlamaya muvaffak oldu. 16 Ekim1973'te Sina Cephesi'nde genel karşı taarruza geçen İsrail, 18/19 Ekim gecesi Süveyş Kanalı batısına 2 tugay kadar kuvveti geçirmeyi başardı. Mısır, İsrail taarruzlarını İsmailiye-Kahire yolunun 5 km. kadar doğusunda durdurabildi.

BM.'in 22 Ekim ve 24 Ekim tarihli Ateşkes kararlarına uymayan Siyonist İsrail, 26 Ekim günü Barış Gücünün gelmesiyle ateşkese uydu. Bunda SSCB'nin bölgeye tek taraflı kuvvet gönderme kararlılığı da etkili oldu. Ateşkes kararı yürürlüğe girdiğinde, Mısır 3üncü ordusuna mensup 20.000 kişi ile 200 tanktan müteşekkil birliklerinin anavatanları ile bağlantısı kesilmiş bulunuyordu.

Bu savaş sonunda Mısır 500, Suriye 500, Irak 120 tank, İsrail ise 600 tank kaybetmiştir.Savaş sırasında Mısır- Suriye kuvvetleri 8500, Siyonistler ise 6000 kayıp verdi.

Yom Kippur Savaşı, İsrail'i; askeri, diplomatik ve ekonomik alanlarda ABD'ye eskisinden daha bağımlı kıldı. Savaşın hemen ardından başlayan, başını Suudi Arabistan'ın çektiği ve İsrail'i destekleyen ülkeleri hedef alan petrol ambargosu Mart 1974'e kadar sürdü. Ambargo sonucu petrol fiyatları yükselirken, dünya çapında benzin sıkıntısı başgösterdi.

1977: Kahve satışlarının durdurulması üzerine Tekel Bakanı açıklama yaptı: "Kahve keyif maddesidir. Günde üç yerine bir kahve için." Devleti yönetmekten aciz yöneticiler halkı kuru ekmeğe muhtaç ettikleri yetmiyormuş gibi halkla alay edercesine hezeyanlarda bulunuyorlardı. O dönemde temel ihtiyaç maddelerinin tamamı karaborsaya düşmüş kimi yerlerde ekmek dahi karne ile satılır olmuştu.

1981: Mısır Diktatörü Enver Sedat öldürüldü. Enver Sedat Mısır'ın üçüncü cumhurbaşkanıdır. Mısır Kralı Faruk'a karşı 23 Temmuz1952'de yapılan darbeye katılarak siyaset alanında kendini tanıtmıştır. 1960-1969 yılları arasında meclis başkanlığı yaptıktan sonra 1970'te başkan Cemal Abdülnasır'ın ölümü üzerine 5 Kasım'da onun yerine geçen Mısır Sedat, 1973 yılında meydana gelen Yom Kippur Savaşı'ndan sonra 1975'te Sovyetler Birliği ile ilişkileri kesmiş ve İsrail'le, Kudüs'ü ziyaret ettiği 19 Kasım1977 tarihinden itibaren iyi ilişkiler kurarak işbirliği yapmış, 17 Eylül1978'de ABD'nin arabuluculuğunda, Siyonistlerle masaya oturarak, Camp David Sözleşmesini imzalamıştır. Bu antlaşma ile, İsrail tarafından Altı Gün Savaşı'nda ele geçirilen Sina Yarımadası, Mısır'a geri verilmiştir. İsrail ile işbirliği yaparak Filistin`i siyonistlere adeta altın tepside hediye eden Sedat, bir süre önce İslami kesimlere karşı şiddetli bir şekilde ezmek için mücadele başlatmıştı. Bunun üzerine Cihad hareketine bağlı ordu mensubu bir grup subay  1981 yılında, Mısır'ın bağımsızlığının kutlandığı tören sırasında Sedat`ı öldürerek cevap vereceklerdi. Resmi geçit töreni sırasında askeri konvoy içinde bulunan bir grup muvahhid asker tarafından önce el bombaları atılmak suretiyle, Sedat'a, üst düzey komutanlara ve diğer seçkin yöneticilere saldırılmış, daha sonra ise otomatik silahlarla platformun önüne gelinerek platformda bulunanlar taranmıştır. Bu saldırı sırasında Enver Sedat'a 72 kurşun isabet etmiştir. Sedat'ı öldüren yüzbaşı Halid el-İslâmbûlî, 1982 yılında idam edilmiştir.  Halid İslambuli ve arkadaşları, Mısır'ın çağdaş firavununu bir geçit töreninde yere sererek siyonistlere ve onlara uşaklık edenlere unutulmayacak bir mesaj verdiklerini haykırıyorlardı. 

1981 Türkiye'de Milli Selamet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan tutuklandı. 12 Eylül darbesinin ardından işbaşına gelen askeri cunta ilk iş olarak meclisi feshetmiş ve tüm siyasi parti yöneticilerini yargılamaya başlamıştı. Zaten gözetim altında zorunlu ikamete mecbur bırakılan Necmettin Erbakan bu kez de tutuklanarak hapsedilmişti.

1985: Nakşibendî tarikatından Şeyh Mahmut Hocaefendi, Fatih'teki Yavuz Sultan Selim Camii'nde verdiği vaazda, ifsat yuvası haline gelen televizyonu seyretmemelerini, gazete okumamalarını söyledi. Cumhuriyet Savcılığı çevresinde oldukça sevilen ve dinlenilen Şeyh Mahmud Efendi hakkında soruşturma başlattı. Laik Türkiye`de İslam`a hakaret etmek serbestti ama halkı ifsad ve ahlaksızlık karşısında uyarma görevi olan Hocaefendiler vaazları nedeniyle soruşturmaya tabi tutuluyorlardı.

1987 Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı Süleyman Demirel'i Çankaya Köşkü'ne kabul etti. Demirel, Evren'e "Maziyi unutalım" dedi. Süleyman Demirel`in ‘dün dündür bugün bugündür` sözü buradan mı geliyor bilinmez, ama siyasiler politik çıkarları uğruna darbecilerle işbirliğine girebiliyor ve halkın acılarına sünger çekip yeni acılar için zalimleri cesaretlendiriyorlardı. Bu durum on yıllar boyu süren şahsiyetsiz bir siyaset tablosunun ortaya çıkmasına neden oluyordu.

1990: SHP Parti Meclisi üyesi, eski Senatör ve Milletvekili Bahriye Üçok, kargoyla evine gönderilen bombalı paketin elinde patlaması sonucu öldü. Bu olay da diğer faili meçhuller gibi İslami kesimlerin üzerine yıkılmaya çalışıldı.

1992—Hasan Şahin Antalya`da şehid oldu. Şehid Hasan, 1956 yılında Gercüş`ün Nurlu (Derkvan) köyünde doğup ilköğrenimini bu köyde tamamladı. 20 yaşlarındayken evlendi. Köyde geçimlerini hayvancılık ve ziraatle temin ederdi. Bazen de gurbete çıkıp inşaatlarda çalışırdı. Genellikle Antalya`ya giderdi. 1985 yılında evini Antalya`ya götürüp inşaatlarda sıva işleriyle uğraşırdı. 1990`lı yılların başında bir arkadaşıyla birlikte küçük bir market açarak şehid oluncaya kadar maddi geçimini bu şekilde sağladı. 1991 yılında İslamla tanışarak hayatını Kur`an ve sünnet çerçevesinde düzenlemeye başladı. Giyinişinden, yürüyüşüne, yiyip içmesine varana dek dikkatli bir şekilde sünnete uydurmaya çalıştı. Sakal bıraktı, İslam ve hizmet ehliyle tanıştıktan sonra öyle bir mücadelenin içine girdi ki gıpta edilecek bir şahsiyet konumuna geldi. Vaktini okumaya ve tebliğ çalışmalarına verdi. Mürted örgüt, saldırı, tehtid ve politikasını Antalya`da da sürdürmeye başladı. Şehit Hasan`a “Kürtlere İslam`ı anlatmayacaksın, sen nasihat ettikçe onlar bizden uzaklaşıyorlar ve çoğu da bize düşman oluyorlar” dediler. Buna karşılık Şehid Hasan; “Ben bir Kürdüm, akrabalarım Kürd, dostlarım Kürd, ayrıca benim için Türk Kürt fark etmiyor, ben kulluk görevimi yapıyorum, tebliğ çalışmalarımdan hiç kimse beni ayıramaz” cevabını verdi. Şehid Hasan, tehdit edildiğini bazı arkadaşlarıyla paylaştı. Artık işe yeğeniyle birlikte gidip gelmeye başladı. 06.10.1992 Salı günü yeğeniyle birlikte evden çıktı. Yaklaşık 70-80 metre uzaklaştı ki uzun namlulu silahlarla önü kesildi ve üzerine ateş edildi. O kadar kin kusuyorlardı ki cansız yatan bedenine onlarca kurşun sıktılar. Yaklaşık 44 mermiyle şehid oldu. Onu şehid ettikten sonra Antalya`nın değişik mahallelerinde sevinçten havaya ateş açtılar. Cenazesi Türk-Kürt demeden büyük bir kalabalıkla tekbirler eşliğinde Murat Paşa camisinden alınarak Şehir Mezarlığına defnedildi.

1998: Ankara Büyükelçiliği aracılığıyla cevap gönderen Suriye, ‘Türkiye`nin kendilerine yönelik iddialarını reddederken, Türkiye`nin İsrail`in etkisi altında bu politikaları ürettiğini ve esas uzlaşmaz tarafın Türkiye olduğunu` belirtti. Daha önce Türkiye, Suriye`yi PKK`ya destek vermekle ve Türkiye aleyhinde faaliyetlerde bulunmakla suçlamıştı.

2004: Irak`taki Amerikalı silah denetçilerinin başında bulunan Charles Duelfer, Irak'ta araştırma yapan uzmanların, 1991'den sonra ülkede herhangi bir kitle imha silahı üretildiğine dair kanıt bulamadıklarını açıkladı. Irak`taki kitle imha silahları ile ilgili ABD iddiasının bir fiyasko olduğu ilk günden beri bütün dünyaca biliniyorken ABD`nin bu küstahca ve tüm dünyayı alaya alırcasına olan tavrı hala dünya halkları tarafından gerekli tepkiyi görmemiştir.