Doğruhaber / Analiz - Haber
 
Hatırlayalım, Ergenekon’un ikinci dalgası geldiğinde emekli de olsalar Tolon ve Eruygur’dan oluşan iki Orgeneral’in tutuklanması hayli tartışmalara yol açmıştı. Tartışmalar arasında geçen süre, iddianamenin bile hazırlanmasına fırsat kalmadan iki orgeneralin “sağlık sorunları” gerekçe gösterilerek tahliye edilmeleriyle sonuçlanmıştı.

İddialara göre Tolon hasta, Şener Eruygur ise komalıktı. Bu gerekçeyle tahliye edilseler de kamuoyu meseleye şüpheyle yaklaşmaktan alıkonulamamıştı. İki Orgeneral’in tahliyesi, aynı zamanda medyanın gündeminden de çıkıverdi. İkili piyasada görünmemeye özen gösterse de “komalık” olan Eruygur bir Cafe’de görüntülemekten kurtulamadı. Tolon ise “hasta” haliyle dans ederken objektiflere yakalanıverdi.

Ve geçen hafta yeniden çıkan tutuklanma kararıyla Tolon, sessiz sedasız Silivri’nin yolunu tuttu. Darbe refiki Şener Eruygur ise ortalarda yok. Anlaşılan “komalık” hali henüz bitmedi. Şu anda ne yapıyor, nerelerde sefa sürüyor, belli değil. Yeni planlar üzerinde çalışıp çalışmadığı ise bilinmiyor. Belli bir “uzlaşı” çerçevesinde mi bırakıldı, yoksa gerçekten de komalık olduğu için mi bırakıldığı da başka bir bilinmeyen husus.

Hastalığı geçmediyse nerede, hangi şartlarda tedavi gördüğü de meçhul! Silivri’ye giden yol arkadaşı Tolon’a kavuşup kavuşmayacağı da muammalar arasında.

Ve Ergenekon’un gülü Arif Doğan!

JİTEM’in kurucusu olduğu kesin. Zaten önceden de biliniyordu. Baskın sırasında sergilediği “bunak” tavırlarla cezai ehliyete sahip olmadığı kanaati oluşturma çabası gözlerden kaçmadı. JİTEM’i ben kurdum dedi, ancak teşkilatı, deyim yerindeyse “Altın vuruş” yaptığı yıllara varmadan lağvettiğini belirtirken “bunak”lığın sadece bir rol-numara olduğu gerçeği sırıtmaya başladı.

Deposu muhimmat ve belgelerle doluydu. Kurduğu teşkilatın karanlık tablosu ortadayken her ne olduysa dışarıda kalmayı başarıverdi. Gel zaman git zaman ifadeye çağrıldı. İfadesinde herkes işlenen karanlık cinayetlerle ilgili hususları merak ederken “Hizbullah’ı ben kurdum” sözü medya, yargı, siyaset borsasında rekor üstüne rekor kırdı. JİTEM’e dönük karanlık infazların akıbeti özenle gizlenerek tüm dikkatler Hizbullah’a odaklandı. JİTEM’e düşmanlık üzerinden prim yapıp temiz ellere oynayanlar aniden Arif Doğan’a kirve olmaya başladılar. Hatta Arif Doğan’a, soruşturmalardan yırtma karşılığında ezberletilen “Hizbullah hikayesi”ni kitap haline getirerek yayınevlerinde bastırma kolaylığını bile gösterme yoluna gittiler.
JİTEM gibi bir canavara mimarlık yapan Arif Doğan, belli bir anlaşma karşılığında fazlasıyla ödüllendirildi. Komada olduğu senaryosu medyada iyice pişirilip danışıklı ifadesinden sonra evine uğurlandı. O gün bugündür Arif Doğan’dan da, JİTEM’den de bir haber çıkmadı. “Koma”da olan Arif Doğan evinde dinlenirken hastaneye bile kaldırılmamış olması asla sorgulanmadı. Şu anda ne yapıyor, ne tür fantezilerle meşgul olduğu ise hiç kimsenin umurunda bile değildir.
Ergenekon konusunda duyarlı takılan medya ise adeta “Arif baba sağolsun!” dercesine saygıda kusur etmeme anlaşmasına bağlı kaldı, bugüne kadar.

Encumen-i Daniş mi? Gören Olmadı!
Haftalarca canlı yayın araçları Moda’daki Deniz Kulübü’nün kapısında nöbete yattı. Eski generaller, masonik simalar, taş devrinden kalma siyasetçiler… Kimler yoktu ki!

Ergenekon’un danışma kurulu dediler, derin devletin fikir babaları dediler. Hey gidi günler! Ne kadar da aşina olmuştuk o simalara! Sonuç..?!

Ne oldu o danışma kuruluna? O haberler mi düzmeceydi; yoksa gerçekten de o kurul dokunulamayacaklar listesindeki yerlerini korumayı mı becerdiler?

Bilen olmadığı gibi, hatırlayanlarımızın sayısı da giderek tükenmeye yüz tutmuşa benziyor.

Kozmik Oda ile de tanıştık, ama…
Aması yok. Onca gürültü patırtı meğer boşunaymış. Hani Bülent Arınç’a suikast meselesi üzerinden gelişen takip ve soruşturmaların uzandığı meşhur Kozmik Oda meselesi vardı. Savcılar içeri alınmadı, hakim zoraki girebilmişti. Devletin yatak odası diyenler oldu. Derin devletin kirli odası yakıştırması yapıldı. Tüm karanlık hadiselerin merkez üssü olduğu haftalarca yazılıp çizildi. Şok belgelerin çıkacağı beklentisi hakim oldu.

Sonuç..???

Tam bir muamma! Hakim’in bir çok belgeye el koyduğu söylendi. Ancak dava açılıp kimi beklentilerin karşılanacağı beklenirken ne dava açıldı, ne de konu bir daha gündeme getirilebildi.

Sahi, ne oldu? Ne tür belgeler bulundu? Suikast meselesi nerede başlayıp nerede bitirildi? Hepsinden daha önemlisi neden dava açılmadı? Daha da önemlisi, bu meselelere hassasiyet gösteren çevreler ve medya organları neden bir daha açmamak üzere bu konuyu tamamen kapatma yoluna gittiler?