İşte o röportaj....
 
Genelkurmay eski başkanlarından emekli Orgeneral Hilmi Özkök, İnternet Andıcı davasında tutuklu yargılanan bir diğer eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u en iyi tanıyan isimlerin başında gelir. Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı döneminde iki yıl boyunca karargâhtaki sağ kolu, o dönem İkinci Başkan olan Başbuğ idi. Başbuğ’un tutuklanmasına Özkök’ün bakışı şöyle:
 
“İki yıl birlikte çalıştık. Akıllı, yetenekli, uyumlu, başarılı, sevdiğim bir arkadaş. Umarım alnı tertemiz bir şekilde çıksın bu süreçten.”
 
Tutuksuz yargılanmalı
Gündemdeki tartışma Başbuğ’un hangi mahkemede ve nasıl yargılanacağı. “Yüce Divan’da mı yoksa özel yetkili mahkemede mi yargılanmalı” sorumuzu “Mahkemelerin yetkisinin azlığı ya da çokluğu benim bilgim dışında” diyerek yanıtsız bırakan Özkök, yargılamanın mutlaka tutuksuz yapılması gerektiğini vurguladı. Özkök, “Tutuklamanın gerektiği çok istisnai haller dışında, tutuksuz yargılama esas olmalıdır. Tabii tutuklama gerektiren durumlar olabilir ama şu anda uygulanan şekliyle ağır bir durum var ortada. Ender gidilmesi gereken bir tedbir her durumda uygulanıyor gibi” diye konuştu.
 
‘Terörist denmesinden rahatsızım’
 
Başbuğ’un katalog suçlar kapsamında ‘terör örgütü yöneticiliği’ iddiasıyla tutuklanmasını nasıl değerlendiriyor eski komutanı?
 
“Terör örgütü yöneticisi denmesinden tabii ki üzüldüm ve rahatsız oldum. Kendisi de çok yaralanmış ki ‘Bu suçlama benim için en büyük ceza’ diyor. Katılıyorum. Sonunda beraat etse bile büftandır.”
 
Kanunda terör ve çete tanımı değişmeli
Özkök’e göre, savcının bu suçlamayı kullanmasının arkasında kanunun yazılış şekli var:
“Bu, amacını aşmış bir ifadedir. Böyle bir suçlamanın iki sebebi olabilir; ya savcının kanaati bu yöndedir ya da kanunun yazılışından kaynaklanıyordur ve savcı kanun nedeniyle başka tabir kullanamakta, örgüttür, çetedir demektedir. Ben ikinci nedenden kaynaklandığını düşünüyorum. Bu nedenle, bu amacını aşan lafzı, kanun yapıcı Meclis’in düzeltmesi lazımdır. Başka kanunları bir günde değiştirebiliyorlar. İlgili kanunda da bu tür iddiaların yerine göre kullanılmasını sağlayacak bir düzenleme bulunmalıdır. Terörist nedir, çete nedir, bunların kanundaki tariflerinin yeniden oturması lazım. Bu tecrübeden ders çıkarılması lazım.”
 
İrtica hâlâ tehdittir
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde iç tehditler arasında sayılan ‘irtica’ ile mücadele kapsamında Genelkurmay karargâhında yapılan faaliyetler şimdi soruşturma nedeni. Bu konudaki görüşlerini sorduğumuzda Özkök’ün değerlendirmesi şu yönde oldu: “Milli Güvenlik siyaset belgesi bir hükümet belgesidir. Hükümet iç ve dış tehdit unsurlarını belirler. Sır değil, iç tehditlerin hep iki ana teması olmuştur: Birincisi bölücülük, diğeri irtica. İrtica, Türkiye Cumhuriyeti için her zaman tehdit olmuştur ve olacaktır. Belgede adına ‘irtica’ dense de denmese de bu böyledir.”
 
İrticayı partiyle özdeşleştirmek yanlış
İrtica hep gündemde olmuştur. Ancak irtica tehdidini belli bir siyasi parti görüşüyle, hükümetle özdeşleştirmek yanlıştır. Bir partinin içinde irticacı düşünenler olabilir, ama önemli olan o partinin ya da iktidardaysa hükümetinin uygulamalarıdır. İrtica ile hükümeti ayırmak lazım. Bizde çok karışıyor. Öyle olduğunda da yanlış şeyler düşünülüyor.”
 
Uludere’de kasıt yok
Hava Kuvvetleri’nin Uludere’de 34 sivili öldürdüğü operasyon konusunda da Özkök şu yorumu yaptı:
“Tabii ki olay mahkemede ve en doğru sonuç oradan çıkacak. Benim söyleyebileceğim şu: Burada kasıt aramak yanlış. Ben o bölgelerde çok görev yaptım. Tugay komutanlığı, kolordu komutanlığı yaptım. Gencecik çocukların ölmesinden Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komutanları üzüntü duyarlar. Ben de bu olaya çok üzüldüm. Ama çatışma ortamında bu tür üzücü gelişmeler olabilir. Geçmişte hem bizim hem de başka devletlerin ordularının başına böyle hadiseler gelmiştir.”
 
Gül ve liderler ortamı soğutmalı
Gerek darbe davaları gerekse Uludere ve benzeri TSK operasyonlarının ‘siyasi istismar konusu yapıldığını’ ifade eden Özkök, gelinen noktada kurumlar arası ilişkilerin ‘soğutulması’ gerektiği görüşünde: “Herkes bu tartışmaları siyasi istismar konusu yapıyor. Kurumlar arası ilişkiler çok ısınmış durumda. Bir an önce soğutulması lazım. Birilerinin bunu toparlaması lazım. Cumhurbaşkanı ve siyasi liderlere, akil adamlara düşer bu sorumluluk. Bir an önce daha ağırbaşlı bir ilişki ortamına girmek gerek.”
 
Başından beri ‘Askeri tedbirle olmaz’ diyoruz
Özkök, terörle mücadelede gelinen noktayı da şöyle değerlendirdi:
“Bugünlerde sıkça ‘Sırf askeri tedirle olmaz’ lafını duyuyoruz. Bu yeni değil ki. 1984’te bu örgüt ilk harekete geçtiğinde ben Genelkurmay’da Plan Harekât Daire Başkanı idim. Yeni general olmuştum. Daha o zaman yazdığımız değerlendirmelerde söylerdik ‘Askeri tedbirle olmaz’ diye. Bugün hatırlıyorum şöyle sözler vardı okuduğumuz kitaplarda: ‘Asker devlet kurumlarının politikaları için uygun güvenlik ortamını sağlar.’
Her türlü silahlı çatışmada askerler bunun için çaba harcar. Sonucu ise politikacılar ve politikaları belirler. Aradan geçen tüm bu süreçte herkesin üstüne düşen görevler vardı.”
 
Necdet Özel, fevkalade komutan
Ağustos şûrası öncesinde istifa eden eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in istifa kararı ve gerekçeleri konusundaki soruyu yanıtsız bırakan Özkök, bu istifa sonrasında Genelkurmay Başkanlığı’na atanan Orgeneral Necdet Özel için ise şu değerlendirmeyi yaptı:
 
“Ben bu isimlerin hepsini tanırım. Yıllarca komutanlıklarını yaptım. Necdet Özel de çok yetenekli, fevkalade bir insandır. Zaten bizim yapımız içinde en yukarı yükselmek başlı başına bir anlam taşır. Sıradan insan çıkamaz. Arkasında mesleki başarılar yatar. Bir sürü insan oy vererek kendisini orgeneralliğe yükseltmiştir.”
 
Cumhuriyet