Bayram, toplum hayatında görülen olağanüstü günlerden biridir. Her toplumun, her milletin kendilerine has günleri ve bayramları vardır. İslam`dan önce gerek Arap yarımadasında, gerek Rumların ve İranlıların çok çeşitli dini ve milli bayramları vardı.

Bu bayramlarda yaşanan heyecan, insanların ahlak anlayışları ile orantılı olarak gelişirdi. Bazı toplumlarda başka zaman yapılması hoş karşılanmayan, hatta suç sayılan hareketler dahi büyük bir serbestlik içinde yapılabiliyordu.
Genel itibariyle bu bayramların, karma şekilde kadınlı ve içkili gecelerin tertiplenmesi gibi çılgın ve baştan çıkarıcı yanları olduğu gibi, mahkûmların affedilmesi veya cezalarının indirilmesi gibi toplum ve fertlerin yararına olacak iyi yanları da vardı.

Yahudi Bayramları

Yahudilerin, yılın belli zamanlarında kutlanan üçü daha büyük olmak üzere yedi bayramları vardı: Hamursuz, Haftalar, Yılbaşı, Kefaret Günü, Çardak Bayramı, Kurtuluş Günü ve Işıklar Bayramı. Bunlardan başka Yahudilerin hiçbir iş yapmadan geçirdikleri Cumartesi Günü başta olmak üzere başka bayramları da vardır. Bu bayramların genel karakteri ise, tarihte yaşanmış önemli olayların her yıl canlandırılması, hatıralarda kin ve intikam duygularının daima canlı tutulmaya çalışılmasıdır. Bu ise Yahudilerin kendi içlerine kapalı kalmasına ve bütün insanları kendilerine düşman görme zehabına neden olmuştur.

Hristiyan Bayramları

Hristiyanların Bayram anlayışları ise, çok daha farklıdır: Özellikle Katolik ve Ortodokslara göre Hristiyan bayramlarının bazıları şunlardır: Noel Bayramı, Paskalya Yortusu, Tecelli, Meryem Ana Günü, Haç Yortusu ve Pazar Günü. Hristiyan Bayramları da Yahudilerinki gibi Müslüman bayramlarından farklı olarak birinci planda Allah`a yaklaşmayı ve mağfiret dilemeyi hedef almayan, daha çok yaşanmış hatıraları canlandırmaya yönelik kutlamalardır ve eski dönemlerin izlerini taşımaktadır. Bu ise, geçmişle övünüp avunmaktan başka bir şey değildir.

Cahiliye Devrinde Bayramlar

Çeşitli Arap kabileleri tarafından ortaklaşa kutlandığı söylenebilecek tek bayram, Hicaz bölgesinin ve özellikle Mekke`nin en büyük bayramı Hacdır. Buna bağlantılı olarak Zilkade ayında biri Ukaz`da, diğeri Mecenne`de olmak üzere iki panayır kurulur, bunlardan sonra Zül mecaz panayırına gidilir ve oradan da Arafat`a çıkılırdı. Medinelilerin kendilerine has ne dini ne de milli bayramları vardı. Sadece İranlılardan ithal iki Mecusi bayramını kutluyorlardı. Bu bayramların birincisi ilkbaharın başladığını belli eden Nevruz, diğeri ise sonbaharın başlangıcı olan Mihrican günleriydi Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam, Medine'ye hicret edince, Medine Halkı`nın Nevruz ve Mihrican günlerini kutlayarak bu günlerde etkinlikler yaptığını gördü. Onlardan bunu sorunca şu cevabı verirler: "Ya Resulellah! Bunlar eskiden beri kutlaya geldiğimiz iki sevinç günlerimizdir" dediler. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.v): "Allah bunların yerine size bunlardan daha hayırlı iki gün verdi. Bunlar, Fıtır ve Kurban bayramı günleridir. Artık bundan sonra bu iki günde sevinip eğlenin."  buyurdu. (Müslim Ebu Davut)

Müslümanların Bayram Anlayışı

Kur`an-ı Kerim`de bayram kelimesi “iyd”, tek bir defa zikredilmekte, hadis-i şeriflerde ise çokça kullanılmaktadır. İbnül Arabi ve Zebîdî gibi lugatçılara göre: Bu kelimenin aslı olan “iyd”, adet halinde tekrar dönmek manasını taşımaktadır. Çünkü o her yıl yeni bir aşk ve taze sevinçle geri dönmektedir.
Bu anlamıyla bayram, sevinmek, şenlenmek ve eğlenmek demektir. İnsanların, bir zorluktan veya çok meşakkatli bir işi geride bırakıp ondan sıyrılmanın sevincini izhar etmek, o işi başaranları kutlamak ve onlara ziyafet vermektir. Kısaca her zorluktan ve darlıktan sonra hemen bir kolaylık ihsan eden Rabbine şükretmektir bayram.

Müminlerin nefislerine, belli bir süre açlığı ve susuzluğu tattırarak, belli bir süre ve belli vakitler dâhilinde ancak yiyip içebileceğinin ve nefsi arzularını tatmin edebileceğinin dersini ve eğitimini vererek onu düzene alıştırdığından onu tebrik etmek ve ona ziyafet vermektir bayram.

Oruç vesilesiyle açların, yoksulların halini daha iyi anlayarak onlara destek olmak, dertlerine ortak olmak için Ramazan Bayramında fitre sadakasını ve Kurban Bayramında da kurban etini dağıtmak suretiyle toplum fertleri arasında sağlanan toplumsal barış ve huzurun sevinciyle, eğlenmek, barışmak, kucaklaşmak ve… Şükretmektir Müslümanların bayramı…

Bayram gelince bahsettiğimiz bu duyguları her kes yaşar. Ancak kimi insanlar bunu hak ederek, kimileri de hiç hakları olmadığı halde… Bayrama daha günler kala kimi insanlar güzel kıyafet almanın, kimileri ikram edilecek şeyleri tedarik etmenin ve kimileri de ev temizliği yapmanın derdi ve telaşı içine girerler. Çocuklar da şeker toplamanın ve büyüklerden harçlık almanın hayali ve heyecanıyla bayram sabahını iple çekerler. Ama kimileri de bütün bu duygulardan yoksun ve içi buruk halde kuytu mekânlarda, uzak diyarlarda ziyaretçi beklerler. O köhne mekânlarda bedenleri tutsak olsa da özgür ruhlarıyla yine bayramı bayram olarak yaparlar.

Demek ki, bayramın herkes için ayrı bir anlamı ve farklı bir duygusu vardır; ama bizim bayram anlayışımız daha bir başkadır. Gelin biz, bayramı bayram olarak yapalım. İçimiz buruk da olsa, dertli ve kederli de olsak, İslam ümmetinin bir kısmı ateş çemberinde yaşıyor olsa da gelin yine biz, mağdurların ve üzgünlerin yanında görünerek onları da sevindirip şenlendirerek onlarla birlikte bayram yapalım.

Elbette bayramda sevinmek, hoş olmak herkesten ziyade müminlerin, oruç tutanların, teravih kılanların ve zekât fitrelerini vererek fakir fukaranın yüzünü güldürenlerin hakkıdır. Şimdi bunu umumi bir sevince, gerçek bayrama dönüştürmek için, evvela en yakınlarımızdan başlayarak tüm iman ehliyle kucaklaşmak, dargınlarla barışıp helalleşmek zamanıdır.

Bayram alanına giderken gidişte bir yol, dönüşte başka bir yol kullanmak bayramın sünnetlerindendir. Nitekim peygamber efendimiz aleyhissalatu vesselam, böyle yapardı. Bunun sebebi ve hikmeti ise, daha çok insanla görüşüp bayramlaşma imkânını bulabilmektir.

Bayram namazı kılındıktan sonra, evvela imam ve müezzinle, sonra büyüklerle ve cemaatten her karşılaştığıyla musafaha edip bayramlaşmak bayramın adaplarındandır. Aynı şekilde eve dönünce de güler yüzle, tebessümle anne baba gibi büyüklerin elinden öpmek, küçükleri de kucaklamak suretiyle her zamankinden çok daha ziyade sevgi, saygı ve şefkat örneği olmak gerekir.

Yine bayramda sılayı rahmi sormak, dostları, arkadaşları ve yaşamakta olan değerli din âlimlerini ve salih kişileri ziyaret etmek de bayramın adaplarındandır.

Ancak bayram sabahı ölü kabristanını ziyaret etmek bayramın tabiatına aykırıdır. Bayram gecesi ve günü ölüler için dua edilir Kur`an-ı Kerim okunur ve sadaka verilir. Ama bunun için illa da kabristana gitmek doğru değildir. Zira kabristan ziyareti bayram havasını ve tabiatını bozar. Bayram ise sevinç ve eğlenme günüdür; yas günü, üzüntü günü asla değildir.

Evet, bayram, sevinçle, neşeyle dolu olması gereken bir gündür. Ramazan ve Kurban Bayramları, Müslümanların yılda iki kere yaptıkları en büyük etkinlikleridir. Bu etkinliklerde meşru dairede sevinip eğlenirler; birbirlerini ziyaret ederek, birbirlerine ikramda bulunarak sevinçlerini paylaşır, sorunlarına ortak olurlar. Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam zamanında bayram böyleydi. Hatta başka zamanlarda hoş karşılanmayan bir takım işler, bayramda mubah sayılırdı. Validemiz Hz. Aişe (r.a)dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: “Bir bayram günü Habeşîler cami avlusunda mızrak oyunu oynuyorlarken Resulüllah (sav) de onları seyrediyordu; “ya Resulellah ben de seyredebilir miyim” dedim. Evet dedi ve gel omuzumun altından izle dedi, ben de öylece izlemeye devam ettim, ta ki Allah`ın resulü: doydun mu? Dedi. Evet dedim ve çekildim.” (Müslim)

fetvakurulu.com / Mehmed ŞENLİK