“Kur’an mahlûktur” sözünü kabul etmediği için yıllarca baskı gördü. Yirmi sekiz ay boyunca zindanda işkence gördü. Bayıldı, ayılınca bir daha işkence yapıldı, zindandan çıkınca ayakta duramıyordu, vücudundaki yara bereler yıllar boyunca silinmedi. Hanbeli mezhebinin kurucusu oldu, “Müsned” adlı kitabında otuz bin civarında hadis yazdı.
İMAM AHMED BİN HANBEL KİMDİR?
164 (m. 781) senesinde Bağdat’ta doğdu. Babası daha o çok küçük yaşta iken vefat etti. Onun yetişmesi ile annesi ilgilendi. Bu sıralarda önemli bir ilim merkezi olan Bağdat’ta yetişti. Önce Kur’an-ı Kerimi ezberledi. Bundan sonra lügat, hadis, fıkıh öğrendi. Akranları arasında takvası, metaneti ve sabrıyla dikkat çekti. İmam-ı A’zam’ın talebesi olan İmam Ebu Yusuf’tan fıkıh ve hadis ilminde ders aldı. İmam Şafii’den ilim öğrendi.
İLİM İÇİN SEYAHATLERE ÇIKTI
İmam Ahmed’de hadis toplama, ezberleme ve yazma bir tutku haline gelmişti. İlim öğrenmek için pek çok İslam beldesini dolaştı ve bu uğurda pek çok meşakkate katlandı. Basra, Küfe, Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere, Şam ve el-Cezire’ye giderek hadis ilmini öğrendi. Hadis ravilerini bizzat görerek, onlardan hadis-i şerif dinledi. Basra ve Hicaz’a beş defa seyahat yaptı. Üçünde parasızlıktan ötürü yaya olarak gitti. Yolculuklarında fakir olduğundan büyük sıkıntılarla karşılaştı. Muhaddis Abdurrezzak b. Hemmam’dan hadis almak için Yemen’e giderken yolda parası bitince hamallık yaptığı kaydedilmektedir.
YÜZLERCE ÂLİM YETİŞTİRDİ
Onun ilim meclisine pek çok kimse katılırdı. Bazı rivayetlere göre, dersini dinleyenlerin sayısı beş bini bulmuştur. Ders meclisine daima kitaplarıyla çıkardı. Ondan ders alıp, ilimde yetişenlerin sayısı 900 civarındadır.
İLİMDEKİ ÜSTÜNLÜĞÜ
İmam-ı Ahmed hazretleri büyük bir müfessir ve muhaddistir. Dört imamdan biri olup “Hanbeli” mezhebinin kurucusudur. Tefsiri yüz yirmi bin hadis-i şeriften meydana gelmiştir. Eserleri, müfessirler için birer feyz kaynağıdır. Birçok muhaddis yetiştirmiştir. Hadis ilminde zamanın en büyük âlimidir.
KENDİSİ HAKKINDA SÖYLENENLER
İmam-ı Şafii hazretleri buyurdu ki: “Bağdat’tan ayrıldığım zaman, orada Ahmed bin Hanbel’den daha âlim, daha fakih, haramlardan ve şüphelilerden kaçan kimseyi bırakmadım.” Ebu Davud Sicistani şöyle demiştir: “İki yüz meşhur âlimle karşılaştım. Ahmed bin Hanbel gibisini görmedim. O hiç bir hususta insanların daldığı dünya işlerine dalmazdı. Ancak ilimden bahis açılınca konuşurdu.”
AYLARCA HAPİS YATTI
Bağdat’ta Mutezile fırkasına mensup olanlar, “Kur’an-ı Kerim mahlûktur” diyerek, bu yanlış itikadlarına Abbasi halifesi Memun’u da inandırdılar. Bunu kabul etmesi için, Ahmed bin Hanbel hazretlerini de zorlayıp, bu hususta baskı ve işkence yaptılar ve 28 ay hapsettiler. Bütün bu baskı ve işkencelere rağmen, o, “Kur’an-ı Kerim, Allahu Teâlâ’nın kelamıdır, mahlûk değildir” dedi.
Serbest bırakıldıktan sonra iktidara gelen el-Vâsık devrinde de aynı muhalifliğini sürdürdüğünden gözetim altında tutuldu ve beş yıl ders veremedi. Onun bu zorluklarla dolu günleri on dört yıl sürdü. Daha sonra idareyi ele alan Halife el-Mütevekkil’in gönlünü almak amacıyla kendisine hediye ve maaş vermek istemesini de reddetti.
TEHDİT, İŞKENCE, SORGU VE SÜRGÜN
Me’mun, ‘Kur´an mahlûktur’ demeyenleri idamla ve vazifeden azletmekle tehdit etti. Şehirlerdeki vali ve âlimleri toplayarak onları bunu kabul etmeye zorladı. Bağdat’ta dört âlim dışında bütün âlimler bu düşünceyi kabul etmek zorunda kaldı. Yapılan sorgulamalar sonucunda iki âlim de görüşünü değiştirdi. Ancak Ahmed bin Hanbel ve Muhammed bin Nuh, bu teklifi red etti. Bunun üzerine zincirlenerek Tarsus’ta oturan Me’mun’un karşısına çıkarmak istediler. Ne yazık ki Muhammed b. Nuh yolda şehadet şerbeti içti. Ahmed bin Hanbel yalnız kaldı. Kendisi daha yolda iken Me’mun’un öldüğü haberi geldi. Me’mun ölmüştü fakat kendisinden sonra idareyi ele alacak kardeşi Mutasım’a, ‘Kur’an mahlûktur’ düşüncesini kabul etmeyenleri zorlamasını vasiyet etmişti.
İŞKENCEDE BAYILIYORDU, AYILINCA BİR DAHA İŞKENCE DEVAM EDİYORDU
Me´mun´un ölüm haberi üzerine Bagdad´a geri götürüldü. Hakkında bir emir çıkıncaya kadar hapsedildi. Bir ara serbest bırakıldı. Sonra Mutasım´ın huzuruna çıkarıldı. Mutasım, ona Kur´an mahlûktur dedirtmek için çok uğraştı, zor kullandı, tehdit etti. Fakat ne terğip, ne tehdit, bunların hiç birinden netice alamadı. Bundan sonra zindanda defalarca işkence yapıldı. İşkencede bayıldığı olurdu, o zaman ara verirler, ayılınca yine kırbaçlarlardı. Aklı başından gidinceye kadar döverlerdi. Böyle sorguya çekilerek, dayak atılarak 28 ay zindanda kaldı. Kendi görüşlerini zorla kabul ettiremeyeceklerini anlayınca serbest bıraktılar. Evine geldi, vücudu yara bere içindeydi. İşkenceden o kadar zayıf düşmüştü ki yürümeye takati yoktu. Biraz kendine gelince camiye çıkmaya başladı. Yaralar kapanıp dayağın izleri ve uzun zindan hayatının acıları geçmesi uzun sürdü, vücudunda bazı ağrılar ve izler kaldı. Yıllarca göz hapsinde kaldı. Ders vermesi engellendi.
VEFATI
İmam Ahmed bin Hanbel, 241/855 yılında Bağdat’ta vefat ettiğinde cenazesine on binlerce kişi katıldı, namazı Cuma günü kılındı. Türbesi VII. asırda Dicle nehrinin taşmasında sulara kapılıp kayboldu.
MÜSNED KİTABI
‘Müsned’ adlı eseri, yüz elli bin hadis içinden seçtiği otuz bin civarında hadisten oluşmuştur. İmam Ahmed, güvenilir kimselerden hadisleri toplayıp bir kitap yazmayı kendine amaç edinmişti. Mesafe ne kadar uzak, zahmet ne kadar çok olursa olsun, bu hususta durmadan çalıştı, gayesine erişmek için diyar diyar dolaştı, bu Müsned´i hazırlamak için hayatı boyunca uzun yıllar uğraştı.
HANBELÎ MEZHEBİ
Hanbelî mezhebi’nin, Hanefi ve Şafii mezheplerine göre taraftarı azdır. Ancak bunun sebebi birtakım tarihi, siyasî, sosyal sebeplerdir. İnsanlar taklit edecekleri mezhebi, imamı seçerken delillerine, istinbatına bakmazlar. Sözgelimi Mısır halkı ve Kürt halkının Şâfiî oluşu veya Türk halkının Hanefî oluşu o imamları tanıdıklarından, bildiklerinden değil, tarihî sebeplerdendir. “Mihnetü’l Kur’an” olaylarında on dört yıl çektiği zulüm dolayısıyla adı her yerde rahmetle anılmış ve mezhebinin adı da yayılmıştır. Hanbelî imamları, siyasal iktidarlarla uzlaşmamış, kadılık görevi almamışlardır. Ahmed bin Hanbel bizzat kadılık görevi alan oğluna kırılmıştır. Devletin Hanbelî mezhebini kovuşturması yüzünden mezhep hakkıyla tanınmamıştır. Hanbelîliğin daha ziyade ulema arasında yayıldığı görülür. Hanbelîlik günümüzde Hicaz halkı arasında Necid ve Filistin’de yaygındır.
ŞAHSİ ÖZELLİKLERİ
Oğlu Abdullah: “Babam her gece Kur’ an-ı Kerimin yedide birini okur, her yedi günde bir hatim ederdi. Yatsı namazını kıldıktan sonra biraz istirahat eder, sonra kalkıp sabaha kadar ibadet ve taatla meşgul olurdu. Giydiği elbiseyi en ucuz kumaştan yaptırırdı. Çok kere az şey yer, ‘Ölecek olan kimse için, bunlar çok bile’ derdi” demiştir. Gece namazını hiç bırakmazdı. Halka daima kolaylık yollarını gösterir, ağır vazifeleri yüklemezdi. Yolda yürürken, hızlı adımlarla yürürdü. Onu daha çok mescitte, cenaze namazında ve hasta ziyaretinde görürlerdi. Halk arasında takvası ve sünnete her yönden bağlılığıyla meşhur olmuştu. Yoksul olmasına rağmen, devlet bünyesinde görev almamış, hiç kimseye muhtaç kalmadan sünnete uygun bir şekilde yaşamıştı. Onun hakkında “Yahudiler arasında çıksaydı peygamber olurdu” gibi övgüler nakledilmiştir.
İMAM AHMED BİN HANBEL'İN SÖZLERİ
* “Kulun kalbini ıslah etmesi için, iyilerle beraber olması kadar faydalı bir şey yoktur. Yine kulun fasıklarla beraber olup, onların işlerine dikkat ve nazar etmesi kadar zararlı bir şey yoktur.”
* “Günahlar imanı zayıflatır.”
* “Sizde olmayan meziyetlerle sizi metheden kimsenin, sizde olmayan kötülüklerle de bir gün kötüleyeceğini unutmayınız.”
*“Kibir taşıyan kafada, akla rastlayamazsınız.”
*“İnsanların ahmak sınıfı, kendilerinin meth edilmesinden hoşlananlarıdır.”
*“Tevekkül, her şeyi Allah’tan bilmek ve rızkı O’nun verdiğine inanmaktır.”
* “İnsana az bir mal yetişir. Çok mal ise kâfi gelmez.”
* “Bir kimsenin, sadık bir arkadaşını kaybetmesi kendisi için zillettir.”
*“Hüsn-i zannı olanın hayatı hoş geçer.”
“Zühd üç türlüdür; cahilin zühdü, haramları terk etmektir. Âlimlerin zühdü, helal olanların fazlasından sakınmaktır. Ariflerin zühdü,
Allahu Teâlâ’yı unutturan şeyleri terk etmektir.”
Feyzullah Zerey