Hüseyin Kaya / Doğruhaber
Bazı belediyelere “Kayyım” atanması HDP, CHP ve Amerika`nın tepkisine neden oldu.
Çukur rezaletinde belediyelerin rolüne, bombalı araç saldırılarında belediye araçlarının kullanılmış olmasına yönelik hiçbir açıklama yapmayan siyasi zevatın her biri bir yerden yaklaşarak “Kayyım” kararnamesini protesto etti.
Hangi “ikna” usullerinin kullanıldığı çok iyi bilinen süreçlerin sonunda ortaya çıkan “milli irade”`ye saygıdan söz edenler eğer biraz adil davransalar belki haklı noktaları tespit edilebilirdi; ama maalesef bunlarda adaletin zerresine rastlamak mümkün değildi.
Gültan Kışanak, literatüre “yerel demokrasi” gibi bir kavram kazandırarak konuya müdahil oldu:
“Bu yerel demokrasiyi tasfiyedir. Anayasa ile belirlenen hakları tasfiye ediyorlar. Bu yasa Deli Dumrul Yasası. Canımın istediğini yaparım yasasıdır.”
Maalesef Gültan Kışanak OHAL`in ne anlama geldiğini ve neden OHAL`e ihtiyaç duyulduğunu anlamak istemiyor.
HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, meseleyi akla ziyan bir açıdan değerlendirdi:
“Atanan kayyımların içerisinde tek bir kadın yok. Çünkü kayyım ataması erkek egemen militarist bir uygulamadır. Belediyelere kayyım ile el konulması kadın iradesine yapılan bir darbedir.”
Murat Karayılan elinde silah bulunduran bir “demokrat” olarak “demokratik müdahale”den ya da daha basit bir ifade ile suikast seçeneğinden söz etti:
“Eğer onlar belediyelere el koyarsa, yerine kimi belediye başkanı yaparsa, onu hedefleriz. Bunu açıkça söylüyorum.”
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, kayyum ve atamalarının, 12 Eylül darbesinin yaşandığı ilk günle farksız olduğunu iddia etti: “12 Eylül askeri darbeyi Diyarbakır`da yaşamış biri olarak söyleyelim, o dönemde de bu sabah uyandığımız gibi belediyelere kayyum atandı.”
Bir de Amerika büyükelçisinin açıklaması var.
ABD Büyükelçisi John Bass`in “Belediyelere kayyım atamalarının geçici olacağını ve vatandaşların yakında Türk yasasına uygun bir şekilde yeni yerel yetkililer seçmelerine izin verileceğini ümit ediyoruz” şeklindeki açıklamalarına hükümet kanadından ve hükümete yakın medyadan anormal bir tepki geldi.
Hükümet kanadından John Bass için “Kendini sömürge valisi gibi görüyor” şeklinde tepkiler yükselse de bu bir şey değiştirmedi ve John Bass, açıklamanın hemen ardından sol gruplarla görüşmek için Artvin`e gitti. Evet, “sömürge valisi” gibi devlete ayar vermeye kalkışıyor ve ülke içinde rahatlıkla cirit atabiliyordu.
John Bass, daha önceden Zaman Gazetesine kayyım atandığında da rahatsızlığını dile getirmişti:
“Zaman gazetesinin haber yapım sürecine kayyım tarafından müdahale edildiğine dair haberlerden derin rahatsızlık duyuyorum.”
Amerika Dış İşleri Bakanlığı sözcüsü Mark Toner, büyükelçiye sahip çıktı ve meseleye Amerikan devletinin bakışını net olarak izah etti: “Türkiye`de demokrasinin durumu ya da insan haklarıyla ilgili bir görüş ayrılığımız olduğunda bu kaygılarımızı paylaşabileceğimiz kadar güçlü ilişkilere sahip olduğumuzu düşünüyoruz.”
Altı çizili ifade ne anlama geliyor?
Yani Amerika`nın Paris büyükelçisi, Fransa ile “o güçlü ilişkilere” sahip olmadığı için Paris`te polisin şiddet kullanması konusunda herhangi bir açıklama yapamıyor.
Yani ve yani kendini Fransa`ya ayar verecek durumda görmüyor.
O kadar…