Terör rejimi İsrail ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti arasında başlatılan yeni sürece ilişkin Mavi Marmara mağdurları ve şehit aileleri adına “Mavi Marmara Özgürlük ve Dayanışma Derneği” tarafından yazılı bir açıklama yayımlandı.
Mavi Marmara katılımcıları ve şehit yakınları olarak İsrail`in haksız ve gaddarca saldırısına karşı tamamen iyi niyetle ve sabırla hak arayışını sürdürdüklerini belirten “Mavi Marmara Özgürlük ve Dayanışma Derneği” saldırının üzerinden geçen 6 senede ulusal ve uluslararası alanda çeşitli kazanımlar elde edildiğini hatırlattı.
Bundan sonra da hukuk çerçevesinde her platformda, Mavi Marmara şehitlerinin ve Filistin'de zulüm gören küçücük çocukların haklarını aramaya devam edeceklerine vurgu yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Ceza Davamızın TBMM müdahalesiyle düşürülmesini kabul etmemiz mümkün değildir”
“Bu bağlamda İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinde saldırıda emri veren komutanların sanık olarak yargılandığı dava, delillerin ortaya konması ve İsrail zalimliğinin tarihe not düşülmesi açısından son derece önemlidir. Bu davada yaşanan çeşitli sıkıntılara ve engellere rağmen 26 Mayıs 2014 tarihli duruşmada İsrailli komutanlar hakkında verilen yakalama kararları, eşlerini, evlatlarını kaybeden bizler açısından adaletin tesis edilmesi yolunda önemli bir adımdı. Ancak bu kararın üzerinden 2 yıldan fazla süre geçtiği halde mahkeme kararları yerine getirilmediği gibi, devletimizin adli ve idari makamları tarafından İsraillilerin yakalanması konusunda engeller çıkarıldığını görmüş bulunmaktayız. Bizleri ve yakınlarımızı öldüren, yaralayan ve bu emirleri veren o katiller, kırmızı bülten ile aranması gerekirken, hala serbest bir şekilde dolaşmaktadırlar. Belki ülkemize bile gelmekteler. İsrailli komutanların Kırmızı Bültenle yakalama kararının uygulanmaması bizleri yaralamışken, bugün gelinen noktada, Devletimiz ile İsrail arasında yapıldığı belirtilen bir anlaşma ile davalarımızın da düşürüleceğini öğrenmiş bulunmaktayız. Saldırıya ilişkin delillerin toplandığı ve her duruşmasında İsrail`in haksızlığının ve zalimliğinin tarihe not düşüldüğü, hak arayışımızın sembolü niteliğindeki Ceza Davamızın TBMM müdahalesiyle düşürülmesini kabul etmemiz mümkün değildir.”
“Katliamın faillerine yönelik ‘özel af kanunu` çıkarılmasına onay veren tüm milletvekilleri tarihe karşı veremeyecekleri bir hesabın altına imza atmış olacaklar”
Katliamdan sorumlu siyonist katillerin affına yönelik TBMM`de yasal zemin oluşturulmasının sert bir şekilde eleştirildiği açıklamanın devamında şu ifadeler kullanıldı:
“Kaldı ki, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesindeki ceza davası, yürürlükteki mevzuat çerçevesinde değerlendirildiğinde, bir kamu davası olduğundan, Mahkemece bir hüküm verilmediği müddetçe hukuken sonlandırılması mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti`nin, Mavi Marmara saldırısı faili İsraillilerin sorumsuzluğunu/affını içeren bir anlaşmayı TBMM`ye getirmesi ve onaylatması, başta “yargı bağımsızlığı” olmak üzere ‘hukukun genel ilkeleri`ne ve Anayasal koruma altına alınmış temel hak ve özgürlüklere vurulmuş bir darbe niteliği taşır. Canlı yayında, tüm dünyanın gözleri önünde yapılan bir katliamın faillerine yönelik ‘özel af kanunu` çıkarılmasına onay veren tüm milletvekilleri, tarihe ve avlâdlarına karşı veremeyecekleri bir hesabın altına imza atmış olacaklar ve Türkiye Cumhuriyeti tarihine geçecek olan bu kara lekede sorumluluk taşıyacaklardır.”
Cumhurbaşkanı daha önce ‘Davalar konusunda söz hakkının kan sahiplerinde olduğunu` belirtmişti
Mavi Marmara davasının İsrailli katillerle pazarlık konusu yapılmasını öteden beri kabul etmediklerine vurgu yapılan açıklamada, “Devletler arasındaki uluslararası teamül gereği, birtakım siyasi amaçlar çerçevesinde yapılan görüşmelerle alınan kararlar neticesinde bir yasa çıkararak özel af niteliği taşıyan bir düzenleme yapmak, yargı bağımsızlığı ilkesine ve Anayasaya açık aykırılık teşkil eder. Anayasanın 36. maddesinin 1. fıkrasında, ‘herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.` kuralı yer almaktadır. Bu özgürlüğün herhangi bir nedenle sınırlandırılması, kesinlikle mümkün değildir. Hakkı gaspolunan bir mağdur, hakkını gaspedene karşı dava açamaz ise, ya da bu hak sınırlandırılır ise, hak arama hürriyeti elinden alınmış olur ve böyle bir durum hukuk devleti ilkesi ile şüphesiz bağdaşmaz. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımız da; daha önce kamuoyuna verdiği bir beyanatında; ‘Davalar konusunda söz hakkının kan sahiplerinde olduğunu` belirtmiştir. Bizler de 6 yıldır, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile İsrail arasında ne konuşulursa ve ne yapılırsa yapılsın, İsrailli katillere hesap sorduğumuz davalarımızın pazarlık konusu yapılmaması hususunu defalarca vurguladık ve her platformda da açıkladık.” ifadeleri kullanıldı.
“Mavi Marmara`nın ve şehitlerimizin yola çıkış amaçlarına hizmet etmeyen bir anlaşma, yaramızı katbekat artırmıştır”
İşgalci siyonistlerle yapılan anlaşmanın sert bir dille eleştirildiği açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Ayrıca bizler, önce İslami bağlarla bağlandığımız bu mübarek topraklara sadakatimizi ispatlama, siyonist işgale karşı onurlu bir direniş gösteren Filistin`in meşru yönetimine ve en temel insani ihtiyaçlarından mahrum bırakılan Filistin halkına yardım elini uzatabilme adına bu yolculuğa katılmıştık. Mavi Marmara ve Özgürlük Filosu bu insanlık dışı kuşatmayı aşıp, Gazze`yi İsrail`in işgal toprağı sayan ablukayı delebilmek, Filistin halkının tercih ettiği Gazze otoritesinin yanında olduğunu ortaya koyabilmek için yola çıkmıştı. Mavi Marmara ve Özgürlük Filosu, yardıma muhtaç bir topluma uzatılan yardım elinden öte, o toplumun yardıma muhtaç olmadan özgürce, hakça ve insanca yaşayabilmesini sağlamayı amaçlamıştı. Dolayısıyla Mavi Marmara`nın ve şehitlerimizin yola çıkış amaçlarına hizmet etmeyen bir anlaşma, yaramızı katbekat artırmıştır. Bu bağlamda yapılan anlaşma Gazze`ye uygulanan ablukayı kaldırmak bir yana, ambargoyu kaldırdığını dahi garanti etmeyen, hatta İsrail`in çizdiği sınırlar içerisinde konulan hükümlerle bu ablukayı meşrulaştıran bir anlaşmadır.”
“Her platformda mücadelemize devam edeceğiz”
“TBMM`de onaylanarak kanunlaşacak anlaşmayla İsrailli komutanlar aleyhine olan ve düşürülmesi planlanan davalar, ‘şahsi dava`larımızdır.” denilen açıklamanın sonun şu ifadeler kullanıldı:
“Bu ihtilafta hak sahipleri, kanları dökülen şehitlerin aileleri, yaralılar, zulüm ve işkenceye uğratılan mağdurlardır. Ayrıca 37 farklı ülkeden Müslüman, Hristiyan, Yahudi vs farklı dinler ve ideolojilerden insanlığın ortak vicdanı için yola çıkmış mazlum insanların davasıdır. Kimsenin bu davaların düşürülmesi için el kaldırıp İsrailli katilleri affetmek gibi bir utancı taşımasını istemiyoruz. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti ulusal mevzuatı, uluslararası yasalar ve sözleşmelerce suç sayılmış olan birbirinden ağır eylemleri azmettirmekten yargılanan İsrailli katillere karşı, 37 ülkeden insanın hak aradığı Mavi Marmara Davaları`na yapılacak herhangi bir müdahalenin evrensel hukuk ilkelerine ve Anayasaya açıkça aykırılık teşkil edeceğini bildirir, Türkiye Cumhuriyeti tarihine böyle bir kara lekenin sürülmemesi için, ilgilileri saygıyla uyarırız. Sonuç olarak; bizler her ne yaşarsak yaşayalım, Gazze`deki kardeşlerimize uygulanan insanlık dışı abluka kalkana, bizleri ve yakınlarımızı katledenler cezalandırılana kadar ulaşabildiğimiz her platformda mücadelemize devam edeceğimizi kamuoyuna bildiririz.” (Aydın Vural - İLKHA)