ŞEHİD ABDULVAHHAB YERSİZ ( 1968 - 1992 )
Sümeyye Ürük / Fadıl Şani
Geçen hafta Şehid Hoca`nın çile dolu hayatını yayımladık. Bu hafta İslam davası uğrundaki mücadelesini ve şehadetle müjdelenmesini konu edineceğiz.
MÜRTED ÖRGÜTÜN TEHDİTLERİNDEN KORKMADI
Yaptığı İslami çalışmalardan dolayı mürted örgüt çok rahatsız oluyordu. Öğretmen olma hasebiyle gençleri etrafında toplaması, etkili sesiyle sohbetlerde ve düğünlerde söylediği ilahilerin insanları etkilemesi Mürted örgütün gerek özel gerekse de genel tehditlerine maruz kalmasına sebep oluyordu ancak o, bu tehditleri umursamıyordu.
ŞEHADETİNİN RÜYASINI GÖRDÜ
Şehid Abdulvahhab Hoca, şehid olmadan kısa bir süre önce rüyasında, başının ve midesinin ağrıdığını, bu ağrılarla vefat eden arkadaşı Osman`ın yanına gittiğini Osman`ın da ona bir bardak su ve hap verdiğini, şayet içerse hiçbir şeyinin kalmayacağını söylediğini görür. Bu rüyasını şehadetine yorumlar; ancak ev halkına söylemez, sadece ima eder. Evden çıktıktan sonra sokakta rahmetli Osman`ın annesiyle karşılaşır ve rüyasını ona anlatır.
Osman, Şehid Abdulvahhab Hoca`nın şehadetinden 35–40 gün kadar önce vefat etmişti. Rahmetli Osman, cezaevinde olan ağabeyi Selahaddin`in ziyaretinden dönerken trafik kazası geçirmiş ve vefat etmişti. Onun taziyesi daha bitmeden Hoca şehid edildi.
ŞEHADET ANI
Şehid Hoca, şehid olacağı gün etrafında anormallikler olduğunu sezer. Okul dağılışında her gün ana caddeye çıktığı yolun aksi istikametten ana caddeye çıkar. Caddede araba beklerken muhtemelen tanıdığı, şüphelenmediği ya da aniden arkasından çağırıp tetiğe basan hain biri veya birileri tarafından saldırıya uğrar. İlk kurşun Hoca`nın alnına gelir. İkinci kurşun ise silahına davranan Hoca`nın karnına isabet eder. Evet, Hoca`nın gördüğü rüya gerçekleşmişti. Başı ve midesi ağrıyordu, başına ve midesine isabet eden birer kurşunla şehid olup rahatlamıştı. Şehadetinin ardında üç yıllık bir eş, iki yaşında bir erkek çocuk ve henüz dört aylık bir kız çocuğu kaldı.
CENAZESİNİ KALDIRMAYA KİMSE CESARET EDEMEDİ
Mürted örgüt, halkı o kadar korkutmuştu ki, kimse cenazesini değil kaldırmağa bakmağa bile cesaret edemiyordu. Dava arkadaşları cenazeyi taşıyacak araba bulamadılar, zira arabaları yoktu. Araba sahibi insanlar da mürted örgüt korkusundan cenazeyi taşımaya yanaşamıyordu. Mazıdağı`nda araba bulamayan arkadaşları çareyi Diyarbakır`dan araba istemekte buldular. Neyse ki ambülans ile cenazesi ilçe merkezine getirtilebildi. Cansız bedeni saatlerce asfalt yolda öylece kalakalmıştı.
CENAZESİNİN YIKANMASI
Şehid Hoca, 6 Ekim 1992`de, saat 11–12 civarında şehid edildi. Şehadetinin duyulması, cenazesinin kaldırılması, otopsi ve Mazıdağı`na getirilip yıkanması arasından en az 6-8 saat geçmişti. Buna rağmen kurşun yerlerinden hala sıcak kan geliyordu. Cenazesini yıkayan Melle Hesen (Allah rahmet etsin); "Subhanallah! Böylesini hiç yıkamadım. Bu gerçekten şehittir" demekten kendini alıkoyamamıştı. Şehid düştüğü Mardin-Diyarbakır ana caddesinde asfalt yol üzerinde akan kanıyla bariz bir şekilde `Allah` lafz-ı Celili yazılmıştı.
EVİNDE SON SABAHI
Hanımı evdeki son sabahı şöyle anlatıyor: Sabah evden çıkarken, yanındaki paraları çıkardı, yol parası kadar cüz`i bir miktar yanına aldıktan sonra diğerini bana uzattı, "Al, bu parayı kendine kaldır; belki Rabbim bereket koyar da kimseye muhtaç olmazsın" dedi. Evden çıkarken;"Abdulvahhab`ın kanını dökecek olanlar, keşke arkadan kalleşçe değil, mertçe önden gelseler" dedi, âdeti olmadığı halde çocukları kapıya çıkarmamı istedi. Ben de çocukları kapıya çıkardım. Sokağı dönene kadar birkaç kez dönüp arkasına bizlere baktı, öyle gitti...
Şehid Hoca örnek bir insandı. Örnek bir eş, örnek bir babaydı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)`den ve sahabe-i kiramdan aldıklarını günlük yaşamında uygulamaya çalışırdı. Elbette layıktı ki Rabbim de onu şehadet ile şereflendirdi. Biz dahi herkes ondan razıydı. Allah`da ondan razı olsun ve cennette razı olduklarıyla; peygamberler, sıdıklar, şehidler (a.h.s) ile mes`ud ve bahtiyar kılsın, âmin.
KIZI MERYEM ŞUHEDA`NIN DİLİNDEN ŞEHİD ABDULVAHHAB HOCA
Babamı sadece fotoğraflarda tanıdım. Bir kez olsun `baba` deyip sevemedim, boynuna sarılıp öpemedim. Yokluğu içimde alev alev yanıyor. Nasıl anlatabilirim? Kelimelerle ifade edilemez ki. Babasının kucağında bir kız çocuğu gördüğümde, kendimi onun yerinde hayal ederim de içimdeki alev yangına dönüşür. Elimden bir şey gelmez, sadece ağlar ve babamı görmeden bizden ayıranlara lanet okurum.
Sonra Müslümanlara ve benim gibi olan binlerce şehid ve tutuklu çocuklarına dua ederim. Öyle ya, tutuklu çocukları da bizim gibidirler. Belki, arada bir babalarının boyunlarına sarılıp birbirlerini öpüyorlar; ama bu yüreklerdeki yangını söndürmeğe yetmez ki... İnşaallah cennette... Cennette kimse bizi babalarımızdan ayıramayacak. Hem öyle bir korkumuz da olmayacak.
Ben, daha dört aylıkken babam şehid edildi. Varlığını bilemeden, yok olduğunu öğrendim. Bir çocuğun babasını görmemesi, onu tanıyıp bilmemesi çok ama çok acı. Babamın yokluğu özellikle bayramlarda, hiç çekilmiyor. Bayramlarda "babacığım bayramın mübarek olsun" diyememek, babamın elini öpememek bitiriyor beni. Ne yapalım, bizim kısmetimize de onu kabrinde ziyaret etmek düştü. Ona ve da`vasına layık bir evlat olmaya çalışacağım.
Babamı, onu tanıyanlardan öğreniyorum. Ondan konuştukları zaman pür dikkat dinliyorum ki, görmediğim gizemli babamı öğrenebileyim. Onun üstün özelliklerini duyunca çok seviniyor, hatta gururlanıyorum. Sanırım onunla gurur duymak hakkımız; ama ona layık olmamız gerektiğini de biliyorum, inşallah Rabbim beni ve tüm şehid ve tutuklu çocuklarını babalarına ve onların da`valarına layık birer kul yapar, âmin.
Bundan sonra bize düşen babamın da`vasını sürdürmek ve cennette buluşuncaya kadar sabretmek. O günü dört gözle bekliyorum. O zaman boynuna sarılıp `baba` diye haykıracağım ve bir daha ondan hiç ayrılmayacağım.
İyi ki, cehennem var ve ahiret`te hesaplaşma var... Üstad Bediüzzaman ne de güzel söylemiş; "Zalimler için yaşasın cehennem!" ben de diyecek başka şey bulamıyorum; "Zalimler için yaşasın cehennem!"
Resmine bakıp da ağlarım şimdi
Sensiz geçen ömre yanarım baba
Annemle avunur yetim yüreğim
Kavuşmamız kaldı, cennete baba.
ŞEHİD ABDULVAHHAB HOCA
Da`wa peyhember u nebîya / Peygamber ve Nebilerin davası
Tim li ser millê cündîyan / Her daim fedekar erlerin omzunda
Bilind di bû ta ber çîyan / Dağların doruklarına kadar yükselir
Abdulwehhab jî çîya bû / Abdulvahhab da dağdı.
Ji boy Xelasya ümmetê / Ümmetin kurtuluşu için
Abdulwehhab, ji laziman bû / Abdulvahab`da fedailerdendi
Tirsa dilê Xayînan bû / Hainlerin korkusu idi
Li pey de`wa eshaban bû /Ashabın davasının takipçisiydi
Ka li tarîhê mêze kin / Haydi tarihe bakın
Navê yetîman gelek in / Tarihte isim yazdıran yetimler çoktur
Diranên çerha felek in / Felek çarkının dişlerindendirler
Abdulwehhab yetîm ma bû / Abdulahab`da yetim kalmıştı.