İSTANBUL : (AA) Başbakan Binali Yıldırım, aralarında ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Çin, Japonya ve Katar'ın yer aldığı ülkelerde yayın yapan ajans, televizyon ve gazete temsilcileriyle Vahdettin Köşkü'nde bir araya gelerek, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Başbakan Binali Yıldırım, Suriye sorununun artık Suriye'nin, bölgenin sorunu olmaktan çıkarak, küresel bir yara haline geldiğinin altını çizerek, bugüne kadar 500 binden fazla masum, genç, yaşlı, kadın, erkeğin hayatını kaybettiğini hatırlattı.
Yıldırım, "2 gün önceki Ümran bebeğin o halinden insanlık utanmalı. Hiçbir şey o çocuğun geleceğinden daha önemli değil. Aynı şekilde Aylan bebek bugün herkesin hafızasına kazındı. O halde bu aymazlığa daha ne kadar devam edilecek? Bu sorunun mutlaka sorulması ve mutlaka 1 saniye bile kaybetmeden adım atılması lazım." diye konuştu.
Irak'ın, benzer istikrarsızlık içinde olduğu için Suriye meselesine fazla katkısının beklenmediğini belirten Yıldırım, güneyde Suudi Arabistan, doğuda İran'ın bulunduğunu, Ürdün ile Lübnan'ın da Türkiye gibi Suriye'yi terk etmek zorunda kalanların sığındığı ülkeler olduğunu kaydetti.
"Şu anda aktörlerden biri Esed"
Bu ülkelerin yanı sıra bölgede ABD'nin öncülüğünde oluşturulan koalisyon güçleri bulunduğuna değinen Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Yıllardan beri ülkede temsil problemi var. O halde bütün Suriye'de yaşayan Arap, Kürt, Nusayri, hepsinin bütün etnik grupların temsil edileceği toprak bütünlüğünü esas alan bir yönetim şeklinin oluşturulması. Bunlar esaslar. Detayları, kim olacak, kim olmayacak bu konuda BM'nin kararı var. Cenevre'de yönetim yapısında kimler olacak, kimler temsil edilecek bunların hepsi belli.
Soru 'Esed olacak mı olmayacak mı?' 500 bin insanın kanına girmiş. Uzun vadede Esed'i Suriye taşıyabilir mi? Asla taşıyamaz. O insanların, ölen insanların yakınları gördüğü zaman ne diyecek 'Benim anamın katline sebep olan, çocuklarımın ölmesine sebep olan, yuvamızı başımıza yıkan bu idare ile biz nasıl yaşayacağız, nasıl geçineceğiz?'... Bu soruyu hep soracaklar. Bugün ABD de Rusya da biliyor ki uzun vadede Esed'in toparlayıcı olması, birleştirici olması pek mümkün gözükmüyor. Geçiş için oturulur, konuşulur, yani bir suhulet içerisinde bir geçiş sağlanabilir. Biz Suriye'nin geleceğinde PKK da DAEŞ de Esed de olmamalı diye düşünüyoruz, buradaki huzurun tam olarak sağlanması için. Fakat istesek de istemesek de şu anda aktörlerden biri Esed'tir. Diğer etnik gruplar da kendi çapında mücadele etmektedir. PYD unsurları, DAEŞ unsurları, diğer örgütler, rejim yanlıları... Bir şekilde ABD, Rusya, Türkiye, İran, diğerleri de çözüm adına orada varlıklarını sürdürmekteler."
"Kötümser değiliz"
Yıldırım, Suriye'de en öncelikli işlerinin insanların daha fazla ölmemesini ve yerlerinden edilmemesi konusunda adımların atılması olduğunu söyledi.
Bunun için oradaki partnerlerin ve ortakların ikna edilmesi gerektiğini anlatan Yıldırım, "Özellikle bölge ülkeleri İran, Türkiye, Suudi Arabistan, Körfez başta olmak üzere Amerika ve Rusya'nın da dahil olacağı bir yapıyla behemehal çözümün sağlanması hedefimiz. Bu konuda da kötümser değiliz. Artık bunun geç bile kaldığını düşünüyoruz. O yüzden de Türkiye olarak daha fazla bu konuda gayret edeceğiz çünkü bu bizim de canımızı yakıyor. Oradaki istikrarsızlık gerek Irak'ta gerek Suriye'de bize bölücü terör örgütü olarak bir bedel çıkarıyor. Bunu da gözden kaçırmamak lazım." diye konuştu.
Esed'in PYD'ye müdahalesi
"Suriye rejim uçakları perşembeden beri Kuzeydoğu Suriye'de Kürt bölgelerini bombalıyor. Amerika koalisyon uçaklarını Haseke'ye yönlendirdi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Yıldırım, şöyle devam etti:
"Yeni bir gelişme. Uzun süreden beri rejim, PYD üzerinde herhangi bir hareketi yoktu. Geçtiğimiz hafta Haseke'yi bombaladılar. Bu, yeni bir durum ve gelişmedir. Çok ilginç. Bu konuda belli ki artık rejim de anladı ki kuzeyde oluşturulmaya çalışılan Kürt yapılanması Suriye'nin tehdidi olmaya başladı. Öyle okuyoruz biz."
"Kan emici terör örgütleriyle hiçbir sorunu konuşmayız"
Terörle mücadeleye ilişkin de değerlendirme yapan Yıldırım, muhataplarının PKK örgütü olmadığını ifade ederek, "İnsanları gözünü kırpmadan öldüren yaşlı, genç demeden bombalarla binaları aşağı uçuran, askeri ve polisi tuzakladıkları bombalarla kalleşçe şehit eden kan emici terör örgütleriyle hiçbir sorunu konuşmayız." diye konuştu.
Binali Yıldırım, hükümetlerin görevinin halkın isteklerine duyarsız kalmayıp, isteklerini karşılamak olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
"Halk, huzur, barış ve kardeşlik istiyor. Teröristler ne yapıyor? Öldürüyor. Biz şimdi kimden yana olacağız? Öldürenlerle mi yoksa onları öldürmeye azmetmişleri ortadan kaldırmakla mı meşgul olacağız? İkincisini yapıyoruz. PKK terör örgütünün Kürtler diye bir sorunu yok. Ortada bir sorun var. O da Kürtlerin PKK sorunudur. Kürtlerin PKK sorunun çözümü de Kürtlerle bizim aramızdaki, devletimiz arasındaki bu PKK örgütünü yok etmek ve aradan çıkarmaktır. Aramıza girmek suretiyle bu sorunun çözümünü geciktiriyorlar. Bölge insanı 15 Temmuz'da Türk bayrağıyla meydanlara çıktı. Onlar ne diyor? Biz Türkiye'den ayrılmak istiyoruz. Sen ayrılmak istiyorsun da onlar ayrılmak istemiyor. Zorla mı? İstemedikleri için silahla, tehditle, ölümle, illa ayrılacağız. Var mı böyle bir şey. 15 Temmuz gecesi, ondan sonraki 27 gün boyunca Diyarbakır'da, Batman'da, Siirt'te, Hakkari'de, Şırnak'ta, bütün Güneydoğu'da artı batıda, kuzeyde, güneyde, 780 bin kilometrekare vatan toprağının her köşesinde bayrağımızla, çoluğumuzla, çocuğumuzla herkes meydanlardaydı. Bizim için ölçe budur, halk birlik istiyor, beraberlik istiyor, kardeşlik istiyor. Terör sona ersin istiyor. Neyi pazarlık edeceğiz, kiminle pazarlık edeceğiz."
"Terör örgütünün sesine kulak veremeyiz"
Yıldırım, sorunun doğru koyulması gerektiğini dile getirerek, "Oradaki ahali biz de ayrılmak istiyoruz derse ona hiç kimse bir şey yapamaz. 'İstemiyoruz kardeşim ayrılmak, adam diyor ki silahla öldürülerek illa ayrılacağız.' Nasıl olacak? Soruyorum ne yapmak lazım? Kimin yanında olacaksın? Vatandaşın yanında. Terör örgütünün sesine kulak veremeyiz. Olay budur." diye konuştu.
Yıldırım, soru üzerine, HDP'nin PKK'yı desteklediğini dile getirerek, "Nasıl destekliyor? Kınamıyor. Diyoruz ki siz halkın oyuyla seçildiniz. Bir terör olayı oldu, insanlar öldü, PKK 'Ben yaptım' diyor. Çıkıp diyeceksiniz ki 'Lanet olsun, ben bu terör örgütünü şiddetle kınıyorum.' Bunu kınamazsanız ne diyeceğiz biz. Hala bütün bunlara rağmen seçilmiş bir partidir. Parlamentoda en sert muhalefeti de bu parti yapıyor." ifadelerini kullandı.
"Neden HDP'liler aramıyor?"
FETÖ'nün darbe girişiminden sonra birçok partinin "geçmiş olsun" diye kendilerini aradığını anlatan Yıldırım, şöyle devam etti:
"Darbe oldu herkes arıyor, neden aramıyorlar? CHP arıyor, MHP arıyor, diğerleri arıyor, Vatan Partisi, Saadet arıyor, neden HDP'liler aramıyor? Onlar bu darbeye karşıysa arar 'Geçmiş olsun, ne yapabiliriz, ne edebiliriz?' der. Böyle bir şey görmedik. 'Marifet iltifata tabidir' diye bir laf var. Onlar kafalarındaki bu zararlı düşünceden vazgeçecekler. Çünkü o düşünce Güneydoğu'da da Batı'da da yaşayan vatandaşımızın düşüncesiyle aynı değil. Kafalarındaki düşünce, terör örgütünün düşüncesidir. Bundan arınırlarsa, gerçek anlamda bağımsızlıklarını kazanırlarsa, o zaman gerçekten halkın temsilcisi olurlar. Apo'nun yönlendiriciliğini gerektiren bir süreç yok. Bir terör örgütüyle biz muhabbet içine giremeyiz, kendi işimizi kendimiz göreceğiz, bunu görürken de vatandaşımızla yapacağız. Onu denedik ama o fırsatı değerlendirmediler ve bizi kullandılar. Bir daha kullandırmayız, bir daha müsamaha göstermeyiz çünkü bizim muhatabımız terör örgütü değil, oradaki milletin başına bela olan terör örgütünün aradan çıkarılması. 6-7 Ekim olaylarını nasıl açıklayacağız? 53 masum vatandaş gitti. 'Çıkın sokağa öldürün' dedi, siyasi parti bu mu olmalı? Bunların hepsinin hesabını herkes verecek."
Gülen'in iadesi
Bir gazetecinin "Gülen'in iadesi ile ilgili ABD'den 'Bu süreç uzayabilir' diye açıklama gelmişti. Türkiye de bunun bir an önce çözülmesini istiyor. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir?" sorusunu Yıldırım, "Bu lastik değil ki, çekesin uzaya, bırakasın kısala. Ortada net bir şey var. 15 Temmuz'dan sonra hiç bir şey öncesi gibi olmaz. ABD'de de bunu biliyor, bildiğini de biliyoruz. Bu konuda şu anda gidişattan memnunuz. Biraz daha süreçlerin hızlandırılmasını istiyoruz. Kocaman bir darbe olmuş, dünya kadar itiraflar var, adamın darbenin başında olduğu su götürmez bir gerçek. Bütün bunlara rağmen ne bekleyeceğiz? Bekleyecek bir şey yok, bir an önce belgeler incelenip gereğinin yapılması. Anlaşma çok açık iki ülke arasında adli yardım suçluların iadesi. Bizden mesela Amerikalılar bir talepte bulundu mu sınır dışı ediyoruz, mahkeme kararı var mı yok mu bakmıyoruz. Dostumuzun düşmanı bizim de düşmanımızdır, prensibimiz bu. Amerika'da bunu uygularsa mesele kalmaz. ABD'de Patriot Act hızlı geri iade imkanını sağlıyor." şeklinde yanıtladı.
Türkiye'nin, Gülen'in iadesiyle ilgili gerekli müracaatları yaptığını hatırlatan Yıldırım, şöyle devam etti:
"Müracaatımızı iki sefer yaptık. Biri 15 Temmuz öncesi, biri de 15 Temmuz sonrası. Öncesinde 84 klasör, 15 Temmuz sonrasında ise 4 klasör. Bütün bu terör örgütünün ve onun elebaşısının karıştığı işleri anlatan her türlü bilgi Amerika'nın elinde var. Bundan sonra, belgelerin bilgilerin gerekli incelemelerinin ve ABD ile Türkiye arasındaki adli yardım ve suçluların iadesine yönelik anlaşmanın gereğinin yapılmasını bekliyoruz. Esas itibarıyla talebimiz çok net. 'Önce geçici bir tutuklama yapın' diyoruz. Bu kadar olayların içinde olan birinin başına bir iş gelmesin. 'Önce bir geçici tutuklama yapın, daha sonra da iade edin' diyoruz. Talebimiz çok açık ve net. ABD yetkililerinin de anladığını biliyoruz ve bu yönde adımlar atmaya başladıklarını da görüyoruz."
"Türkiye ile Almanya ilişkilerinin köklü geçmişi var"
Türkiye-Almanya ilişkilerine ilişkin soru üzerine Yıldırım, Türkiye ile Almanya ilişkilerinin köklü bir geçmişi olduğunu, yaşanan birtakım olaylarla bu ilişkilerin bozulmayacağını, zedelenmeyeceğini, bunların gelip geçici olduğunu dile getirdi.
AB'nin lokomotifi bir ülke olan Almanya'da yaşayan 3 milyondan fazla Türk'ün iki ülkeyi yaklaştırdığını anlatan Yıldırım, şunları söyledi:
"Düşünün şimdi Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkiler limonileşirse oradaki 3 milyon insan nasıl hissedecek kendini? Veya burada binlerce ev satın almış yaz-kış yaşayan Alman var onlar nasıl hissedecekler? Onun için biz yöneticiler olarak sorumlu davranmalıyız. İlişkileri geliştirmek için fedakarlık yapmalıyız karşılıklı. Hariçten gazel okuyanlara göre karar vermememiz, bir araya gelip konuşmamız lazım. Söyleyenler hayrımıza mı iyiliğimize mi söylüyor yoksa aramızdaki ilişkileri bozmak için mi uğraşıyor bunu iyi hesap etmemiz lazım."
"Verilen sözlerin yerine gelmesini bekliyoruz"
Başbakan Yıldırım, Avrupa'da marjinal akımların çok fazla rağbet görmeye başladığını belirtti.
İç siyasette de milli hatta bir ölçüde ırkçı söylemlerin rağbet bulmaya, bunun sonucunda ülkeler arasındaki ilişkilerin zarar görmeye başladığını aktaran Yıldırım, şöyle konuştu:
"Avrupa Birliği ile geri kabul anlaşması yaptık. Vize muafiyeti uygulanacaktı ancak uygulanmadı. Birebir anlaşması vardı o da uygulanmıyor. Kati Piri açıkladı, 'Avrupa utanmalıdır. Türkiye'ye verdiği söz var daha bin Suriyeli aldı. Halbuki şimdiye kadar 100 bin alması lazımdı' diyor. Biz bir şey diyor muyuz? Demiyoruz. Dolayısıyla verilen sözlerin yerine gelmesini bekliyoruz. Mültecilere sosyal destek için 3 milyar avro verilecekti ses soluk yok. Birebir anlaşmasından ses soluk yok, vize muafiyetinden ses soluk yok. Bütün bunları yapmayacaksınız 'Türkiye geri kabul anlaşmasını onaylasın' diyeceksiniz. Böyle haksızlık olur mu? Hep bana hep bana olmaz. 'Bir sana bir bana', dengeli."
"En güvenli yer herhalde Mars"
Bir soru üzerine Yıldırım, turizmin geliştiğini ifade ederek, şunları aktardı:
"Özellikle Ortadoğu'dan, Uzakdoğu'dan şimdi Rusya'dan işler yoluna girdikten sonra çok ciddi gelişler var. Hele bizim vatandaşın bir huyu var, işler tersine gitti mi elini cebine atıyor. İç turizmde de çok ciddi hareketlenme var. Bu sene yaşadığımız olaylardan dolayı meydana gelen olumsuzlukları da yavaş yavaş azaltıyoruz yok etmemiz mümkün değil azaltıyoruz ama kabul edilebilir sınırlar içerisinde olduğunu söyleyebilirim. Türkiye turizmde dünyanın altıncı büyük ülkesi, destinasyon anlamında söylüyorum. Turizmde çeşitlendirme önemli. Diyeceksiniz ki Türkiye güvenli mi değil mi? Dünyada güvenli bir yer kalmadı arkadaşlar... Eğer öyle bakarsak en güvenli yer herhalde Mars... Orayı bilmiyoruz. Amerika'da da patlama oluyor, Fransa'da da oluyor, Belçika'da da oluyor, İstanbul'da da oluyor, Ankara'da da oluyor, Irak'ta, Suriye'de zaten sıradan vakalar halinde, Tunus'ta oldu. Her yerde oluyor. Geçen hafta İran ve Kanada, Türkiye'ye seyahat uyarısını kaldırdı. Bu uyarıların mantığında 'Biz gitmeyin demiştik' var. Demiştinle olur mu? Mesela biri kalkıyor, 'Deprem olacak?' diyor. Deprem olacak tabii. Her gün söylersen, bir gün deprem olunca 'Ben bilmiştim' diyecek. Onun gibi bir şey. Siz geldiniz, herhangi bir sıkıntıyla karşılaştınız mı? Türkiye'de bir sıkıntı yok merak etmeyin. Almanya'da, Belçika'da, Fransa'da Amerika'da ne kadar sıkıntı varsa, Türkiye'de de o kadar var. Risk dersen hayatın kendisi risktir. Hareket etmeye başladığınız zaman risk altındasınız."