Uzun zamandır ne zaman kalemi elime alıp bir şeyler yazmaya çalışsam aklıma ilk gelen şey sorular oluyor. Ne zaman bir konuyu araştırmaya yeltensem direk sorularla başlıyorum işe… Soru sormak için bilgi sahibi olmak gerekiyor mu bilmiyorum ama cahil insanların sorgulamadıklarından dolayı geride kaldıklarına inanıyorum. Öğrenmeye istekli olanlar, aşırı merak edenler yol kat edebilir. Aynı çocuklar gibi… Kendilerini sorular sorarak tanırlar. İlk başta sorulan soruların basitliği sizi yanıltmasın, emin olun o sorular git gide karmaşık hale gelecektir. Dedikten sonra yazımıza tekrar sorular sorarak başlamak istiyorum.

Birilerine bir şeyler anlatmaya çalıştığınızda ilk önce bu bilgelerin doğruluğundan emin olmak için sizden kaynak isterler. Birileri bilimsel bir araştırmanın verilerini isterken, birilerine de meşhur birinin sözlerini söylemek yetebiliyor. Birileri de ayet, hadis vb. delilleri getirmenizi istiyor.
Bu yazımda geçmişten günümüze değişen duyularımızın profiline değinmek istiyorum. Evet eskiden nesiri (düz yazıyı) severdik, sonra bu sevgi birden nezire (şiire) döndü. Her ne olduysa dilimizin okuma yetisi kayboldu. Artık ne şiir ne de düz yazıları seviyoruz. Seviyoruz ama nasıl bir sevme. Karşımıza çıkan dört satırlık paragraflara bakmaz olduk. Gözümüze hoş gelen bir görsel varsa ona bakıp geçiyoruz sadece. İnternette rast geldiğimiz komik bir video varsa onu açıp izliyoruz. Kitap okumayışımız yetmiyormuş gibi kitaptan uyarlanan filmleri izlemeye başladık. Artık ne çok okuyanlar biliyor ne de çok gezenler… Bizim en çok bilenlerimiz sosyal medyada 7/24 dolananlar oldu.

Okumadan, araştırmadan sadece bir butona tıklayarak bir şeyler yaptığını sananlar, yapmaya çalışanlar, telefonla konuşanlar, dizi izleyenler, internette geyik yapanlar yüzünden maalesef geriye kalan yetileri de kaybedeceğiz gibi gözüküyor. Evet, nesirden, nezire. Nezirden görselliğe…

Dedik ya artık okumuyoruz diye. Maalesef okuyanlarımızda bir yazının başını iyi okumaya başlıyor, fakat uzun olduğunu görünce ne hikmetse sonunu getirmeden bırakıyor.
Günümüz Türkiye`sinde ayda cep telefonu ve iletişim masraflarına 213 lira ayıran 4 kişilik bir aile, kitaba ise ayda değil yılda sadece 6.5 lira ayırıyor, desem hayretler içinde kalmazsınız biliyorum çünkü hepimiz aynı durumdayız.

Peki günde 6 saat televizyon izleyip, günde 3 saatimizi internette geçiriyoruz, kitap okumaya yılda ancak 6 saat zaman ayırıyoruz desem neler düşüneceksiniz. Maalesef durum çok vahim…

Neden okumuyoruz? Yazıdan daha çok görselliğe önem verişimizin nedeni ne olabilir? Aşağıdaki oranları ilginize sunmak istiyorum.

Dergi okuma oranı % 4
Kitap okuma oranı % 4,5
Gazete okuma oranı % 22
Radyo dinleme oranı %25
Televizyon izleme oranı %94

Türkiye`de 100 kişiden sadece 4 kişi kitap okuyor. Geriye kalan 96 kişi de ellerindeki akıllı cihazlarla kıtadan kıtaya geziler yaparak dünyayı turluyor zannımca. Okuyunca, gözler, dil ve düşüncelerle beraber hareket ederek adeta bütünleşiyor. Fakat görsellere alıştırdığımız gözlerimiz çok nadir belleğe atıyor. Bakıp geçiyor, daha doğrusu beyin geçiştiriyor. Geçiştirmekle geçiyor hayatımız. İnternette o kadar bilgi kirliliği oluşmuş ki hemen fotomontaj ile fotoğraflar tepetaklak edilip servis ediliyor. Hani şu bizim okumayan kesim vardı ya işte bu görsellere bildiğiniz sazan gibi atlıyor.

Görselliğe karşı değilim. Tam aksine günümüz modern dünyasında var olan tüm bilgilerin görsellerle desteklenmesini istiyorum. Fakat sosyal âlemde kaybolan gençliğin, kitap okumadan sadece görsellerle zihinlerini kirletmesine karşıyım.
Okumayan, araştırmayan bireyler zamanla koyun sürüsü haline gelir. Uyuşuk koyunları çobanlar değil kurtlar yönetir.
Umarım okuyanlardan, okuduğunu anlayanlardan, anladığını hayatına aktaranlardan oluruz. Bir başka yazıda görüşmek ümidiyle, Allah`a emanet olun.

 

Muhammed Zeki Aygur / Diyarbakır – Yaş: 22


Genç Yazarlar ile HASBİHAL

Diyarbakır İlinden Muhammed Zeki AYGUR Kardeşimiz: Toplumda soru sormak basite alınsa da hayata anlam kazandıran sorulardır. İnsanlar soru sormanın basitliğinden bahsetse de bu konuda kafa yoran filozoflar, soru hazırlamanın cevap vermeden daha zor olduğunu söylemekteler bu konuda Sokrat: düşünülmeyen ve araştırılmayan bir hayatın yaşamaya değmeyeceğini beyan etmiştir.
Bizler toplumdaki bireylerin çok şey bildiğini zannederiz oysaki bireylerimiz artık düşünmeden konuşan sadece duyumlarla görsellerle hareket eden bireyler olduğunu unutmamak gerek. Yapılan araştırmaların istatistiğine baktığımızda hangi durumda olduğumuz, ortada daha çok kolaycılığa kaçan bir yanımız var.

Konuşulanlar hep aynı olunca insanları etkileyecek tek şey kalıyor  o da görsellik. Sabah, akşam diziler oysaki okuduğumuz kitapların güzel yanlarını özetleyip ailemizle paylaşsak belki merak edilenler kitaplarla alakalı olacak. Aksi halde bu yöndeki zaafımız gittikçe kartopu yumağı gibi karşımıza büyük bir sorun olarak çıkacaktır.

Duygularınızı tecrübeniz üzerinden güzel ifade etmişsiniz teşekkürler yeni paylaşımlarınızı bekliyoruz Allaha emanet olunuz.