Vuslat`ı daha davaya attığı ilk adımlarda hissetmişti benliğin de.. Bulunduğu davası, O`na sevdanın nasıl yaşanılıp, nasıl yaşatılacağını öğretmişti.. Daha üç yıl evvel sokaklarda, duvar başlarında kinli bakışlarla, elinde içki, dilinde küfür, aklı ve zihni yorgun bir gençti. Bir arkadaşının vesilesiyle hidayete gelmiş, hakiki davasına, hakiki sevdasına sımsıkıya sarılmıştı, ayete tabi olarak, (Ve topluca Allah`ın ipine sımsıkıya sarılın.. Sakın ayrılmayın.. Allah`ın size olan nimetini hatırlayın... Al-i İmran: 103) Artık O`da İslam`ı benliğine kazımış, yüreği imanlı bir gençti. Bu imanını, camide çocuklara Kuran-ı Kerim dersi verip Allah`ın davasını anlatarak daha bir artırmıştı. Ailesi ondaki bu muazzam değişiklikleri gördükçe hem seviniyorlar, hem de içten içe yakınıyorlardı. "Nasıl oldu da bizim yıllardır terbiye edemediğimiz oğlumuzu birkaç genç birkaç ayda ne güzel bir hale getirdiler." Aslında hep kaçırdıkları bir nokta vardı. Onlar İslam`ı sadece dışarıdan izlemekle yetinmişlerdi. Bir defa da cesaret edip de girememişlerdi huzur dolu maneviyat yoluna. Bilselerdi veya anlasalardı ki İslam yolu hiçbir şeyle kıyas dahi edilmeyen muazzam bir yoldur, koşarak veya sürünerek dahi olsa gelirlerdi. Sevdalarından ve dava kardeşlerinden gördüğü, en beğendiği özellik güzel ahlaktı. Davaya girmesine de en fazla bu sebep olmuştu hiç şüphesiz.. Yakinen inanıyordu ki, İslam, sulanmamış gül bahçelerine girince bu denli güzel koku saçıyordu etrafa... Her gün bir şehit haberi geliyordu camiye.. Her gün bir mümin daha canını Rabbine feda ediyordu. Gönlünü şehadet aşkı sarmıştı.. Artık yatması kalkması, her namazın ardından duasında en içtenlikle şehadeti istiyordu.. Ve camide günlerini beraber geçirdiği şehit kardeşleri bir kervan gibi gözünün önünden geçiyordu her daim .Çok ama çok özlüyordu onları.. Ahd etmişti Rabbine.. Kavuşacaktı o`da yarine.. Her zamanki gibi camiye doğru yola koyuldu.. İçi o kadar huzurluydu ki, bir ferahlık vardı yüreğinin üzerinde.. Ezan-i Muhammedi`nin okunmasıyla daha bir Rabbine yaklaştığını hissetti.. Ve şimdi vuslat vaktiydi.. Zalim eller defalarca tetiğe basmıştı. Nazik bedeni aldığı kurşun darbelerine daha fazla dayanamamıştı.. Bir çırpıda yere serildi kana bulanmış bedeni.. O`da kavuşmuştu Rabbine.. Son bir defa gözlerini göğe dikti.. O`da tebessümdeydi yaralı bedenine... En güzel saadete ermişti, Rabbin verdiği hidayet nuruyla, İslâm yoluna, sımsıkıya sarılmıştı.. Ve en sonunda da izzetli bir dirilişe… Ebedi cennet O`nun yurdu olmuştu.. "İzzetli bir yaşantı ki, izzetli bir dirilişe müjde olmuş ..."

 

Zeynep Elhakan / Diyarbakır - Yaş: 17


Genç Yazarlar ile HASBİHAL

 

Diyarbakır İlimizden Zeynep ELHAKAN Bacımız: Bazen dışardan bakarak, sürekli doğal gözlem yaparak bir şeyleri anladığımızı düşünürüz. Oysaki yanılırız. Doğal gözlem zararlı mı diye düşünebiliriz. Hayır, birçok alanda doğal gözlem vardır fakat bir yere kadar.
Bizler, inançlı insanları sürekli gözleyerek bir şeyler anlamaya çalışıyoruz. Oysaki bir şeyi anlamın yolu biraz gözettikten sonra dahil olmak anlamak anladığımızı pratikleştirip lezzetini almaktır.
Bizler bu anlayışa sahip olduktan sonra kardeşlik bağlarımızın güçlendiğine şahit olacağız. Kardeşler arasındaki bu bağ öyle güzel filizlenip dal budak olacak ki yetişen her çiçek kendisini mutlu ettiği gibi çevresini de mutlu edecektir. Eğer bizler birer gül olup etrafımıza faydalı olmak istiyorsak yağan yağmura, kara, fırtınaya, dikene katlanmalıyız. Çekilen bu zahmetler hayatımızı anlamlandıracaktır. Duygularınızı güzel ifade etmişsiniz. Teşekkürler. Yeni paylaşımlarınızı bekliyoruz. Allaha emanet olunuz.