Darbe girişiminin olduğu gün Siirt`te yaşananlar, ardından bir polis müdürünün sosyal medyadan yaptığı paylaşım, PKK`ye ait hücre evlerinden askeri kamuflaj çıkması, PKK-PDY/FETÖ arasındaki karanlık ilişkiyi yeniden gündeme getirdi.
Bölgede özellikle de Siirt merkezli karanlık ve kirli ilişkiler hakkında İLKHA`nın ulaştığı bilgiler, PKK-PDY/FETÖ işbirliğine ışık tutuyor.
Darbe girişiminin ardından tutuklanan Tuğgeneral Ahmet Şimşek komutasındaki Siirt 3. Komando Tugayının bugüne kadar PKK'ye yönelik olarak çıktığı 20'den fazla operasyondan neticesiz döndüğü öğrenilirken, kimi kaynaklar bunun bile PKK-PDY/FETÖ işbirliğine işaret etmesi bakımından yeterli olduğunu söyledi.
Tuğgeneral Ahmet Şimşek'in komutasındaki Siirt 3. Komando Tugayı`nın, kimi zaman F16 savaş uçaklarının da destek verdiği operasyonlarda tek bir PKK'liyi bile ele geçirmemelerinin nedeni, 15 Temmuz darbe girişiminin akim kalmasının ardından daha iyi anlaşılmaya başlandı.
Darbe günü sabah saatlerinde bir grup PKK'li tarafından Cumhuriyet Polis Merkezi'ne düzenlenen roketatarlı saldırının ardından destek için çağrılan Tuğgeneral Şimşek komutasındaki 3. Komando Tugayı birlikleri, PKK'li gruba müdahale yerine, akşama kadar bekleyip darbenin başlamasıyla valiliği ele geçirmeye çalıştı. Ancak halkın engeliyle karşılaşan darbeci Tuğgeneral Şimşek, darbe girişiminin bastırılmasının ardından tutuklanarak cezaevine konuldu.
Siirt'te yaşanan kirli ilişkiler ağını anlatan ve isminin açıklanmasını istemeyen haber kaynağı, adı geçen birliğin 20'den fazla operasyona çıktığını, bu operasyonlarda binlerce askerin görev aldığını ama bir yıl boyunca ölü ya da diri ele geçirilen PKK'li sayısının sıfır olduğunu belirterek bunun da kirli ilişkiyi en açık şekilde ortaya koyduğunu söyledi.
Bir yıl boyunca tek bir PKK'li ele geçiremeyen 3. Komando Tugay komutanın emrinde; 7 bin asker, bunun yanı sıra heron, atak ve kobralardan oluşan helikopterler bulunurken, kimi zaman da F16'lar operasyonlara destek veriyor. Bu kapsamda geniş imkân ve teçhizata sahip bir Tugay`ın neticesiz operasyonlar düzenlemesi karanlık ilişkiye işaret ediyor.
Hakkari, Van ve Şırnak'ta düzenlenen operasyonlarda PKK'ye ağır darbeler indirildiği ancak PKK'nin en büyük kamplarının bulunduğu Siirt'te PKK'ye bir zayiat verilmediğini belirten kaynak, şu dikkat çekici bilgileri veriyor:
"PKK kamplarının en fazla olduğu Siirt`te yapılan operasyon ve hava saldırısında ele geçirilen PKK`li sayısı sıfırdır. Darbe suçlamasıyla tutuklanan paşanın emrindeki Tugay`ın yaptığı operasyonlarda bugüne kadar tek bir PKK`li ele geçirilmedi. Çirav Dağı`nda, Herekol Çemêkarê`de, Bitlis Hizan'da (buna Siirt kampı da deniyor) 3. Komando Tugay komutanlığının talimatı ve koordinesiyle defalarca operasyon gerçekleştirildi. Fakat hiçbir zaman bu operasyonlardan sonuç alınamadı/alınmadı."
PKK`lilerin bulunduğu alan değil boş araziler bombalandı
Özellikle çözüm sürecinin bitmesinin ardından bölgede düzenlenen operasyonlar çerçevesinde Siirt'te de polis ve jandarmanın bu operasyonlara destek verdiğini belirten haber kaynağı,
Birçok operasyonu da 3. Komando Tugay`ın yaptığını ifade ederek, “Polis ve jandarmanın operasyonları başarılı oluyordu ama Tugay, operasyonlardan hep eli boş döndü. İhbar üzerine bölgeye giden söz konusu birlikler PKK'lilerin bulunduğu alanlar yerine boş arazileri bombalayarak dönüyordu. Tugay komutanı ise kendisine yöneltilen eleştirilere ‘Biz çok kalabalık gittiğimiz için kaçıyorlar` diye cevap veriyordu.”
Tüm bunlarla beraber 3. Komando Tugayının aynı zamanda sınır ötesi operasyonları yönettiği de biliniyor. Irak Kürdistan`ındaki PKK kamplarına yönelik birçok operasyona bu Tugay`ın komandoları gidiyor. 2008 yılındaki Güneş Harekâtı Siirt'ten yönetildi. 3. Komando Tugayı o dönemde PKK'ye zayiat vermişti ama daha sonra göreve gelen Tuğgeneral Ahmet Şimşek komutasındaki birliklerin operasyonları hep sonuçsuz kaldı.
17 özel hareket timi bilerek ölüme gönderildi
Siirt Pervari'de 10 Kasım 2012'de 17 özel hareket timinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan helikopter ‘kaza`sının ardındaki sis perdesi ise hâlâ aralanmış değil. Söz konusu kazada komuta kademesinin ihmali olduğu belirtilirken, o dönem görevli subaylardan M.Ş. daha sonra Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ilişkisi nedeniyle ordudan ihraç edildi.
Haber kaynağı olayla ilgili olarak şu dikkat çekici bilgileri paylaştı:
"Kazadan sonra olay yerine ilk ben gittim. Biz oraya vardığımız zaman orada bir tane yüzbaşı vardı. Olayı bize şöyle anlattı: 'Ben dedi; karargâhı aradım ve dedim ki, hava yoğun sisli şu anda temasta bulunduğumuz herhangi bir terör unsuru yoktur. Dolayısıyla buraya helikopterin gönderilmesi ve takviyenin yapılması gerekmiyor, hava koşulları uygun değildir. Verilen cevapta takviyenin yapılacağı bildirilince tekrar ederek havanın yoğun sisli olduğunu ve gelecek olan bir helikopterin hiçbir şekilde inemeyeceğini bir kayba sebep olabileceğini telsizle anons ettim. ‘Bu mahkeme kayıtlarına da yansımıştı. Dönemin Tugay Komutanı hakkında soruşturma açıldı. Mahkemede ifade veren Tugay Komutanı, herhangi bir personeli veya pilotu, olumsuz koşullara karşın göreve gitmeye zorlamadığını iddia etti ve süren soruşturma sonucunda paralelciler takipsizlik kararı verip olayı kapattılar. Daha sonra aileler tepki gösterdi ama bir şey çıkmadı."
Bir polis müdürünün dilinden PKK-PDY/FETÖ ilişkisi
Siirt Terörle Mücadele Şube Müdürü Cengiz Sağlam da 15 Temmuz darbe girişimi sürecinden sonra PKK-PDY/FETÖ ilişkisini anlatmış, vur emrine rağmen PKK'lilere ateş açmayan cobra zırhlı aracının daha sonra darbe karşıtı halkın üzerine ateş açtığını açıklamıştı.
Siirt`te yaşanan bu kirli ilişki hakkında basına çeşitli haberler de düştü. Bunlardan biri de söz konusu Tugay`ın arazi arama-taraması yaptığı bölgelerde hiçbir PKK`li ve onlara ait mühimmat veya sığınağı bulamamaları. Ama sonraki dönemlerde aynı bölgelerde farklı güvenlik unsurları tarafından yapılan arama faaliyetlerinde PKK`ye ait mağara, sığınak, mühimmat ele geçirdiği görüldü.
Konuyla ilgili çeşitli platformlarda konuşan Güvenlik Uzmanı Mete Yarar da yine özel bir televizyon kanalında katıldığı programda, PKK-PDY/FETÖ ilişkisine dikkat çekerek, Şırnak`taki çatışmalardan önce dağıtılan 35 bin kaleşnikofun nerden geldiği ve nasıl dağıtıldığının araştırılması gerektiğini söylemişti.
Tabi PKK-PDY/FETÖ ilişkisi sadece silahlı kuvvetler içindeki bir grup askerle sınırlı değildi. Bu ilişkinin polis ayağında da dikkat çekici karanlık olaylar yaşanmıştı. Bunun en belirgin olanları ise Hakkari`nin Yüksekova (Gever) ilçesinde 2011 yılında katledilen Mustazafder temsilcisi Ubeydullah Durna cinayetinin, hem soruşturma hem yargı sürecinin akim bırakılması, PKK/HDP`lilerin 6-7 Ekim saldırıları sonrası yaşanan katliama ait somut delillerin soruşturma aşamasında karartılması, Yeni İhya-Der Başkanı ve HÜDA PAR üyesi Aytaç Baran suikastının faili meçhul bırakılmak istenmesi gibi.
Yine 27 Aralık 2014 tarihinde Cizre`nin Nur Mahallesi`ndeki 20 HÜDA PAR üyesinin evi PKK`liler tarafından kuşatılarak yaklaşık 8 saat boyunca ağır silahlarla ateş altına alınmıştı. Burada 65 yaşındaki Abdullah Deniz isimli HÜDA PAR üyesi katledilmişti. Fakat hem polis hem 500 metre mesafedeki askeri tabur bu saldırıya müdahale etmemişti. Görgü tanıklarının ifadelerine göre, ilçeye kamyonla gelen PKK`liler saldırı sonrası tekrar geri dönüp gitmişti.
Son bir yılda bölgede yaşanan çatışmalı süreçte, PKK-PDY/FETÖ ilişkisine Cumhurbaşkanı Erdoğan da şu ifadelerle dikkat çekmişti: "Son günlerde şehit sayısındaki artışın sebebi paralel yapıya yakın polis ve askerlerden kaynaklanıyor. İstihbarat zaafiyeti olabiliyor. Bunun nedeni de bu yapının elemanları. İstihbarat paylaşımında sorun çıkarıyorlar, yanıltıyorlar."
7 Haziran seçim sonuçları da var olan karanlık ama bir o kadar da açık olan ilişkiyi gözler önüne seriyordu.
Şırnak'taki polis lojmanlarında kurulan 2 sandığın birinde yüzde 75,71, diğerinde de yüzde 74,84 ile HDP birinci parti çıkmıştı. Yani polislerin hemen hemen tamamı HDP'ye oy vermişti. Aynı şekilde Şırnak askeri lojmanlarında kurulan sandıklardan çıkan sonuçlar da polis lojmanlarındaki sandıklardan çıkan sonuçlarından farklı değildi. Askerlerin oy kullandığı Şükrü Geliş İlköğretim Okulu, Vakıfkent İstiklal İlköğretim Okulu ve Yeşilyurt Edip Başer İlköğretim Okulu'ndaki sandıkların tamamında yine HDP birinci parti olarak çıkmıştı.
Batman ve Diyarbakır'da polis ve asker lojmanlarında da HDP birinci parti çıkmıştı. Diyarbakır'daki polis lojmanlarında ikamet edenler, Şehit Polis Mehmet Erçin Ortaokulu'nda oy kullanmıştı. Çıkan sonuçlara HDP bin 545, AK Parti ise bin 50 oy almıştı. Bölgenin bir diğer güçlü partisi HÜDA PAR`a ise asker ve polis lojmanlarından oy çıkmamıştı.
PDY/FETÖ yapılanması asker, polis ve bürokrasi kanadıyla bölgedeki rüzgârın PKK/HDP lehine esmesi için ellerinden gelen tüm çabayı gösterdi. Roboski katliamı da bu anlamda bir milat olarak değerlendiriliyor.
O gün, "Sınırı geçmek isteyen köylüler arasında teröristlerin olduğu istihbaratı" Ankara'ya iletildi. (Tabi dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı`nın Orgeneral Akın Öztürk olduğu unutulmamalı… Öztürk, ABD destekli darbe girişimi soruşturmasında PDY/FETÖ ile ilişkisi nedeniyle tutuklandı.) Bu istihbarat bilgisi aynı zamanda çok hızlı hareket edilmesini, hızlı olunmaması halinde teröristlerin kaçacağı uyarısını da yapıyordu. Ardından kan kusan bombalar Roboskilileri hayattan kopardı.
Bu katliam ile PKK/HDP`ye yeni propaganda zemini hazırlanmıştı. Katliamın sebeplerinden biri PKK`nin askeri varlığıyken, bu görülmemiş, gündeme getirilmemiş, üstüne üstlük PKK katledilen halkın hamisi gibi meydanlara çıkarılmıştı.
Özellikle yaşanan bu olayların Siirt merkezli ortaya çıkmasının ise Paralel Devlet Yapılanması-PDY/FETÖ`nün Bölge İmamlığının Siirt`te olmasından kaynaklandığı belirtiliyor. (İLKHA)