1980 darbesini yapan Kenan Evren’in televizyonlarda çıkıp darbeyi övmesine dayanamayarak İzmir’de bir cami minaresinin hoparlöründen darbeyi ve Evren’i protesto eden Abdullah Toğun, 1980 darbesi ve 28 Şubat post modern darbesinde yaşadıklarını ve 15 Temmuz’u İLKHA’ya değerlendirdi.
1980 darbesi ve 28 Şubat darbesinde inancından dolayı birçok mağduriyeti yaşadığını söyleyen Toğun, “15 Temmuz darbe girişimi benim için sürpriz değildi.” diyerek, “Hak batıl mücadelesi hep vardır. Batıl daima yalana, zulme başvurur. Batıl, hakkı olmadığı şeyi istiyor. Dünya kurulduğundan, yani Hz. Âdem’den beri bu böyledir.” dedi.
“Cami minaresinden yapılan yanlışları halka anlatmaya karar verdim”
1980 darbesini yapan Kenan Evren’in televizyonlarda çıkıp darbeyi övmesine dayanamayarak İzmir’de bir cami minaresinden yapılan yanlışları dile getirdiğini ifade eden Toğun, “80 darbesini de görmüştüm. O zamanlarda ben Ankara’daydım. O zamanda benim için sürpriz değildi. Çünkü imanlı kişi neyin olacağının farkındadır. Allah bizi günde beş defa uyarıyor. Ondan dolayı farkındayız. Daha sonra Ankara’dan İzmir’e gittim. Darbe yaptıktan sonra Kenan Evren, daima televizyonlarda konuşuyordu. Ben o zaman bunun yanlış olduğunu biliyordum. Söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutmuyordu. Evren, ‘huzur getireceğim’ diyordu. Huzur Allah’ın emirlerini yapmakla olur ama darbeden sonra bunu görmedik. Ben de sonra düşündüm ve cami minaresinden yapılan yanlışları halka anlatmaya karar verdim.” diye konuştu.
“Önce elektriği kestiler sonra ‘teslim ol’ diye bağırmaya başladılar”
Temizlik yapma bahanesiyle cami hocasından minarenin anahtarını aldığını belirten Toğun, sözlerine şöyle devam etti:
“O zaman niyetlenmiştim konuşmaya, cami hocasına temizlik yapacağım anahtarı bana verin dedim. Anahtarı verdikten sonra minareye çıktım ve mikrofonu açtım. Daha sonra konuşmaya başladım. Konuşmamdan sonra cami etrafına polisler toparlandı. Önce elektriği kestiler sonra ‘teslim ol’ diye bağırmaya başladılar. Ben zaten milleti uyarmak için, doğru yolu anlatmak için o minareye çıkmıştım. Hoparlörden dedim ki, Allah Teâlâ içki içmeyin, zina yapmayın, hırsızlık yapmayın diyor. Siz ne yapıyorsunuz içkiye, zinaya destek veriyorsunuz. Bu doğru değildir. Polis gidip hırsız birini yakalıyor savcı efendi öbür kapıdan bırakıyor. Bu nasıl adalet, sen adalet değil tam tersi suç işlemeye teşvik ediyorsun. (Kenan Evren’e hitaben) Görevimi yaptıktan sonra cami kapısını açtım ve polisler beni karakola götürdüler.”
“Üzerimde bir şey çıkmayınca serbest bıraktılar”
Sıkıyönetimin uygulandığı o dönemde polislerin kendisine hangi örgüte bağlı olduğunu sorduğunu ifade eden Toğun, kaldığı otelde yapılan aramalardan bir şey çıkmayınca serbest bırakıldığını söyledi.
Kendisine anahtarı veren cami imamının da gözaltına alındığını ifade eden Toğun, sorgulama sırasında cami imamının yaşanan gelişmelerden habersiz olduğunu beyan ettiğini, ardında da polisin cami imamını serbest bıraktığını söyledi.
“Anayasa değişsin, kadınlar mutfağa gitsin, askerler de kışlaya dönsün pankartını valiye vermek istedim”
28 Şubat post-modern darbesinde de ilginç olaylar yaşadığını söyleyen Toğun, o dönemde hazırladığı bir pankartı Şanlıurfa Valisine götürmeye çalışırken gözaltına alındığını belirtti.
Toğun, “28 Şubat post modern darbesinde pankarta bir yazı yazdım. Milli Güvenlik Kurulu iptal olsun demiştim. Bunun milli değil şeytan kurulu olduğunu söyledim. Anayasa değişsin, kadınlar mutfağa gitsin, askerler de kışlaya dönsün dedim. Daha son o yazımı valiye vermeye gittim ama yerinde olmadığı için o zamanın belediye başkanı Ahmet Bahçıvan’a götürmemi istediler. Kapıda iki sivil polis gelerek ‘senin derdin nedir’ dediler ve beni çevik kuvvete götürdüler. Nerde kalıyorsun hangi gazeteyi okuyorsun dediler. Milli gazete okuyorum ve Milli Selamet Partisi’ne gidiyorum dedim.”
Dana sonra pankartı hazırlayan reklamcının da gözaltına alındığını ifade eden Toğun, tüm suçu kendi üstüne aldığı için reklamcıların serbest bırakıldığını söyledi.
“Hangi dernek ve cemaate destek verdiğimi soruyorlardı”
Gözaltında yaşadıklarını anlatan Toğun, sözlerine şöyle devam etti:
“O zaman bana da işkence yaptılar. Çırılçıplak soyarak anadan üryan yapmak istediler. Ama ben kabul etmedim. Sonra çok kötü kelimeler kullandıktan sonra mecburen soyundum. Sandalyeye oturtup gözlerimi ve ellerimi arkadan bağladılar. Küfürler atarak tazyikli su sıktılar. Hangi dernek ve cemaate destek verdiğimi soruyorlardı. Bir Müslüman olarak kendim yazdım dedim. Daha sonra savcılığa getirdiler. Orada ‘bundan vazgeç yoksa mahkemeye veririz’ dediler. Bende verin dedikten sonra mahkemeye verdiler. Bir hafta sonra mahkemeye çağrıldım.”
“Hâkim daha ifademi almadan takkemi çıkarmamı istedi”
Mahkemede hâkimin dosyası yerine takkesiyle uğraştığını belirten Toğun, “Hâkim beni içeri alırken takke başımdaydı. ‘Takkeyi çıkar’ dediler ama ben oralı olmadım. Hâkim daha ifademi almadan takkemi çıkarmamı istedi. Ben çıkarmamak için oralı olmasam da sürekli öfkeli bir şekilde çıkar dedi. Bir şartla çıkarırım dediğimde nedenini sordu. Hayâdan dolayı çıkarmıyorum dediğimde ‘hayâ nedir’ diye sordu. İnsanın hayâsı yoksa imanı da yoktur dedim. Yine ısrar etti çıkarmam için ama ben yine çıkarmadım. Bağırarak ‘tutuklayın’ dedi ve beni tutukladılar. Yani dosyayı bırakıp takkemle uğraştılar. Tutuklayıp polis noktasına getirdiklerinde polisler, ‘ne oldu, neden hâkimin karşısında böyle konuştun’ dediler.
Ben de ‘hâkim takkemi çıkarmamı istedi ben de çıkarmadım’ dedim. Üç gün cezaevinde kaldıktan sonra yine savcının karşısına çıkardılar. Savcı bana 6 aydan 6 yıla kadar ceza verdi. Bir ay yattıktan sonra saç-sakalımı kestikten sonra tekrar hâkimin karşısına çıkardılar ve ‘sen büyüklerimize hakaret ettin’ dediğinde ne hakareti diye sordum ve ‘ne hakareti kabul ederiz ne de hakaret ederiz’ dedim. Ondan sonra beni bıraktılar. Üzerimde 150 TL vardı. O miktarda para cezası verip masrafı benden çıkardılar.” ifadelerini kullandı. (Osman Gülebak/Mehmet Demir/Ramazan Casuk-İLKHA)