27 Mayıs`ı, onlarca kişinin asıldığı, binlerce kişinin gözaltına alındığı ve 2 milyona yakın kişinin fişlendiği 12 Eylül 1980 darbesini ve sadece İslami kesimi hedef alan 28 Şubat 1997`deki post-modern darbeyi gören 73 yaşındaki Emin Ulutaş, İLKHA mikrofonuna konuştu.
Batman Müftülüğünde görev yaparken, 1980 darbesiyle suçsuz yere gözaltına alındığını söyleyen Emin Ulutaş, 7 gün boyunca Siirt İl Emniyet Müdürlüğü nezaretinde kaldıktan sonra serbest bırakıldığını ve ardından Çankırı`ya sürgün edildiğini söyledi.
“1960 ihtilalinde 15-16 yaşlarındaydım”
Sadece İslami hassasiyetinden dolayı defalarca tayin adı altında sürgün edildiğini dile getiren Ulutaş, “1960 ve 1980 ihtilalini ve 28 Şubat`ı gördüm. 1960 ihtilalinde 15-16 yaşlarındaydım, medresede okuyordum. O dönemde bir askeri veya karakolu gördüğümüzde sanki düşman askeri ve karakolu görüyorduk. İhtilaller devamlı halka zarar veriyordu. Bir sistem ne kadar İslami olmasa da bazı kuralları vardır. Fakat askeri darbeler tamamen kural tanımaz. Birkaç kişinin, cuntanın sözleri tamamıyla ahkamdır, emirdir. Yanlışta olsa doğru da olsa önemli değildir. Onun için darbelerden dolayı Türkiye geriye doğru gitti.” dedi.
“Arkadaşlarım sadece okudukları kitap için aylarca cezaevinde kaldılar”
Darbelerle Türkiye`nin ekonomik açıdan çok gerilediğini vurgulayan Ulutaş, sözlerine şöyle devam etti: “Şu anki sistem iki şey üzerinde duruyor. Birincisi, İslami hassasiyeti olan ve Kur`an doğrultusunda yaşamını sürdüren Müslümanlar. İkincisi ise Kürtler. Sürekli biz Kürtlerin de üzerlerine geldiler. İhtilaller genelde bunun için yapılıyor. 1980 ihtilalinde il müftülüğünde görevliydim, gözaltına alındım. Siirt İl Emniyet Müdürlüğüne götürüldüm. Gözlerim bağlı bir şekilde ve kimse yanımıza gelemiyordu. Namaz kılamıyorduk. Yanımdaki arkadaşların evine baskın yapıp Seyyid Kutub`un ‘Yoldaki İşaretler` kitabını aldılar. Benim evimde kitap bulamadıkları için bir hafta sonra serbest bırakıldım. Yanımdaki arkadaşlarımı Diyarbakır`da cezaevine koydular. Suçsuz yere birkaç ay cezaevinde kaldılar, sonra serbest kaldılar.”
“Bediüzzaman`ın, Hasan El-Benna`nın eserlerini toprağa gömüyorduk”
Sürekli İslami hassasiyetlerinden dolayı kendilerine yönelik psikolojik baskı yapıldığını belirten Ulutaş, “Bediüzzaman`ın, Hasan El-Benna`nın eserlerini toprağın altına gömüyorduk. Bu kitaplar suç unsuru sayılıyordu. Daha sonra Çankırı`ya sürgün edildim. 1980 ihtilalinde sisteme karşı olan şeylerin üzerinde duruluyordu. Sistem kendini garantiye almaya çalışıyordu. O zaman Erbakan`ın bir hareketi vardı. Erbakan hareketine karşı baskılar yapıyorlardı, solcular da bundan çok etkilendi. Gözaltındayken bana, ‘Niye Erbakan`ı, Humeyni`yi destekliyorsun` diye soru soruluyordu. 1980 ihtilali bir baskı sistemi getirdi. O yıllarda kimse kendini ifade edemiyordu. Bir polis ya da askeri gördüğümüz zaman ödümüz kopuyordu. Bu dönemde ekonomi de geriye doğru gitti.” diye belirtti.
“28 Şubat`ta Müslümanlar susturulmaya çalışıldı”
28 Şubat döneminin de Müslümanlar açısında büyük bir darbe olduğunu kaydeden Ulutaş, “28 Şubat ta büyük bir darbeydi. 28 Şubat Müslümanlar üzerinde olumsuz anlamda büyük bir etki yarattı. Hep tedirginlik içerisindeydik. Her an bizi yakalayabilirler ve bir isim takabilirler diye konuştuğumuz zaman konuşmamıza dikkat etmemiz gerekiyordu. Her an tedirgin halindeydik. 28 Şubat`ta Müslümanlar susturulmaya çalışıldı.” şeklinde konuştu.
“Paralel Yapı tamamıyla dışarıya bağlıdır”
“Bu darbe girişimini sadece paralelciler tek başlarına yapmadılar.” diyen Ulutaş, şunları söyledi: “Bunları Avrupa, İsrail, Amerika destekliyor. Paralel Yapı denenen bu örgütü senelerden beri mevcut hükümetler destekliyordu. Erbakan dışında Demirel, Özal, Mesut Yılmaz`dan tutun Erdoğan dahil bundan 3 yıl öncesine kadar hep destekliyorlardı. Paralel Yapı tamamıyla dışarıya bağlıdır. Muhafazakar olan herkes bunlara destek veriyordu, devlette teşvik ediyordu ve bir umut kapısı haline gelmişlerdi. Ama gelinen süreç tehlikenin boyutlarını ortaya koydu.”
Ulutaş, “Baştan beri Fethullah Gülen`in düşünceleri Müslümanlar açısından tehlikeliydi. Devamlı Müslümanların düşmanlarıyla işbirliği içerisindeydi. Örneğin Yekta Güngör vardı. Onunla çok samimiydi ve Yekta Güngör tamamıyla İslami hareketlere karşı bir insandı. Fethullah Gülen`in iki özelliği vardı; bunlardan birincisi ırkçılık, ikincisi ise İslami hareketlere karşıydı. Dünyadaki hiçbir İslami hareketle diyalogu yoktu.” dedi.
Darbe girişiminin başarıya ulaşması halinde 1960 ve 1980 darbesinde olduğu gibi birçok kişinin canının yanabileceğini dile getiren Ulutaş, hükümet yetkilileri de çağrıda bulundu.
Artık Türkiye`nin Avrupa`nın kapısında beklememesi gerektiğini belirten Ulutaş, “Bunlar başa geçseydi, hiçbir kural ve kanun olmazdı. Sevmedikleri herkesi ortadan kaldırabilirlerdi. Onun için darbecilerin başa geçmesiyle hepimiz zarar görebilirdik. Hükümeti de uyarmak istiyorum; artık Avrupa`nın kapısında beklemeyin. İslami değerlere, Kur`an-a dönün. Artık kurtuluşumuz, birlik ve beraberliğimiz, ümmet anlayışımız, ancak bununla sağlanır.” ifadelerini kullandı. (M.Fatih Akgül-İLKHA)