“Paralel yapı”  öncülüğünde yaşanan darbe girişiminin birkaç günde hazırlanmadığı açık bir gerçek…

Bu nedenle yaşanan teşebbüsün tarihsel arka planı önem arz ediyor.

Bu minvalde paralel yapı`nın ilk tohumları, 1970`lerde devlet içerisindeki “ulusal solcu” grupların tasfiyesi sonrası atıldı.

1980 darbesinin akabinde ise,  paralel yapı devlet içerisinde “ulusal sağ” eksenli bir yapılanma olarak boy göstermeye başladı.

Bu noktada, ABD öncülüğündeki batı bloğunun, Rusya`ya karşı Türkiye`nin kendi güdümünde kalmasına dönük müdahaleleri belirleyici bir mahiyette oldu.

“Paralel yapı”lanmanın amaçları ve yöntemleri göz önünde bulundurulduğunda batı güdümünde bir hareket olduğu anlaşılıyor.

Gerek Batı`ya/emperyalizme karşı direnç oluşturacak İslâmî öğretilerin pasifize edilmesinde gerekse kitlelerde batı sempatisi oluşturulmasında “paralel yapı”, İslâm dünyasında telafisi zor tahripkâr işler gerçekleştirdi.

ABD-İngiltere`nin “ılımlı din” projesinin taşeronu olarak “truva atı” görevi gördü. Batı`nın doğrudan müdahaleyi riskli gördüğü ve işgale müsait bir sosyal değişimi gerçekleştiremediği yerlerde -merkez Türkiye olmak üzere-  paralel yapı desteklendi.

Bu bağlamda “paralel yapı`nın kuruluşundan askeri bir darbe girişiminde bulunmasına kadar Batı`nın koordine edici pozisyonu açık bir şekilde görüldü. dolayısıyla “arka plandaki üst aklın”  abd, ab, siyonist israil ve İngiltere olduğu gün gibi ortaya çıktı.

Paralel yapı, devlet mekanizmasının temel direkleri olduğunu düşündüğü ordu, yargı ve emniyet teşkilatlarına yönelik yıllar süren “sızma” operasyonları gerçekleştirdi. Ayrıca, toplumsal meşruiyet ve sempati kazanmak adına ve toplum üzerindeki derin tesirleri hasebiyle kendisini “dinî” bir yapı mahiyetinde gösterdi, eğitim alanında geniş düzlemde çalışmalar başlattı.

Dini bir kimlik ibrazında bulunması ve eğitim gibi ihtiyaç duyulan bir alanda faaliyet göstermesi, “paralel yapı`nın toplum nezdinde gerçek yüzünün anlaşılmasına engel teşkil etti. “paralel yapı, doğrudan kendisiyle özdeşleştirilen bir siyasi parti kurmadı. Bunun yerine -ideolojik duruşu fark etmeksizin- “güçlü olan” partilere yanaştı ve kendi gizli emelleri için zemin hazırlamaya koyuldu. bu husus da, toplum nezdinde kısa vadede itibar kaybının önüne geçti.

 “Paralel yapı”, 2001 yılında Fazilet Partisi`nden ayrılan yenilikçi grup tarafından kurulan ve 2002 yılında tek başına iktidara gelen ak parti ile birlikte ise, yıllarca gizliden yürüttüğü “ele geçirme operasyonlarını” hızlandırdı ve emellerine daha fazla yaklaştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın deyimiyle, “her istedikleri verildi” ve önleri sonuna kadar açıldı. 2010 yılında gerçekleşen referandum sonrası gücünün adeta zirvesine ulaştı. “ulusal sol” gruplardan boşalan kritik noktaları bu grubun müntesipleri ele geçirdi. Ancak “paralel yapı”, kendilerine sağlanan imkânlardan ötürü “güç zehirlenmesi” yaşadı, kendisi ve dolayısıyla “efendileri” dışında hiçbir güç tanımamaya dönük hamlelere girişti. Erdoğan`ın dışarıya karşı “bağımsızlaşma” eğilimini belli etmesi de Batı`nın çıkarlarını tehdit etti. dolayısıyla batı nezdinde “paralel yapı`nın önemini daha da artırarak, desteklerinin artmasını sağladı. bu da paralelin daha hızlı davranmasını temin etti.

AK Parti iktidarıyla “paralel yapı`nın ters düştüğü ilk konu, “mavi marmara hadisesi” oldu.  Paralel yapı, israil yanlısı yüzünü açığa vurdu ve hükümeti eleştirdi. Ardından Erdoğan`ın ameliyat olacağı gün, “Oslo görüşmeleri” nedeniyle Mit Müsteşarı Hakan Fidan`ı gözaltına almaya çalıştı. Burada esas hedef Erdoğan`ı görüşmelerde “emir veren” sıfatıyla tutuklayıp devre dışı bırakmaktı. Ardından “paralel yapı” hükümet içerisinde bazı kimselerin yolsuzluğa bulaşmasını istismar ederek hükümete yönelik saldırıya geçti. “17-25 Aralık 2013” tarihinde gerçekleştirilen girişim sonucunda kılıçlar çekildi. böylelikle “paralel yapı`nın, bütün kirli yüzünü ifşa eden bir süreç başladı.

AK parti iktidarının paralel yapı`ya yönelik operasyonlar başlatmasına karşılık paralel yapı, bütün gücüyle Erdoğan aleyhinde çalışmaya başladı.

Siyaset ve medya alanında açıktan düşmanlık sergileyen yapılanma; ordu, yargı ve emniyet içerisindeki güçlerini ise “uyuyan hücre” konumunda tuttu. Erdoğan ise, uzunca bir süre bürokratik engelleri aşamadı. Sonunda yaş toplantısında “paralel yapı`nın askeri yapılanmanın; yargı reformuyla “paralel yapı`ya bağlı hâkim, savcı ve yüksek yargı mensuplarının ve 2013 yılından beri devam eden fakat tam olarak nihayete ulaşmayan polis ve istihbarat teşkilatlarındaki unsurların tasfiye edileceği ciddi anlamda gündeme geldi. Bu durum sonucunda müntesiplerinin “ifşa” edileceğini anlayan paralel yapı, küresel güçlerin de teşvikiyle darbe girişiminde bulundu. 

 
Kaynak: Rehber TV