Bakanlar Kurulu’nun ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından duyurulan 3 aylık olağanüstü hal kararı, TBMM Genel Kurulunda 115 ret oyuna karşın 346 oyla kabul edildi.

Resmi Gazete de yayımlanan OHAL hakkında İLKHA’nın sorularını yanıtlayan Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, OHAL’in hangi uygulamaları içerdiğini anlattı.

OHAL rejimini, hasta olan bir kişinin hastalıktan kurtulup yeniden sağlığına kavuşuncaya kadar kendisine uyguladığı sağlık rejimine benzeten Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, OHAL’in söz konusu tehdit ya da tehlikeyi bertaraf edebilmek amacıyla, geçici bir süre için özel bir yönetim şeklini uygulamaya koymak olduğunu belirtti.

Anayasa göre, şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması sebepleriyle en fazla 6 ay süreyle OHAL ilan edilebileceğini ifade eden Erdem, hükümetin 6 aylık süre için değil de 3 aylık süre için OHAL ilan etmesini bir iyi niyet göstergesi olarak kabul etmenin mümkün olabileceğini söyledi.

Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem ile yaptığımız röportaj:

Öncelikle OHAL’in tanımını bize yapar mısınız?

OHAL, adından da anlaşılacağı gibi toplumun olağan hayatında ani ve beklenmedik bir negatif gelişmenin, yani olağanüstü bir gelişmenin ortaya çıkması halinde bu olağanüstülüğe son verebilmek ve tekrardan olağan hayata geçebilmek amacıyla uygulanan geçici bir özel yönetim şeklidir. Olağan dönemde uygulanan yönetim şeklinden farklı olduğu için buna OHAL diyoruz.

OHAL rejimini, hasta olan bir kişinin hastalıktan kurtulup yeniden sağlığına kavuşuncaya kadar kendisine uyguladığı sağlık rejimine benzetmek mümkündür. Dışarıdan kaptığı bir virüs ya da herhangi bir sebeple rahatsızlanıp hasta düşen bir kişi nasıl ki tekrar sağlığına kavuşabilmesi için doktorun önerileri doğrultusunda ilaç tedavisine başlayarak ya da ameliyat masasına yatarak olağan yaşantısına zorunlu olarak bir ara vermek zorunda kalıyorsa, devletler de tıpkı insanlar gibi, olağan dönem hukuk kurallarıyla baş edemeyeceği bir tehdit ya da tehlike ile karşı karşıya kaldığında, söz konusu tehdit ya da tehlikeyi bertaraf edebilmek amacıyla, geçici bir süre için özel bir yönetim şeklini uygulamaya koymaktadırlar.

OHAL rejimi, hukuk dışı ya da hukukun bittiği bir rejim değildir. OHAL hukuki bir rejimdir. OHAL ile hukuk kesintiye uğramamakta, tam tersine, insan haklarına dayalı demokratik hukuk devletinin varlığını sürdürebilmek için kendisini geçici olarak başka bir formatta ifade etmektedir. OHAL, devletin, olağan hukuk düzeninin kuralları ile karşı koyulması ve giderilmesi mümkün olmayan bir olağanüstü tehdit ve tehlike karşısında başvurduğu bir özel yönetim şeklidir. Bu özel yönetim, söz konusu tehdit ve tehlikeyi bertaraf etme hususunda idareye daha geniş yetkiler tanımakta ve hareket kabiliyetini güçlendirmektedir.

Peki, hangi şartlarda OHAL ilan edilir?

T.C. Anayasasına göre iki tür olağanüstülüğün ortaya çıkması halinde OHAL ilan edilebilir. Birincisi, tabiî afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalımın ortaya çıkması (Anayasa, madde, 119). İkincisi ise, anayasal düzeni, demokrasiyi ve insan haklarını ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddî belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması (Anayasa, madde 120). Her iki durumda da Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulunun da görüşünü aldıktan sonra ülkenin bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilân edebilir.

OHAL hangi uygulamaları içeriyor?

21 Temmuz 2016 itibariyle bütün Türkiye genelinde ilan edilen OHAL, bu ikinci tür olağanüstülük nedeniyle ilan edildi. Yani, demokrasi düzeni veya temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddî belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması gerekçesiyle OHAL edildi. OHAL Kanunu’nun 11. maddesi, bu gerekçeyle ilan edilen OHAL’de alınacak tedbirlere ilişkin olarak, söz konusu Kanununun 9. maddesine atıf yapmakta ve bu maddede öngörülen tedbirlere ek olarak alınacak tedbirleri tek tek saymaktadır. Dolayısıyla hem OHAL Kanununun 9. ve hem de 11. maddesinde sayılan tedbirler alınabilecektir.

OHAL Kanununun 9. maddesinde sıralanan tedbirlerin bir kısmı şunlardır: belirli yerleşim yerlerine girişi ve buralardan çıkışı sınırlamak, öğretim ve eğitim kurumlarında öğrenime ara vermek ve öğrenci yurtlarını süreli veya süresiz olarak kapatmak, kimi ticari denetlemek sınırlamak ve gerektiğinde kapatmak, olağanüstü hal hizmetlerinin yürütülmesi ile görevli personelin yıllık izinlerini sınırlamak veya kaldırmak, haberleşme araç ve gereçlerinden yararlanmak ve gerektiğinde bu amaçla geçici olarak bunlara el koymak ve kara, deniz ve hava trafik düzenine ilişkin tedbirleri almak, ulaştırma araçlarının bölgeye giriş ve çıkışlarını kayıtlamak veya yasaklamak.

OHAL Kanununun 11. maddesinde ise önemli görülebilecek tedbirler şunlardır: Sokağa çıkmayı sınırlamak veya yasaklamak, belli yerlerde veya belli saatlerde kişilerin dolaşmalarını ve toplanmalarını yasaklamak, üst ve araç araması yapmak, kimlik belgesi taşıma mecburiyeti koymak, görsel ve yazılı yayınları denetlemek kayıtlamak veya yasaklamak, ruhsatlı da olsa silah taşınmasını veya naklini yasaklamak, kamu düzeni bozabileceği kanısını uyandıran kişi ve toplulukların bölgeye girişini yasaklamak, bölge dışına çıkarmak veya bölge içerisinde belirli yerlere girmesini veya yerleşmesini yasaklamak, toplantı ve gösteri yürüyüşünü yasaklamak, sınırlamak veya ertelemek ve dernek faaliyetlerini durdurmak.

Sonuçta olağan üstü hallerin en önemli en bariz sonucu temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamalardır. Örneğin bireysel suçlarda gözaltı süresi 24 saattir bu olağan üstü hallerde 48 saate çıkıyor. Toplu suçlarda 4 gün olağan üstü halde bu süre 8 güne kadar çıkarılabiliyor. Bunun gibi toplantı ve gösteri yürüyüşlerine izin vermemem söz konusu olabiliyor. Her türlü örgütlenme özgürlüğüne bir takım sınırlamalar getirilebiliyor. Basın özgürlüğü dâhil olmak üzere birçok temel hak ve özgürlüğe sınırlamalar getirilebiliyor ama bu sınırlamalarda sınırsız değildir bunlarında bir sınırı var. Anayasanın 15. Maddesinde bu sınırlamalara getirilecek sınırlamanın da bir sınırı olduğunu söylüyor Örneğin: ‘Milletler arası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklere devletler sadık kalmalıdır’ diyor.

Getirilecek sınırlamalar ölçülülük ilkesine riayet edilmelidir yani durumun gerektirdiği ölçüde yapılmalıdır.

Sokaktaki vatandaş OHAL’ı nasıl okumalı, OHAL’ın toplum üzerinde olumsuz yönleri nelerdir?

Sokaktaki vatandaş OHAL’i, bizzat kendisine yönelik gerçekleştirilen askeri darbe teşebbüsünü bertaraf edebilmek ve bu ciddi tehdidi ortadan kaldırabilmek amacıyla geçici bir süre için ilan edilmiş bir özel yönetim şekli olarak okuyabilir. Hiç şüphesiz bu söylenen teorik bir öngörüye dayanıyor. Bunun gerçekten böyle olup olmayacağı Hükümetin ve onun emrindeki kamu görevlilerinin tutumuna bağlıdır. Hükümet adına konuşan kimi yetkili isimler, vatandaşların gündelik hayatlarında herhangi bir değişiklik yaratmayacak kısa süreli bir OHAL uygulaması olacağına ilişkin açıklamada bulundular. Bu açıklamalar sevindiricidir ve doğru olan da budur. OHAL hangi gerekçeyle ilan edildiyse, uygulamalar da bu gerekçeye hizmet etmeye yönelik olmalıdır. Bu bağlamda Hükümetin çıkaracağı kanun hükmünde kararnameler, alacağı kararlar ve uygulamalar darbe teşebbüsünü savuşturma ve darbecilerin devlet içerisindeki uzantılarıyla mücadele amacına yönelik olmalıdır. Bu amacın dışına çıkan her türlü karar ve uygulama yanlıştır, asla kabul edilemez. Hele hele geçmiş OHAL uygulamalarında olduğu gibi, OHAL, topyekûn muhalefeti bastırmanın ve suskunlaştırmanın bir aracı olarak kesinlikle uygulanmamalıdır.

OHAL'in ilan edilmesini gerektiren şartlar mevcut mu? Sizce bu karar darbe tehlikesini atlatma konusunda isabetli bir karar oldu mu?

Ülke genelinde 3 ay süreyle ilan edilen OHAL, demokratik düzeni ve insan haklarını ortadan kaldırmaya yönelik bir darbe teşebbüsü nedeniyle ilan edildi. Hepimizin malumu, Türkiye, 15 Temmuz akşamı planlı, programlı ve kapsamlı bir askeri darbe teşebbüsü yaşadı. Bu darbe teşebbüsünün hedefi, ağır aksak da olsa işleyen demokratik sistemdir, milli iradedir, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının temel hak ve özgürlükleridir. Darbecilerin TBMM’yi hedef alarak bombalaması, komuta kademesinde bulunan generallerin derdest edilmesi ve bütün bunlardan daha vahimi darbeye karşı durmak amacıyla sokaklara dökülen vatandaşlara ateş açılması, hedefin demokrasi ve insan hakları olduğunu ortaya koyuyor.

Başarıya ulaşması halinde, sonuçları bütün bir Türkiye açısından vahim olacak bu askeri darbe teşebbüsünü bertaraf etmek ve etkisiz hale getirmek, darbe teşebbüsünde bulunan örgütlü yapıyı ve bunların devlet içerisindeki uzantılarını tasfiye edebilmek, hükümetin ve üst yönetimin hızlı ve etkin karar alıp uygulamaya sokabilmesini gerekli kılmaktadır. Bütün bunları olağan hukuk düzeninin kurallarıyla ve yönetim şekliyle yapabilmek çok güçtür. Nitekim darbe teşebbüsünün etkisinin ve sıcaklığının devam ettiği ilk günlerde hükümet, ancak mevcut hukuk sistemini zorlayarak bazı kararları alabilmiştir. Her ne kadar darbe teşebbüsüne karşı Türkiye’de oluşan yüksek toplumsal konsensüs, alınan kararlara ve atılan adımlara güçlü bir sosyolojik meşruiyet sağlasa da, bu meşruiyet hukuki meşruiyeti temin etmez. Hükümet bundan sonra atacağı adımlara, alacağı kararlara ve gerçekleştireceği uygulamalara hukuki meşruiyeti sağlamayabilmek amacıyla OHAL’i ilan etmek yoluna gitti.

Türkiye’de yaşanan darbe teşebbüsünün yarattığı tehdit ve tehlikenin, Fransa’da gerçekleştirilen terör saldırısının yarattığı tehdit ve tehlikeden kıyaslanamayacak ölçüde çok daha büyük ve vahim olduğu ve Fransa’nın bu tehdit karşısında OHAL ilan etmesi ve dün itibariyle 8 aydır uygulanan OHAL’ın 6 ay daha uzatılmasına karar vermesi dikkate alındığında, Türkiye’nin bu doğrultuda bir karar almasında herhangi bir beis olmadığını söylemek mümkündür.

OHAL’in düşünce ve sivil örgütlenme özgürlükleri ile basın yayın özgürlüğü üzerinde olumsuz etkileri olacak mı olacaksa nasıl bir etki meydana getirir?

OHAL Kanununun 11. maddesinin (e), (f) ve (h) bendlerinde, OHAL süresi içerisinde ifade ve basın özgürlüğüne, (m) bendinde toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına, (o) bendinde ise örgütlenme özgürlüğüne ilişkin alınabilecek tedbirlere yer verilmektedir. Bu bendlerde, söz konusu hak ve özgürlüklere ilişkin olağan dönemlerde öngörülen sınırlamalara ilave olarak birtakım sınırlamaların getirilebileceği ifade edilmektedir. Ancak bu sınırlamalar ya da söz konusu hak ve özgürlüklerin kullanımlarının yasaklanması ya da durdurulması tamamen sınırsız değildir. Yani getirilecek ilave sınırlamaları ya da durdurmanın da bir sınırı vardır. Anayasanın 15. maddesinde 3 sınırdan söz edilmekte;

1. Milletlerarası hukuktan kaynaklanan yükümlülükleri ihlal etmemek,

2. Durumun gerektirdiği ölçüde olması; yani ölçülülük ilkesine riayet edilmesi,

3. Çekirdek haklara dokunulmamasıdır. Bu çekirdek haklar şu şekilde sıralanmıştır: Kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz, kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz, suç ve cezalar geçmişe yürütülemez, suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.

Daha önceki dönemlerde OHAL 6 aylığına ilan edildi ama yaklaşık 10 yıl sürdü. Sizce ilan edilen OHAL, söz konusu sorunların çözümünde yeterli bir süremi yoksa şimdiki OHAL’de önceki OHAL uygulamaları gibi uzatılacak mı?

Anayasanın 120. maddesinde, şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması sebepleriyle en fazla 6 ay süreyle OHAL ilan edilebileceğini ifade edilmektedir. Hükümetin 6 aylık süre için değil de, 3 aylık süre için OHAL ilan etmesini bir iyi niyet göstergesi olarak kabul etmek mümkün. Öte yandan Hükümet adına konuşan Adalet Bakanı ile Başbakan Yardımcısı, amaçlarının 3 aydan önce OHAL’e son vermek olduğunu açıkladılar. Bunlar olumlu gelişmelerdir. Ancak bizler vatandaşlar olarak söze değil, uygulamaya bakmalıyız. İlerleyen süreç içerisinde yaşanan gelişmelere bağlı olarak hükümetin sözünde durup durmayacağını görüp ona göre bir kanaate varacağız. Şimdiden geleceği ilişkin spekülatif bir değerlendirme yapmak doğru değildir.

3 aylık OHAL’in karşı karşıya kaldığımız tehdidi def etmede yeterli olup olmadığına ilişkin bugünden bir değerlendirme yapmak mümkün değildir. Bunu zaman gösterecektir. Önemli olan gerçekten OHAL’in ilanına sebebiyet veren darbe teşebbüsünü bütün unsurlarıyla birlikte ortadan kaldırmaya yönelik ve bununla sınırlı bir siyasi iradenin ve buna paralel bir uygulamanın gerçekleştirilmesidir. Süre de buna göre belirlenmelidir. Şayet 3 aydan çok daha kısa bir süre içerisinde söz konusu tehdidi def etmek mümkünse, hiç şüphesiz OHAL’e süresinden daha önce son vermek gerekecektir. Geçmişteki kötü tecrübeler, biz vatandaşları dikkatli ve uyanık olmaya sevk etmelidir.

OHAL, basın yayın üzerinde ne gibi olumsuz etkiler bırakabilir mi?

Kamuoyunu korkutan iki faktör var birincisi özellikle AK Parti Hükümetinin son yıllardaki özgürlükler ve demokrasi konusundaki netameli tutumu; yani son yıllarda AK Parti iktidarlarında bir otoriterleşme eğilimi ortaya çıktı. Hem ifade özgürlüğü hem basın özgürlüğünü kısıtlama konusunda bir takım kararlar alındı ve adımlar atıldı. Bunlar kamuoyunda bir takım adımlar atıldı. Bunlar kamuoyunda haklı olarak bir korku yaratıyor. Buna bir de bizim geçmiş yıllara ait OHAL deneyiminin hatırlattıkları ilave edildiğinde bu korkuları çokta boş korkular olmadığı sonucuna varılır. Bu nedenle her iki aktörü dikkate alarak hükümet ve OHAL yetkilileri azami hassasiyeti göstermeli özelliklede ifade özgürlüğü ve bunu içerisinde de özelliklede basın özgürlüğü konusunda, çünkü kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi farklı bilgi kanallarından kamuoyunun bilgilendirile bilmesinin yegâne yolu çoğulcu basın özgürlüğünün güvence altına alınmasıyla mümkündür. O nedenle bu darbe ilanına sebebiyet veren olay ve olaylar zinciriyle bağlantılı olmayan konularda ifade özgürlüğüne ve özellikle de basın özgürlüğüne yapılacak müdahaleler kabul edilemez.

OHAL uygulanmasında halkın dikkat etmesi gereken hususlar, yöneticilerin dikkat etmesi gereken noktalar nelerdir?

AK Parti iktidarlarının özellikle son yıllarda otoriterleşme eğilimi içerisine girmesi, buna bağlı olarak demokrasinin ve özgürlüklerin alanını daraltması ve muhalefete yönelik tahammülsüzlük gösterilmesi, muhalif odakları bastırmaya ve susturmaya çalışması, kendi içindeki muhalefete dahi hoşgörü gösterilmemesi gibi politikaları dikkate alındığında, Türkiye’deki muhalif kesimlerde, OHAL ilanıyla birlikte bu politikaların daha da yaygınlaştırılarak ve yoğunlaştırılarak uygulamaya konulacağına ilişkin korku ve endişelere yol açmaktadır.

Buna ilave olarak, Türkiye toplumunun OHAL’a ilişkin negatif algısı, var olan korkuyu daha da güçlendiren bir etki yaratmaktadır. Geçmişteki OHAL deneyimine ilişkin var olan travmatik hafıza tekrar canlanmakta ve korkular yeniden depreşmektedir. Geçmişteki OHAL pratiklerine bakıldığında, OHAL’in, baskıcı ve otoriter bir rejimi kalıcı kılmanın ve genel olarak bütün bir muhalefeti bastırmanın bir aracı olarak kullanıldığı bilinmektedir. Bu nedenle hükümet ve üst düzey yetkililer geçmişteki OHAL deneyimlerinin hafızalara kazıdığı negatif tutumlardan uzak durmalıdır.

Darbe teşebbüsünün bertaraf edilmesinde Hükümetin yanında yer alan ve ona destek sunan muhalefetteki bu korku ve endişenin giderilmesi için hükümet OHAL süresince demokrasi ve özgürlükler konusunda azami hassasiyet göstermelidir. OHAL uygulamasının, OHAL ilanına sebebiyet veren darbe tehdidinin savuşturulması, darbeciler ve ona destek verenlerle mücadeleyle sınırlı olmasına dikkat etmelidir. (M. Hüseyin Temel – İLKHA)