Türkiye`deki 3 askeri darbeyi gören ve 27 Mayıs 1960 darbesinde asker olan 75 yaşındaki Aziz Çevik ile 12 Eylül ve 28 Şubat mağduru 65 yaşındaki kardeşi Yasin Çevik kardeşler, daha önce şahit oldukları darbe günlerini ve en son 15 Temmuz ABD destekli darbe girişimini İLKHA`ya değerlendirdi.
Türkiye`de yapılan bütün askeri darbelerin zulüm olduğunu belirten 75 yaşındaki Mustafa Çevik, 15 Temmuz ABD destekli darbe girişimi başarılması durumunda darbecilerin sadece darbe ile yetinmeyeceklerini büyük katliamlar yapacaklarını söyledi.
27 Mayıs 1960 darbesini döneminde Manisa`da askerlik yaptığını belirten Aziz Çevik, “1960 darbesinde hiç bizim bilgimiz olmadı. Askerler böyle dışarı çıkartılmadı. Çıkartıldıysa da biz o dönem acemi birliğinde olduğumuz için bir şeyden haberimiz olmadı. Birden bire duyduk. Dediler ki, ‘darbe olmuş`. O dönemlerde zaten bütün âlimler de hep zulüm gördü. Menderes o dönemde idam edildi. Ondan önce ezan Türkçe okutuldu. ‘Tanrı ulu` şeklinde ezanlar okutuldu. Biz Menderes döneminde ekmek gördük. Halk partisi döneminde millet hep açtı. Ayağımızda ayakkabı bile yoktu. O dönemde de zalimler yine darbe yaptı.” ifadelerini kullandı.
Yaklaşık bir milyon 683 bin kişinin fişlendiği, 230 bin kişinin yargılandığı ve 517 kişiye idam cezasının verildiği 12 Eylül 1980 darbesini de gördüğünü belirten Çevik, o dönemde de en çok halkın mağdur olduğunu vurguladı.
"Darbeciler sürekli Müslüman liderleri ve Müslüman halkı hedef aldı"
‘Bin yıl sürecek` denilen 28 Şubat 1997 post-modern darbesini de gören ve böylece ömründe 3 darbeye şahitlik eden Çevik, darbecilerin sürekli Müslüman liderleri ve Müslüman halkı hedef aldığını söyledi.
Son olarak 15 Temmuz ABD destekli darbe girişimini de değerlendiren Çevik, “Allah şükürler olsun bu darbeyi başaramadılar. Eğer bunu başarsalardı! Bütün halk daha çok zulüm görürdü. Hemen ilk günden zulme başladılar. Demek eğer bu darbe olmuş olsaydı bunlar hepsinden daha fazla zulüm yapacaklardı. Allah razı olsun halkımız bu darbeyi önledi. Benim gördüğüm kadarıyla biz aynı Suriye ve Irak`a dönerdik. Çünkü bunlar sadece darbe ile kalmazlardı. Bizim şark tarafımız (PKK) bir baş çekerdi. Darbeye kalkanlar bir tarafa, bir de diğer taraf (Geziciler) olurdu. Yani üçe bölünürdü.” diye konuştu.
Daha 10 yaşındayken gerçekleşen 27 Mayıs 1960 darbesini pek hatırlamadığını ancak 12 Eylül 1980 darbesi ile 28 Şubat 1997 darbesinde yaşanan zulümlere bizatihi şahitlik ettiğini belirten Yasin Çevik ise son ABD destekli darbe girişiminin başarılı olması halinde yine en büyük zulmü halkın göreceğini söyledi.
“Cuma namazına gitmek istedik askerler bizi bırakmadılar”
12 Eylül 1980 darbesinin ayak seslerinin 1978`li yıllardan itibaren gelmeye başladığına dikkat çeken Çevik, darbe günlerini şöyle anlattı:
“12 Eylül 1980 darbesinde benim yaşım 31-32 idi. Yine Antep`te kalıyordum. Biz o zaman cuma namazına gitmek istedik askerler bizi bırakmadılar. Bütün evler geceleri didik didik aranıyordu. Bir gece yarısı kapı çalardı. ‘Açın polis veya asker` derlerdi. Evleri ararlardı. ‘Silah ve mühimmat var mı?` diye sorarlardı. Evin içinde her şeyi birbirine katar giderlerdi.”
12 Eylül 1980 darbesinde sıkıyönetim ilan edildiğinde bütün köylerde darbecilerin mazlum köy halkını meydanlara döktüğünü belirten Çevik, “Benim rahmetli babam o zaman 90 yaşlarındaydı. Gözü de pek görmezdi. Babamı da köy meydanına götürmüşlerdi. Silah toplamalar, falakalar ve daha farklı zulümler yapıyorlardı. Silahı olan herkes teslim etmişti. 70`li yıllarda Türkiye genelinde bu sağ-sol davası, 78`de Maraş olayı, o olayda da ‘Alevi-Sünni` çatışması dediler. O dönemde yine birçok insan öldü. Bununla beraber 80 darbesinde TBMM`yi kapattılar. Sonrasında hükümetin başına Kenan Evren geldi. Başbakan, bakanları ve siyasi partileri kapatıp hepsini toplayıp içeri attılar. Kimisini 5-10 sene siyasetten uzaklaştırdılar.” ifadelerini kullandı.
“28 Şubat post-modern darbesinde 2 Müslüman bir arada yürüyemiyordu”
28 Şubat 1997 post-modern darbesinde de bütün halkın zulmün gördüğünü ancak inancını yaşamak isteyen Müslümanların daha çok zulüm gördüğünü belirten Çevik, o dönemde camide Kuran-ı Kerim dersi verdiği için binlerce mütedeyyin kişinin gözaltına alınıp her türlü işkenceye maruz kaldığını hatta o dönemin mağdurlarının hâlâ cezaevinde kalmaya devam ettiğine dikkat çekti.
Çevik, o dönemi şu şekilde anlattı:
“28 Şubat bundan yaklaşık 20 yıl önce yapıldı. Fakat onda da, evet Müslümanlara çok eziyet edildi. Hatta Müslümanların çoğu hala zindanlarda yatıyor. Camilerde Kur`an okunması yasaklandı. Camiler kapatıldı. İki Müslüman bir arada yürüyemiyordu. Başörtülüleri okul kapılarından kovuyorlardı. Zaten bir Müslüman`ın çocuğu okula gidemiyordu. Büyük olan kızım sadece 5`inci sınıfa kadar okuttum. O zulümden dolayı ben diğer kızlarımı 3 ve 4`üncü sınıftan sonra okula göndermedim. Başörtüsünün yasak olmasından dolayı.”
“Müslümanlar; STK`larıyla, yaşlısıyla, erkeği ve kadınıyla hepsi ayağa kalktı”
ABD destekli FETÖ darbe girişimine karşı halkın top yekûn sokağa dökülmesinin dana önceki darbe dönemlerinde pek görülmediğini hatırlatan Çevik, “Evet, o dönemde halk zulüm gördü. Ama 6 gün önceki darbe girişimi gibi açıktan hemen direk uçağı kaldırıp halkın üstüne bomba atmak ve silahla ateş etmek biz bunları ilk defa gördük. Köprüyü kapatıp halkı tankın altında ezmek ne demektir. Bunu ne İsrail yapmış ne İngiliz`i ne de Fransız... Müslümanlar; STK`larıyla, yaşlısıyla, erkeği ve kadınıyla hepsi ayağa kalktı. Bu darbe girişimi Allah`a hamd olsun önlendi." dedi.
"1980 darbesinde dahi halkta böyle bir tepki yoktu." diyen Çevik, "O zaman böyle televizyon her yerde yaygın değildi. Bazı evlerde vardı, bazılarında yoktu. Bazılarının evinde siyah-beyaz televizyon vardı. Veya bazı evlerde radyo vardı. Sabah kalktık dediler ‘Darbe` olmuş. Şimdiki bütün Türkiye`de olduğu gibi bir direnme görmedim. 28 Şubat darbesinde başörtüsü yasağı nedeniyle halk el ele tutup zincirlerle kilometrelerce yürüyüşler ve protestolar oldu. Ama bütün halk ayaklanmadı. İslami kesim o zaman ayaklandı. Ama şimdi herkes ayaklandı. Başta Müslümanlar olmak üzere herkes ayaklandı. Bu tehlike bu şekilde atlatılmış oldu.” (İbrahim Koçyiğit-İLKHA)