Ali Durmaz / Feyzullah Zerey

Şehit Molla Şükrü Yavuz 1939 yılında Şanlıurfa ili Suruç ilçesine bağlı Şeryanı (Remil) Köyünde dünyaya geldi. Babası çiftçilikle uğraşan mütedeyyin ve muttaki bir insan idi. Babası ile beraber Suruç merkezde bulunan Ahmet Bican camisinde zamanın alimi olan Bahattin hocadan Kur’an dersi aldı. İki senede Kur’an’ın hepsini ezberledi. 15-16 yaşlarında Suruç’ta hafız olarak Kur’an mukabelesini okumaya başladı.

KUR`AN EĞİTİMİNE ÇOK ÖNEM VERİRDİ

Yaklaşık dört yıl boyunca Batman’da medrese eğitimi aldı. Medrese eğitimini bitirdikten sonra kendi köyünde ve komşu köylerde imamlık yaptı. Çocuklara Kur’an dersi verdi. Köylülere İslam’ı anlattı, Kur’an’ı öğretti, çocuk yaşlı demeden herkesle ilgilendi.

VAAZLARI ÇOK EKTİLEYİCİYDİ

1972 yılında Suruç merkezde bulunan Haci Osman Camii’nde imamlığa başladı. 60 -70 talebeye ders veriyordu. Hayatının sonuna kadar hep Kur’an ve İslam’ı insanlara öğretti. Seyda, ilkokulu dışarıdan okuyarak mezun oldu. Türkçe, Kürtçe, Arapça ve Farsçayı iyi bilirdi. Risale-i Nur’u çok iyi bilir ve insanlara anlatırdı. Camide vaaz veya hutbe verirken kitap veya kâğıda bakmadan anlatırdı. Anlattıkları dinleyenlerin ruhuna işler ve etkilerdi.

HALKIN DERTLERİNE DERMAN OLURDU

Çevresinde ilmi ve olgunluğu ile tanınan Seyda, halk arasında çıkan anlaşmazlıkları İslami kurallara göre çözüm getirirdi. Verdiği hükümleri her iki taraf itiraz etmeden harfiyen kabul ederdi ve nihayet onları İslam’ın verdiği hükme göre razı ederdi. Halkın dertlerini sıkılmadan dinler ve yardımcı olurdu.

“ALLAH’IM! HAZIRIM, EMANETİNİ AL”

Son zamanlarda İslam düşmanları tarafından sürekli tehdit edilirdi. Seyda ise bu tehdit ve caydırmalara kulak vermeden İslam’ı anlatmaya var gücü ile devam etti. Şehit olacağı gün yani 28 Eylül 1993 tarihinde Seyda, ikindi namazı için abdest aldıktan sonra ayağa kalkıp yönünü kıbleye çevirip, ellerini kaldırarak şöyle dedi, “Allah’ım! Hazırım, emanetini al.” İkindi namazını camide kıldıktan sonra arkadaşı ve camii imamı olan Molla Muhyeddin Demir ile kızkardeşinin evine gitti. Seyda, ikram edilen meşrubatı içtiği sırada elinde bulunan kâseyi işaret ederek, “İşte Rabbimiz cennete mümin ve salih olan kullarına bu kâselerden ‘Şeraben tahura’ ikram edecektir” dedi.

‘İŞTE BU KUR’AN İÇİN BENİ ÖLDÜRDÜLER’

İki arkadaş akşam ve yatsı namazlarını camide kıldıktan sonra ayrıldılar. Molla Muhyeddin’in yoluna çıkan katiller Seyda’ya “acil bir şeyler sormamız lazım” diyerek kendilerine yardımcı olmasını istedi. Böylece Seyda Molla Şükrü’nün bulunduğu eve giderek kapıyı çaldılar. Karşılarına çıkan Seyda’yı kurşun yağmuruna tuttular. Bu ara müdahale etmeye çalışırken Molla Muhyeddin’i de vurdular. İki âlim şehadetle rablerine kavuştu. Şahadetinden sonra kendisini çok seven bir arkadaşı onu rüyasında görür. “Seyda, seni niye şehit ettiler?” diye sorar.  Seyda oturduğu yerden kalkıp dolaptan Kur’an-ı Kerim’i çıkarır ve hiçbir şey söylemeden, ‘İşte bu Kur’an için beni öldürdüler’ der.

HANIMI NAİME HANIMIN DİLİNDEN SABAH NAMAZINA ÇOK DİKKAT EDERDİ

Molla Şükrü, ailesine çok bağlı, çocuklarını çok sever, onlara bir zarar gelsin istemezdi. Çok şefkatli, güler yüzlü, hiç kimseyi incitmek istemezdi. Hiç kimseye ben dâhil kimseye sırrını vermezdi. Dışarıda bir yemek yemek zorunda kalsa o gün mutlaka bize de getirirdi. Genelde ev ekmeği yer, lükse kaçmazdı, sade şeyleri tercih ederdi. Namazlarına özellikle de sabah namazlarına çok dikkat ederdi. Kendisiyle evlendiğimden beri bir günün dışında sabah namazını kaçırdığına şahit olmadım. Zaten o günü unutmam mümkün değil, çünkü hepimize o kadar kızmıştı ki hayatta o kadar kızdığını görmemiştim. Kendisine de ceza vermişti; bir hafta boyunca sabah namazı kılmak için 4-5 km uzaklıkta bulunan ziyaret dediğimiz Şeyh Mesleme’nin kabristanına gitti.

ANNE-BABASINA ÇOK DÜŞKÜNDÜ

Anne-babasına çok düşkündü; onlara hizmette hiç kusur etmezdi, her sabah önce onlara kendi eliyle ekmeklerini götürür sonra bize getirirdi. Başkalarında gördüğü kusuru kendinde bilirdi. Harama kesinlikle meyletmezdi. Tek gayesi İslam’a ve Müslümanlara hizmet etmekti. Talebelerini çok severdi, onlara şahsi işlerini asla yaptırmazdı. Bize yedirdiğinden onlara da yedirirdi.

ÇOCUKLARIM BABAMIZ GELECEK DİYE BEKLEDİLER AMA GELMEDİ

Çevrede ölüm emrinin verildiği yayılmıştı. Kendisine “Seni öldürmelerinden korkuyorum” deyince; “Beni Allah’tan başka kimse öldüremez” derdi. Kâfir ve zalimlerden asla korkmazdı ama Allah’tan çok korkardı. Şehid olacağı gün “Ben camiye gidiyorum” deyip çıktı. Küçük kızlarım Zeynep,  Rukiye ve Bedriye kendisinden para istediler. Biliyorum cebinde hiç parası yoktu, zaten hiç olmadı da. Çocukların başını okşayıp öptü,  “inşallah gelince” dedi ve çıktı. Çocuklarım akşama kadar hep babamız gelecek diye dışarıda beklediler ama gelmedi. Akşam namazından sonra idi. Oğlum Ahmet her iki eli kanlı bir şekilde içeri girdi şokta idi, bir kova suya elini batırdı içti içti içti… Hiçbir şey söylemeden dışarı çıktı ve koşup gitti. Ben dışarı çıktım, sağa sola sordum, bana “Molla Şükrü ve Molla Muhyeddin”i vurmuşlar” denildi. Koşarak gittiğimde yere serilmişlerdi. Rablerinden o çok istedikleri şehadete kavuşmuşlardı. O kavuştu kavuşacağına. Rabbim onu bizlere şefaatçi kılsın, zalimleri kahhar sıfatı ile kahretsin. İslam’ın gür sedasını daim ve izzetli kılsın, Molla Şükrü’ler öldürülmekle bitmezler, onlar bir ölür bin dirilirler.


Şehid Molla Şükrü ve Muhyeddin

Bahar geldi Suruç’a açtı kandan gülleri

Gecenin karanlığına ışık tuttu kanları

Yola çıktı Suruç’tan Şehidlerin kervanı

Molla Şükrü, Muhyeddin davanın kurbanları


İki yaprak döküldü iki damla kan düştü

Kurumuş yapraklara bahar geldi can düştü

Gecenin karanlığını yırttı kurşun sesleri

Molla Şükrü, Muhyiddin bir yana cihan düştü

 

Suruç topraklarında kan düşünce gül açtı

Dökülen her damla kan karanlığa nur saçtı

Yola çıktı Suruçtan şehidlerin kervanı

Molla Şükrü, Muhyiddin şehadete ulaştı...