Sünnet-i Seniyyenin ihyasına büyük önem verdi ve vefat ederken bile son sözü “Sünnete çok sıkı sarılmak lazımdır” oldu. Zamanın idarecilerine ve halka yazdığı yüzlerce mektupla onları hakka davet etti, Silsile-i Aliyyeden biri oldu
Feyzullah Zerey - DOĞRUHABER
İmam-ı Ahmed Rabbani Hazretleri, Hindistan’ın Serhend şehrinde 1563 yılında doğdu. Soyu Hz. Ömer’e dayandığı için kendisine Ahmed Farukî dendi. İlk eğitimini babasından aldı. Küçük yaşlarda Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. Kısa bir zamanda ilmini tamamlayıp icazet aldı ve küçük yaşına rağmen talebe yetiştirmeye başladı. Kadirî ve Çeşitlî tarikatlardan icazet aldı. Muhammed Bakibillah Hazretlerinden Nakşî tarikatının icazetini alarak Delhi’ye hizmet için gönderildi. İslam ahkâmı ile tasavvufu birleştirdiği için “Sıla” ismiyle anıldı. Hicri ikinci bin yılın müceddidi (müceddid-i elf-i sani) oldu. Tarikatta “Silsile-i Aliyye” denilen altın silsilenin yirmi üçüncüsüdür.
BİD’A VE SAPIK DÜŞÜNCELERLE MÜCADELE ETTİ
İmam-ı Rabbanî’nın yaşadığı dönemde Hindistan bölgesinin idaresi Moğol hükümdarlarının elindeydi. Hindistan’ın yönetiminde bulunan Ekber Şah’ın dönemi Hinduizm, Hırıstiyanlık ve İslamiyet’ten müteşekkil Hint milliyetçiliğinin öne çıkarıldığı ve yeni bir dinin icat edilmeye çalışıldığı dönemdi. Müslümanlara yapılan zulümler artmış, tevhid inancı bid’alarla tahrif edilmeye çalışılıyordu. İnek kutsal sayılmış, içki ve faiz serbest bırakılmıştı.
ÜÇ YIL HAPSE MAHKÛM EDİLDİ
Ekber Şah kendisine secde edilmesi fetvasını sözde âlimlerden almıştı. İmam-ı Rabbani Hazretleri’ne kendine secde etmesini emretti. Bunu kabul etmeyen İmam-ı Rabbani Hazretleri’ni ailesi ve çocuklarıyla birlikte tutuklama emrini verdi. İmam-ı Rabbani Hazretleri Gevaliyar Hapishanesinde 3 yıl hapse mahkûm edildi. O, hizmetine burada da devam etti. Tutuklanmasına karşı halk ayaklanmak istedi ise de İmam-ı Rabbani Hazretleri buna izin vermedi. Ekber Şah’ın ölümü üzerine yerine geçen oğlu Cihangir Şah, İmam-ı Rabbani Hazretlerini serbest bıraktı.
SÜNNET-İ SENİYYE’NİN İHYASINA ÇALIŞTI
İmam-ı Rabbani Hazretleri, Sünnet-i Seniyye’nin ihyası ve İslam’ın bid’atlardan arındırılması konusunda çok hassas davrandı. Sayısız talebe ve halife yetiştirdi. Vefat ederken de vasiyetinde “sünnete sarılınız” dedi. Yazdığı mektuplarla insanları irşat etmeye çalıştı. 536 adet mektupla yönetici, vali, âlim, avam demeden İslam’ın inceliklerini anlattı.
DAİMA AZİMETİ TERCİH EDERDİ
İmam-ı Rabbani Hazretleri ilmi birikimiyle tam bir fakih idi. Fıkıh âlimlerinin üzerinde ittifak ettikleri fetvalara daima uyardı. Bazı fıkıh âlimlerinin caiz dediği, bazılarının mekruh dediği bir işte, o kerahet tarafını tercih eder ve o işi yapmazdı. “Bir meselenin yapılmasında ve yapılmamasında, helal ve haram olmasında ihtilaf olursa, yapılmaması ve haram tarafını tercih etmeyi mümkün olduğu kadar elden kaçırılmamalıdır” diyerek bu konuda ne kadar muttaki olduğunu göstermiştir.
MEKTUBAT
Toplam 536 mektuptan oluşmuştur. İlk 20 mektubu, şeyhine gönderdiği mektuplardır. Mektubat’ın aslı Farsça’dır. Arapça’ya 1900’lerin başında çevrilmiştir. Kelâm ve fıkıh bilgilerini, tasavvufun marifetlerini açıklayan derya gibi bir eserdir.
VEFATINI HABER VERDİ
İmam-ı Rabbani Hazretleri 1615 senesinde, elli üç yaşlarında iken, talebelerine; “Benim ömrümün altmış üç sene olduğunu ilham ile bana bildirdiler” buyurdu. Ve buna çok sevindi. Çünkü Peygamber Efendimize tâbi olmasının çokluğu, yaş bakımından da uymakla belli oluyordu.
VEFATINDAN ÖNCE İBADET VE TAATINI DAHA DA FAZLALAŞTIRDI
İmam-ı Rabbani Hazretleri evinde inzivaya çekildi. Hastalığı şiddetli olmasına rağmen cemaatle namaz kılmayı terk etmedi. Ancak son beş gün, yalnız başına namaz kıldı. Duaları, tesbihatları, salavatları, zikri ve murakabeyi, eksiklik olmadan yapıyordu. Bir gece kalkıp abdest aldı. Teheccüd namazını ayakta kıldı ve “Bu bizim son teheccüdümüzdür” buyurdu. Bu arada çok sadaka verdi ve büyük hayırlar yaptı. Yakınlarından biri, bu sadaka ve hayratlarının çokluğunu görünce, “Bütün bu hayratlar, belaların giderilmesi için midir?” diye sordu. Buyurdu ki, “Hayır, belki de kavuşmak şevki ile bunları yapıyorum. Ve şu beyti okuyup gözlerinden sevinç gözyaşları döküldü:
“Vuslat günüdür sırdaşım âleme kucak açayım,
Bu devletin, bu nimetin sevinçlerini saçayım.”
Oğlu Muhammed Said, bir gün, İmam-ı Rabbani Hazretlerini ağlarken gördü. Sebebini sordu. Cevabında, “Allahü teâlâya kavuşmanın sevinci ile ağlıyorum” buyurdu. 1624 yılında Rahmet-i Rahman’a ulaştı.