Mehmet Emin ÖZMEN / Doğruhaber / Araştırma
Çatışmaların Namusu
Kürtler, tarihin kadim topluluklarından biridir. Yaşamlarının İslam öncesi ve sonrasındaki en etkin sosyal yapılar olan, aşiretler halinde yaşamışlardır. Hicri 18. yılda İslam`ı kabul eden Kürtler, eski cahili din ve geleneklerinden peyderpey sıyrıldılar. Aşiretsel yapının çok etkin olduğu bu topluluk, İslam`a aykırı olmayan geleneklerini terk etmediler. Gayri İslami birçok kültürel öğelerini de törpüleyip, girdikleri bu yeni dini benimsediler. Fakat aşiretsel yapı devam etti.
Günümüze kadar gelen aşiretlerin olumsuz tesirlerinden bahsedilmekle birlikte, bu yapının geliştirdiği değerler de mevcuttur. Örneğin aşiretler arası kan davaları eskiden beri devam edegelmiştir. Namus veya arazilerin muhafazası için bu tür çatışmalar yaşandı, yaşanıyor.
Ancak bu çatışmalarda asla ve asla bilerek kadınlar öldürülmüyordu. Karşılıklı mevzilerde birbirlerine ateş edenler, mevziye mermi veya yiyecek, hatta abdest için ibrik götüren, lojistik destek sağlayan kadına ateş etmezlerdi. Bölgede başörtüsüne duyulan saygıdan ötürü, bir kadın çatışan iki taraf arasına girip, başörtüsünü çıkardığında, çatışanlar onu başı açık gördükleri zaman, mermiler aniden susardı. Eğer karşı taraftan birini öldüren katil, öldürülen taraftan birinin evine gidip, beşikte yatan bebeğin (Pêçek) arkasına atlar ve af dilerse, affedilirdi. Yani kan davasının kendince oluşan bir geleneği vardı ve gelenekler ihlal edilmezdi.
Bizlerin kan davası deyip, belki de küçümsediğimiz vakaların bir namusu vardı. Dediğimiz gibi Kürtler açısından kırmızı çizgileri vardı ve bu çizgiler asla ihlal edilmezdi. Ta ki 1984 yılında Kürtler arasında PKK diye bir örgüt çıkana kadar.
Bu örgüt o güne kadar bilinen ve kabul gören ne kadar kutsalımız varsa, hepsini alaşağı etti. Kadınlarımızı, kızlarımızı dağa çıkardı ve tanımadıkları erkekler ile birlikte bir nevi komün hayatına zorladı. Bu kadınlar eskiden bir yabancı erkeğin yanında su bile içmezlerdi.
Çatışmaların bir kutsalı da kalmadı. Aile reisi suçlu olsa, PKK`ye göre tüm aile yok edilmeliydi. Köyden bir veya birkaç kişi suçlu olsa köyün hepsi cezalandırılmalıydı. Tabi bütün bunlar kendilerince veya Batılı sosyologlar tarafından belirtilen şu tespite göre yapılıyordu: “Kürtler baskı ile kontrole girerler. Kürtlere şiddet uyguladığın müddetçe onları idare edebilirsin.” Kısacası “Bir öldür bin korkut” sözü ile ifade edilebilecek eylemler dizisi ile karşı karşıya kaldık.
Yukarıda da belirtildiği üzere çatışmalarda kutsal namına bir şey kalmamıştı. Öyle ki artık kundaktaki bebeler bile hedef haline gelmişti. Kadınlar karınlarındaki çocuklarıyla birlikte taranıyordu. Yaşlı insanların hürmeti kalmamıştı. Bir suçlu öldüreyim diye on masum gözden çıkarılır olmuştu.
Kürtçe Ağıtlar:
Hafızalara kazınmış ve annelerin Kürtçe ağıtlar okuduğu eylemlerden bazılarına aşağıya alıyorum.
- 22 Ocak 1987: Hakkari`nin Uludere İlçesi Ortabağ Köyünde 8 köylü öldürüldü.
- 20 Haziran 1987: Mardin`in Ömerli İlçesi Pınarcık köyünde 16 çocuk, 6 kadın ve 8 erkek olmak üzere toplam 30 sivil vatandaş öldürüldü.
- 08 Temmuz 1987: Şırnak`ın İdil İlçesi Peçenek Köyünde kadın ve çocuklar dahil toplam 16 köylü öldürüldü.
- 9 Mayıs 1988: Mardin`in Nusaybin ilçesi Taşköyü`nün Behmenin mezrasında bir aileden 8`i çocuk, 2`si kadın 11 kişi öldürüldü, 2 çocuk ise ağır yaralandı.
- 26 Kasım 1989: Hakkâri ili Yüksekova ilçesine bağlı İkiyaka köyünde 21 kişi öldürüldü, 9 vatandaş kaçırıldı.
- 11 Haziran 1990: PKK Şırnak`ın Çevrimli köyünde 27 kişiyi öldürdü. Ölenlerden 12`sinin çocuk, 7`sinin de kadın olduğu açıklandı.
- 27 Haziran 1992: Silvan`ın Yolaç köyünde PKK`lılar cami bastı. Camide namaz kılan vatandaşları dışarı çıkarıp kurşuna dizdi. 10 vatandaş hayatını kaybetti.
Kürt Örgütlerin Tasfiyesi:
12 Eylül öncesi birçok sol Kürt örgütü kurulmuş olup, faaliyetlerde bulunuyorlardı. Bunlardan bazıları kültürel olarak yaptıkları faaliyetlerle taban bulmuş durumdaydılar. Ancak yine de kendi aralarında bazı tatsız olaylar yaşıyorlardı. PKK, örgüt olarak şiddet kullanarak sonuca varılması gerektiği kanısındaydı. Kurulduktan hemen sonra, Kürt örgütlerini saf dışı bırakma yöntemine başvurdu ki; bu tavrı Kürt aydınları arasında PKK`nın ajan örgüt olduğu söylemlerine neden oldu. Çünkü PKK kurulur kurulmaz, kendisi dışındaki Kürt örgütlerine karşı şiddet uyguladı.
Bunun sonucu belirli bir taban kazanmış, sol Kürt çevreleri tasfiye edildiler. Bu durum Devletin de istediği bir şeydi. Solcu örgütlerden arta kalan Kürtçüler ise PKK safında yer aldılar. Yani ölen öldü, kalan sağlar PKK`nin oldu.
Zamanla PKK kendisi dışındaki tüm Kürdistani yapılanmalara tahammülsüzlük göstermeye başladı. Zaten sol Kürt çevreleri, ya tasfiye edilmişlerdi ya da PKK`nin içinde erimişlerdi. Geriye bir tek Kürtler arasında teşkilatlanmış bulunan İslami çevreler kalmıştı. Bu yapılar, PKK`nin ideolojisi ile taban tabana zıt olduklarından, fikri olarak çatışma ortamı eskiden beri devam ediyordu. Ancak filli çatışma ortamı 1990`lı yıllarda başladı.
Kısacası tasfiye olan o kadar sol Kürt örgütleri ses çıkarmamıştı. Kimisi öldürülmüş, kimisi de sürgün edilmişlerdi. Okuyucuların da dikkatini çekmiştir. Avrupa kentlerinde, birçok Kürt aydını bulunmaktadır. Bunların hepsi devletin baskıcı zihniyetinden değil, bizatihi PKK`nin yaşam hakkı tanımayan uygulamalarından dolayı kaçmışlardır.
Evet, bu solcu örgütler bir kenara çekilmişlerdi. Ama bölgedeki İslami yapılar PKK`nin bu baskılarına başkaldırmışlardı. Şimdi yukarıda söylediğimiz “Kürt insanına baskı uyguladığın sürece onu idare edebilirsin ve uyguladığın şiddet oranına göre sana taraf olur” tespitlerine gelelim. Evet, ben de kabul ediyorum. Baskı ve şiddet Kürt insanının tarafını seçmede belirleyici rol oynuyor. Ancak sosyal bilimler, fen bilimleri gibi değildir. Örneğin matematikte iki kere iki daima dört eder. Oysa sosyal bilimlerde her zaman dört etmez.
Êdi Bese/Artık Yeter:
Diyeceğim odur ki PKK`nin uyguladığı şiddet belirli bir doygunluk seviyesini geçmiş durumdadır. Artık bardağın taşmasından bahsedebiliriz. Çünkü bu halk ilelebet bir şekilde davranacak değildir. Nasıl ki İslami kesimler diğer sol örgütler gibi davranmayıp, tasfiyeyi kabullenmediyse, Kürt halkının hepsi veya bir kesimi yapılan bunca vahşete “Êdi Bese” yani “Artık yeter” diyebilir.
Nitekim Bölge insanı üzerindeki korkularından sıyrılmak üzeredir. Buna dair izlenimler var. PKK`nin yaptığı bombalı eylemlere karşı Midyat ve Ömerli`de yürüyüşler yapıldı. Özellikle Midyatlılar yapılan bombalı saldırıdan dolayı PKK`ye son derece tepkililer. Sokağa yansıyan bu gösteriler, aslında milletin gönlünde epeydir birikmiş duyguların dışavurumudur.
PKK, 1984 kafasıyla şiddetin tek çözüm olduğu düşüncesini terk etmiyor. Ama köprünün altından çok sular geçti. Bu millet ortalama 30 yıldır katlediliyor. Oluşturduğu şiddet sarmalı belki de PKK`nin başına sarılacak.