Türkiye’de 25 Eylül, 1 Ekim arası 'İtfaiye Haftası' olarak etkinliklerle kutlanıyor. Bu yıl İstanbul İtfaiyesinin kuruluşunun 302’nci yıldönümü münasebetiyle görüştüğümüz Fatih İtfaiyesi Ekip Amiri Hakan Karahan İstanbul’da İtfaiyeciliğin zorluklarını ve çalışma şeklini İLKHA’ya anlattı.

Osmanlı döneminde başlayıp zamanla dönüşen İtfaiyeciliğin başlangıcı ülkemizde 1714 yılı olarak kabul edilir. İtfaiyecilerin atası olarak kabul edilen tulumbacıları kuran kişi de Gerçek Davut isminde, sonradan Müslüman olmuş bir Fransız. Davut isimli bu kişi hem tulumbacı teşkilatını kurup, hem tulumbacı sandığını icat eden bir mühendis. Müslüman olup İstanbul’a yerleşen ve daha sonra Gerçek Davud ismini alan bu kişi, çoğunlukla ahşap evlerden oluşan İstanbul’da ki yangınları görüyor ve buna bir çözüm bulmak için, basma tulumbayı icat ediyor. O dönem Köşklü isminde yangın habercileri bulunur. Yangın kulelerinde ki gözetleyicilerden ihbarı alıp yangının adresini Mahalle Tulumbacılarına bağırarak bildirir. Mahalle aralarında koşar vaziyette yangın haberini yayar. ‘Yangınnn varrrr! yangınnn varrr!’ diye bağırır. Köşklü’nün sesini duyan Mahalle Tulumbacıları yangına gitmek için birbirleriyle yarışırdı.

Askeriyeye bağlı olarak görev yapan itfaiyeler 25 Eylül 1923’te belediyelere devredildi. Belediyelere devredilince, 1997 yılına kadar İtfaiye Müdürlüğü olarak devam etti. 1997’den sonra İtfaiye Daire Başkanlığı olarak revize edildi.

1998 yılından beri İtfaiyecilik yapan Hakan Karahan, 2014 yılından beri Fatih İtfaiyesi’nde Ekip Amiri olarak görev yapıyor. İşini büyük bir şevkle yaptığını söyleyen Karahan İstanbul’da İtfaiyeciliği İLKHA’ya anlattı.

“Alman İtfaiyeciler: 'Siz delisiniz, buraya bu binaya girilmez' dediler”

Karahan, Türkiye’de ki İtfaiye ekipmanlarının Avrupa’nın birçok ülkesinde olmadığını belirtirken, “Ekipman kadar profesyonel anlamda müdahale eden personel ve çalışma şekli de, başarılı itfaiyecilik için önem taşıyor.” dedi.

Almanya’dan gelen bir grup itfaiyecinin kendilerini hayretle izlediğini söyleyen Karahan, “Almanya’dan itfaiyeciler gelmişti. Bizim olaylara müdahale ettiğimizi gördüklerinde, ‘Siz delisiniz, buraya, bu binaya girilmez. Biz bu tür yangınlara girmiyoruz.’ dediler. Hatta Almanya da, ben kendim de izledim. İçeride insanların mahsur kaldığını bilen itfaiyeciler, orada ki insanların canını hiçe sayarak, olaylara dışarıdan müdahale ediyor. Öyle bir durum olduğu zaman, biz kesinlikle vatandaşın yanına ulaşırız. O vatandaşı oradan alırız. Allah’ın yardımıyla, kesinlikle o vatandaşın yanına gider, onu oradan alırız.” şeklinde konuştu.

İtfaiyecinin görevleri nelerdir? Sorumuza Karahan şöyle cevap verdi: “Vatandaşa sorduğun zaman, ‘itfaiyeci hortumu alır yangına su sıkar, başka bir şey yok’ der. Ama öyle değil. Görevlerimiz içerisinde kurtarmalar var. Trafik olayları, kuyuya düşen insanlar, canlılar, bir bina çökmesidir, bir depremdir, sel ve su baskını gibi yangınlar haricinde bunlara birebir müdahale ediyoruz.”

“Zaman zaman bizi zor durumda bırakan, vatandaşlar oluyor”

Olay yerine giderken santralle hep iletişim halinde olduklarını söyleyen Karahan, “En büyük sıkıntılarımızdan birisi buradan çıktıktan sonraki aşama, olay yerine nasıl gideceğiz. Trafik sıkışık, vatandaş yol vermek istiyor. Trafik tamamen kilitlenmiş. Vatandaş yolun solunu açmaya çalışıyor, açamıyor. Sağ tarafta kapalı. Zaman zaman bizi zor durumda bırakan vatandaşlar da oluyor. Kırmızı ışıkta duruyor, İtfaiye aracı arkasında anons ediyor, ‘kontrollü devam et, kontrollü devam et’ ki itfaiye araçları geçsin. Biz oraya en hızlı şekilde gideceğiz ama kırmızı ışıkta adamı bekliyoruz. Plakasını bazen okuyoruz ‘şu şu plakalı araç lütfen devam edin itfaiye araçları geliyor’ diyoruz ama maalesef yeşil yanana kadar devam etmiyor. Bu da bizi zor durumda bırakıyor. Her bölgenin kendi coğrafi yapısına göre sıkıntıları var.” dedi.

“Bir insanın, canından olmasını kim ister?”

Trafik ve hatalı park eden araçlardan dolayı bazen olay yerine ulaşmakta güçlük çektiklerini belirten Karahan “İtfaiye geç gitmez, geciktirilir.” dedi. Konuşmasına şöyle devam eden Karahan, “Bazen olumsuz tepkiler alıyoruz. Vatandaş, ‘İtfaiye olay yerine geç geldi’ diyor. Olayın diğer boyutunu bilmediği için, kendi açısından haklı. Olay yerine giderken trafikten, hatalı park eden araçlardan dolayı, insan yoğunluğundan dolayı, itfaiye gecikebiliyor. Mesela aklımda kalan bir yangın var. Kumkapı’da meyhanelerin olduğu taraftan girmemiz gerekiyordu. Akşam saatleri, meyhaneler sokaklara sandalyeleri bırakmış, en fazla 100 metre uzaklıkta bina yanıyor. Kimse sandalyesini, masasını kaldırmadığı için itfaiye geçemiyor. Geri çıkıp ve alternatif güzergah belirleyerek 100 metrelik yere 20 dakika sonra gidebildik. Vatandaşlar biraz daha duyarlı olup bize yardımcı olurlarsa, olay yerine daha da hızlı gideriz. İtfaiye hiçbir zaman geç gitmek istemez. Bir insanın, canından olmasını kim ister?” ifadelerini kullandı.

“Hemen temiz solunum cihazımızı taktık sırtımıza, yukarı çıktık”

Bir Sanayi Sitesi’nin 8’inci katında bir yanma olayına müdahale ederken başından geçen bir olayı aktaran Karahan, “Ben O dönem Başakşehir’de görev yapıyorum. 5 araçla olay yerine çıktık. İkitelli itfaiyesi de olay yerinde. Yoğun dumanlı bir yanma var. Hemen temiz solunum cihazımızı taktık sırtımıza, yukarı çıktık. Dükkanın girişinde tekstil ürünleri yanıyor. Bir üst katında yoğun duman olduğunu söylediler. Elimde termal kamera ve el feneri var. İki kişi de peşimden geliyor. Termal kamerayla yangının merkezini bulmaya çalışıyorum. Yoğun dumanlı ortama girdim. Yaklaşık 4 metre yüksekliğinde bir boşluk vardı. Bir adım attım boşluğu hissettim ama kendimi geri çekemedim. Elimde ne varsa fırlattım ama aşağı düştüm. Allah’ın yardımıyla ayaklarımın üstüne düştüm. Dizimi ağzıma vurdum, ağzımdaki maske çıktı hemen maskeyi geri taktım. Üstteki arkadaşım beni fark etmedi. Ona gelme dedim, beni duydu geri gitti. Sonra kapıdan çıktım, çıkarken orada müdahale eden arkadaşım dedi ki, ‘Abi sen buradan çıkmamış mıydın?’ dedi. Ben de ‘aşağıya kestirmeden indim acemi çocuk’ dedim.” diyerek meslekteki zorluklarını anlatı.

“Kurtardığımız insanlar ziyaretimize geliyor”

20 kişilik ekibi ile birçok anıları ve hayat kurtarma hikayelerinin olduğunu ifade eden Karahan, “İtfaiyecilik hayatı boyunca ekip arkadaşlarımın tamamının en az bir insan kurtarma olayı olmuştur. Kurtardığımız insanlar ziyaretimize geliyor. Gelip bir teşekkür anlamında bizimle oturup bir çayımızı çorbamızı içiyor. Sonra resim çekip anı olarak o resimleri saklıyorlar. Yılını tam hatırlamıyorum ama Şirinevler 8’inci sokakta bir bina çökmüştü. O binanın içinde bir kişinin olduğu söylendi bize. Vatandaşı sağ salim çıkardık Allah’ın izniyle. O vatandaşla hala görüşüyoruz.” ifadelerini kullandı.

“Babacım, lütfen yangınlara girerken dikkat et”

Biri 14, diğeri 12 yaşında, 2 erkek çocuğu olan Karahan, “Çocuklarım benden dolayı mesleğimi çok seviyorlar. Ne olacaksın diye sorsanız, ‘illa ki itfaiyeci olacağım’ derler. Sabahları çıkarken geliyor sarılıyorlar bana ‘Babacım, lütfen yangınlara girerken dikkat et. Babacım Allah’a emanet ol.’ ‘Oğlum sizin dualarınız olduğu sürece, bana bir şey olmaz Allah’ın izniyle. Siz bana dua edin yeter.’ diyorum. O şekilde sarılıp, kucaklaşıp öpücükler kondurarak evden ayrılıyorum. Tabi Allah ertesi gün eve gitmemizi nasip ederse, gittiğim gibi sarılıyorum.” diye konuştu.

“Bazı vatandaşlar İtfaiye’nin ücretli olduğunu zannediyor”

İtfaiye’nin ücretsiz olduğunu bilmeyen bazı vatandaşların tepkisine maruz kaldıklarını belirten Karahan, “Olaya gidiyoruz vatandaş tepki gösteriyor, ‘Ben bu kadar araba istemedim ki, bir tane gelse yeterdi.’ diyor. Bina alevler içerisinde yanarken, sıcağı sıcağına bir şey söyleyemiyorum. Olay bittikten sonra vatandaşa ‘niye?’ diyorum. İtfaiye’nin ücretli olduğunu zannediyor. Biz 24 saat İstanbul halkının hizmetindeyiz. Canını, malını kurtarmakla 24 saat görevdeyiz. İstanbul halkı bunu bilsin ki, İstanbul güvende” şeklinde konuştu. (Mehmet Tahir Özsoy/Muhsin Şenol/Ahmet Kurt-İLKHA)