“Abdullah Harun`un biyografisini Türkçe`de ilk yayınlandığında okumuştum. Beni çok etkilemişti. Hatta ilk oğluma Harun ismini vermiştim. Bir gün Afrikalı biri ile konuşuyorduk. Abdullah Harun`u sorduk, tanımadığını söyledi. Biyografisini anlatmaya başladığımda boynuma sarılarak; “Sen İmam Harun`dan bahsediyorsun. Onu nerden tanıyorsun? O bir efsanedir. Afrikalı anneler çocuklarını onun destansı hayatını anlatarak büyütürler.” dedi. Bir süre ağladı. O an hala gözlerimin önündedir.”

Yukarıdaki cümleler çizer Hasan Aycan`a ait. 1980`li yıllarda yayınlanan “İmamın Öldürülüşü” adlı kitap sayesinde Türkiye`de hayli tanınmış olan İmam Abdullah Harun; yaşam çizgisi, öğretisi ve pratikleri ile birçok insanı etkilemiştir.

İmam Harun, Güney Afrika`da yaşadı. Güney Afrika Cumhuriyeti, Afrika`nın en güney ucunda yer alan bir ülkedir. Diğer Afrika ülkeleri gibi mütevazı/mutlu hayatını sürdürürken, kıyılarında sarı saçlı, mavi gözlü yamyamlar belirdi. Portekizliler, Hollandalılar ve en sonunda İngilizler buradaki altın ve elmas yataklarının kokularını almışlardı. Dünyanın herhangi bir yöresindeki, sadece yer üstündeki değil, yerin kilometrelerce aşağısında bulunan kaynaklarını gelişmiş koku alma duyuları ile hemen duyumsayan sarı saçlı, mavi gözlü bu mahlûklar, Güney Afrika`ya bir kâbus gibi çöktüler. 

Beyaz ırk, siyah ırka mensup bu coğrafyada kentler inşa edip ikamete başladılar. Bu gün bile Cape Town`daki beyazlara ait bir semti herhangi bir Hollanda kasabasından ayırmak mümkün değildir.

Tabi beyaz ırk sadece kültürel katliamlar yapmadı. Afrika kabilelerini kışkırtıp birbirlerine kırdırdıktan sonra ellerindeki üstün silahlarla siyahlara saldırdılar. Güçler dengesi açısından adil olmayan bu savaşta İngilizler, Zulu denilen savaşçı kabileleri yok ettiler. Ülkeye hâkim olduktan sonra yerli halkı çok ağır şartlarda madenlerde çalıştırmaya başladılar.

2010 tahmini nüfusu 49 milyon civarında olan ülkenin % 79`unu siyahlar, % 9,1`i beyazlar, % 9`unu melezler ve % 2,6`sını Asyalılar oluşturur. Tüm ülke içinde toplam 1 milyon Müslüman yaşamaktadır.

Irkçılığın kanuni olarak acımasız uygulama alanı bulduğu ülkedeki bürokrasi beyazların elindeydi. Zenciler, beyazlara tanınan pek çok haktan yoksundular.

İşte biyografisini kaleme alacağımız İmam Abdullah Harun bu ülkenin yasama başkenti olan Cape Town`da, 1924 yılında dünyaya geldi.

Güney Afrika`da İslam`ın geçmişi 1764`e kadar dayanır. Bu tarihte Endonezya`dan siyasi bir mahkûm olan Şeyh Yusuf, madenlerde çalıştırılmak için buraya getirildi. Bu şahsın tebliği ile İslam hızlı bir yayılma kaydetti.

İslam`ın yaygın olduğu Cape Town`da bulunan Clerement Camisi Abdullah Harun`un imam olarak atandığı ilk yerdir. Bu camii bölgenin en önemli merkeziydi. Yani cami imamı aynı zamanda bölgenin lideri sayılırdı. Oldukça kalabalık bir cemaati bulunan caminin ihtiyarları bu atamayı tereddütle karşıladılar. Ancak kısa sürede vaazları, faaliyetleri, gençlerle diyalogu ve cemaatle ilişkisi meyvelerini verdi ve oldukça sevilen bir insan oldu.

Yanında yetiştiği halası daha küçükken onu Hacca götürmüştü. Daha sonraki dönemlerde de Hacca gitti ve dünya Müslümanlarını tanımaya çalıştı. En çok Seyyid Kutup ve Mevdudi`den etkilendi. Hz. Peygamber (SAV)`in pratiğine uygun bir öğretinin yayılması için mücadele etmeye karar verdi ve yavaş yavaş siyasal alana kaydı. Artık Şeyh Yusuf`tan sonra bölgenin en önemli mücadele sembolü oldu.

Irk ayırımına karşı adımlar atmaya başladı. Bunun için Clarement Müslüman Gençler Derneği`ni kurdu. Fakirlere yardım elini uzattı. 1959 yılında İslamic Mirror dergisini yayımlamaya başladı. 1960 yılında ise Muslim News dergisinin editörlüğünü yaptı.

Irkçılık politikalarına Afrika dilinde “Apartheid” deniliyordu. Ayrılma anlamına gelen bu sözcük ile Güney Afrika`daki farklı ırk mensuplarının iş ve yaşam alanlarının birbirinden ayrılması kastediliyordu. Bu anlamda Güney Afrika`da Grup Bölgeleri Yasası çıkarılmış, ırkların ayrılarak ayrı semtler oluşturulması planlanmıştı. Sadece siyahların taşıması için paso yasası uygulaması getirilmiş, siyahlar için ayrı bir eğitim müfredatı getirilmişti. Hatta beyazların oturduğu banklara oturmak bile beş yıl hapis cezasını gerektiriyordu.

Bu gayr-i İslami ve insani uygulamalar İmam`ın mücadele hayatına yön verdi. Apartheid`e karşı İslami bir duruş sergiledi. Müslümanların az nüfusuna rağmen Harun`un mücadelesi epey ses getiriyordu. Öyle ki; Ahmet Hakan`ın verdiği bilgiye göre, 28 yıl cezaevinde kalan Nelson Mandela, esaretten kurtulduktan sonra yaptığı ilk iş İmam`ın mezarını ziyaret etmek olmuş.

İmam Abdullah Harun`un faaliyetleri mevcut rejim için tehlikeli bir hal almıştı. Siyahlar arasında İslam`ın yayılması, zulme karşı Afrikalı diğer gruplarla ilişki kurması, paso direnişine katılması, ırkların farklı semtlerde oturmasını sağlamaya çalışan yasaya karşı tüm Müslümanları direnişe çağırması gibi eylemleri artık İmam`a karşı bir şeylerin yapılması vaktinin geldiğinin belirtileriydi.

Şer odakları hemen devreye girdi. Bütün hayatı gözetim altına alındı. Özellikle yurt dışı gezileri jurnalciler tarafından derhal rejime aktarılıyordu. İmam Harun son yurtdışı gezisinde, ilk önce Mekke`ye gitti. Oradan Mısır`a ve oradan da Londra`ya gitti. Direniş için çeşitli temaslarda bulundu. Arkadaşları onu Güney Afrika`ya dönmemesi için uyardı. Ama o mücadeleye kaldığı yerden devam etmeliydi.

Ülkesine döndükten kısa bir süre sonra tutuklandı. Gözaltında atası Hz. Bilal (r.a) gibi akla hayale gelmedik işkencelere maruz kaldı. Kendisine helal gıda verilmediğinden yemek yemiyor, evden yemek istetiyordu. Ama bu istekleri hiç kabul görmedi. Kendisinden bazı isimler isteniyordu. Buna karşılık serbest kalacaktı. Ama bu İmam`ın yapacağı bir iş değildi. Ancak işkenceler de dayanılacak gibi değildi. Yapılan işkenceler ölümcül olmaya başlamıştı. Artık İmam yerinden kalkamayacak hale gelmişti.

İçinde bulunduğu durumu Allah`a arz ediyor ve ruhunu alması için yalvarıyordu: “Rahman ve Rahim olan Allah`ın adıyla. Günahlarımı bağışla. Karımı ve çocuklarımı esirge. Şimdi senin gözetip esirgemene her zamankinden daha çok muhtaçlar. Ey en esirgeyici olan! Sen birsin, buna iman ettim. Ve Peygamber Muhammed, senin Resulündür. Selam üzerine olsun. Yaralarım sızlıyor, artık bu eza ve cefaya dayanasım kalmadı. Ey esirgeyici olan! Ruhumu al; işkencelere bedenimi bırak, zayıflığımı bağışla. Ey esirgeyici olan! Beni öldür artık, bedenimi özgür kıl; halkımı özgür kıl!”

Allah, İmam`ın dualarını kabul edip, onu şehid olarak 27 Eylül 1969 günü yanına alıp, ruhunu azad etti. İşkenceciler dünyanın her yerinde birbirine benziyor. Ölümü için merdivenlerden düştü ve öldü açıklamasını yaptılar. Cenazesi o güne kadar görülmemiş bir kalabalıkla uğurlandı. Camisinin içi ve dışı hınca hınç dolmuştu. Cenazede sadece Müslümanlar değil, Afrika`nın her kesiminden insan bulunuyordu.