Peygamberimizin amcası Hz. Abbas’ın soyundan gelen asilzade bir aileye mensup olan Salih Begê Hêni’nin 1868-69 yıllarında dünyaya geldiği tahmin edilmektedir.  Salih Beg’in babası Said Beg, M. Salih Beg 6-7 yaşlarındayken vefat etmiş, anne tarafından dedesi olan Şeyh Ahmet onun yetişmesi ve eğitimiyle ilgilenmiştir.

Henüz çocuk olan Salih, babasının naaşı üzerinde gözyaşı dökerken dedesi Şeyh Ahmet yanına gelerek “Ağlama Salih’im ağlama, eğer Allah dilerse nasıl ki Mısır kılıçları kılıçlar arasında meşhurdur, benim Salih’im de mahşer gününde mirler arasında meşhur olacaktır.” der.

Şeyh Ahmet, torunu Salih Beg’in eğitimi için oğlu Şeyh Maruf’a “oğlum Salih için bir elifba hazırla” der. Bu şekilde Salih Beg İslami eğitiminin tümünü dayısı Şeyh Maruf’un yanında tamamlayıp, saygın bir âlim olur.

MÜFTÜLÜK YILLARI

Molla Salih Beg Osmanlı döneminde yıllarca bölgede müftülük (kadılık) görevinde bulunmuştur. Ergani’de uzun yıllar müftülük yapmış, daha sonra Maden’de bu vazifeye devam etmiş, bu sırada Cumhuriyet ilan edilince görevinden istifa etmiştir. İstifa sebebini soranlara şu tarihi cevabı vermiştir. “Ben bu yönetime müftülük yapamam, eğer müftülük yaparsam günahkâr olur, Allah indinde mesul olurum”

CUMHURİYETİ İLANINDAN ÖNCE YAPTIĞI ÇALIŞMALAR

Salih Begê Hêni, Osmanlı’nın son dönemlerinde kurulan Kürd Teavun ve Terakki Cemiyetinin faaliyetlerinde yer almıştır. Osmanlı devleti yıkılmaya yüz tuttuğu dönemde İstanbul’da ikamet eden birçok Kürd asıllı Şeyh, molla ve beylerin oluşturduğu bu cemiyetin kuruluş amaçları arasında; Anayasanın İslami hükümlere göre yapılanması hassasiyeti, Kürdistan’daki derin ve cahilane olan ihtilafların ortadan kaldırılması vs. duyarlılıktan kaynaklanan bazı sebepler vardı.

Bu cemiyetin yönetim kuruluna seçilen kişilerde “iyi, ahlaki özelliklere sahip olmak, kötü hal ile tanınmamış olmak, Türkçe ve Kürdçe okuyup yazabilmek” özellikleri aranmaktaydı. Seyyid Abdulkadir-i Nehri bu cemiyetin başkanı, Üstad Bediüzzaman da cemiyetin üyelerindendi. İlk kuruluş aşamasında İslami hassasiyetlere özen gösteren bu kuruluşun üyelerinden Bedirhanlar ve Babanzadeler gibileri laik çizgiyi benimseyip bazıları kürd ulusalcılığının Şam ekolunu oluşturmuş, bazıları da Cumhuriyet sisteminde yer almış, batının takdirini kazanmışlardır. Üstad Said Nursi gibileri İslami çizgilerinden dolayı dışlanmışlar. Salih Begê Hêni, Şeyh Said, Seyyid Abdulkadir gibi âlimler Şeyh Said kıyamı sonrası idam edilmişlerdir.

Şeyh Abdurrahman-i Aktepi, Üstad Bediüzzaman, Seyyid Abdulkadir, Salih Begê Hênî gibi zevatın makale, şiir ve araştırmaları bu cemiyetin çıkarmış olduğu gazetede yayınlanmıştır.

Ziya Gökalp, Diyarbakır’da Kürtçe-Türkçe dergi çıkardığında, Salih Begê Hênî, onun arkadaşıydı. Daha sonra ulusalcılığa kayan Kürt milliyetçisi Ziya Gökalp, Mustafa Kemal’e fikir babalığı yapar. İslam’a her zaman sadık kalan Salih Begê Hênî ise Şeyh Said’le şehadet şerbetini içer.

Salih Begê Hênî, İslami ilimlere vukufiyetinin yanında zamanını iyi bilen güncel meseleleri iyi yorumlayabilen, bir zat idi. Bildiği diller arasında Kürdçenin Zaza ve Kirmanc lehçesinin yanı sıra Arapça, Farsça, Türkçe ve Fransızca yer almaktadır.

ŞEYH SAİD’İN HANİ’YE GELİŞİ

Şeyh Said Efendi, kıyam hazırlıkları çerçevesinde Piran’a gitmeden önce kendi beraberinde olanlarla birlikte Hani’ye varmış, Burada Şeyh Âdem ve Şeyh Fethullah ile görüştükten sonra Hanili Salih Beg ile birlikte Hani’nin diğer Beg ve Şeyhleri ile görüşmüştür. Osmanlı döneminde Şer’i meselelerde kadılık yapıp, dünya meselelerine vakıf olduğundan dolayı orada bulunan eşraf takımına konuşma yapan Salih Beg, hükümetin icraatlarını ve geleceğe yönelik programlarını anlattıktan sonra “işte bu hükümetin bu icraatlarını durdurmazsak ne üzerine öleceğimiz belli olmaz. Biz şer’an mesulüz ve Şeyh Efendi’yi desteklemekteyiz” demiş, orada hazır bulunanlar da desteklerini bildirmişlerdir. Salih Beg’in kardeşi Seyfullah Begê de, Şeyh Said kıyamında silahlı mücadele vermiş, kıyam bastırıldıktan sonra o da şehid edilmiştir.

Salih Begê Hênî’nin Şeyh Said’in müridi ve kıyamın umumi askeri sorumlusu olduğu nakledilir.

KIYAM İHANETLE SONLANIR

Diyarbakır  2 Mart’ta kuşatılınca, askeri birliklere teslim olun çağrısı yapılmış, ancak, askeri birlikler bu çağrıya silahla karşılık vermiştir. Tabi bu sırada şehrin Güneyi hükümet birliklerinin elindeydi.

Şeyh Said Hazretlerine bağlı kuvvetler, 7 Mart’ta Diyarbakır’a Kuzey, Doğu ve Batı cephelerinden saldırınca, 8 Mart 1925’e kadar şiddetli çatışmalar yaşandı ancak surlar aşılamadı. Sadece Mardin Kapı civarında Mihê Xalo isimli bir komutanın yönetimindeki 140 kişilik bir birlik surları delip şehre girmiş, bu birlik de hükümet güçleri tarafından imha edilmiştir.

Şeyh Said, İran’a Şikakan aşireti reisi Simko Ağanın yanına gitmek istemiş, Ancak 15 Nisan’da Murat nehri üzerindeki Abdurrahman Paşa köprüsünde bacanağı, Binbaşı Kasım’ın ihanetine uğrayıp esir alınmış ve kıyam binbaşı Kaso’nun ihanetiyle son bulmuştur.

Kıyam bastırıldığında Salih Beg, oğlu Hasan Beg ile esir olmuş, kendisi 47 kişi ile birlikte idam cezası alırken, oğlu ise yaşının küçüklüğünden dolayı Adana’ya mahkûm olarak gönderilmiş, 15 yıl ağır kürek cezasına çarptırılmıştır.

Mahkemede cesur tavırlarıyla ön plana çıkan Salih Beg, bütün suçlamaları kendi üzerine almak istemiştir. Mahkeme başkanı “Salih Beg, sen bilgili, faziletli bir insansın, nasıl Şeyh Said gibi bir cahilin arkasına düştün?” dediğinde Salih Begê, “Sen haddini aşıyorsun, ben onun arkasından gitmedim, çünkü ben bilginim, bu dava da benim davamdır. Ben Beg’im o ise Şeyhzadedir. Asıl dava benimdir.” diyerek bütün suçlamaları üzerine almak ve arkadaşlarını idamdan kurtarmak istemiştir.

ŞEHADETI

28 Haziran 1925 Pazar sabahı, mahkeme heyeti kararını açıklamak üzere daha sahneye çıkmadan, Diyarbakır’ın Dağkapı meydanında çekiç, testere sesleri duyulmaya başlanmış, 47 darağacı yan yana kurulmuştu. İdam sehpasına götürülürken tekbirler getiriliyor, ilahiler dillendiriliyordu. Bu sırada Hani’li Salih Beg, gür bir sesle arkadaşlarına şöyle sesleniyordu. “Bugün erkeklerin yiğitlik günüdür. Ölüme nasıl gittiğimizi dostlarımıza ve düşmanlarımıza gösterelim. Mert olun! Size yaraşır biçimde dik durun. Tutun gözyaşlarınızı.”

Salih Begê Hênî ile darağacına götürülenler arasında Şeyh Said, Damadı Melakanlı Şeyh Abdullah, Şeyh Şerifî Kelaxsî, Termili Şeyh Abdullatif, Çanlı Şeyh Abdullah, Şeyh Ömer, Hanili Şeyh Âdem, Silvanlı Şeyh Şemseddin, Cibranlı Halid Beg gibi değerli şahsiyetler vardı.

Şahadetinden önce Mazhar Müfit Kansu, Şeyh Said’e defterini uzatmış, “Şeyh Efendi, sen şairsin. Bir şeyler yazar mısın?” demiş, Şeyh Said Efendi şu satırları kaleme dökmüştür. “Bu dünyadaki hayatımın sonu geldi. Şu basit ağaç dallarına asmanıza perva etmem. Kurban edildiğimden dolayı pişmanlık duymuyorum. Muhakkak ki yolum, Allah yoludur.” demiştir.

Akşam vakti şehid edilen kıyam neferlerinin naaşları ertesi günün ikindi vaktine kadar ibreti âlem olsun diye darağacında asılı tutulmuş, naaşları yakınlarına teslim edilmeksizin toplu halde defnedilmiştir. Allah cc. Salih Beg, dostu Şeyh Said ve kıyamda yer alan diğer yiğitlerin şehadetini kabul etsin. (Âmin)

Salih Begê Hênî idam sehpasına giderken şu meşhur şiirini dile getirmiştir.

Gerçi enzar–ı ehibbadan dahi dûr olmuşuz,

Rahmet–i Mevla’ya yaklaşmakla mesrur olmuşuz.

Hak yolunda müflis–u hane–harab olduksa da,

Bu harabiyetle biz manada ma’mur olmuşuz.

Ehl–i hakkız, korkmayız idamdan berdardan,

Çünkü te’yid–i İlahi ile mensur olmuşuz.

Hâkim–i Mübtil yedinden madrubin olduksa da,

Emri Hakla Şer’i Garra hakkını ifaya memur olmuşuz.

Kul bize zulmen mucazat etse de perva etmeyiz,

Şüphemiz yoktur ki, indillahta me’cur olmuşuz.

Salih’im, ehl–i salahım. Dine can kıldım feda,

Lütfü hakla teşnegan–ı ab–ı Kevser olmuşuz.

KAYNAKLAR: *Ahmet Karaman, Kürt isyanları *A. Süreyya Örgeevren, Ş. Said ve Şark mahkemeleri *Dava dergisi, özel Şeyh Said sayısı *Haksöz dergisi, Şeyh Said kıyamı, İ. Sediyani *A.kadir Turan, İnzar dergisi 70. sayı

 

M. Ali Erdoğan