Hüseyin Kaya / Doğruhaber

Gülen grubuna yönelik operasyonlar alt katmanlara doğru inerken kamuoyu ibretlik olaylarla karşılaşıyor.

Mesela Zaman Gazetesi İmtiyaz Sahibi Alaaddin Kaya, savcılığa Cemaat`ten istifa ettiğini bildiren bir dilekçe sunmuş.

Alaaddin Kaya bu dilekçesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan`ın 29 Nisan 2016`da katıldığı “İlim Yayma Cemiyeti 65. Kuruluş Yıldönümü” programında yaptığı, “Hâlâ bu yapının içerisinde kalmakta ısrar edenler, hiç kusura bakmasınlar başlarına gelecekleri kabul ediyor demektir” sözüne atıf yapmış. Alaaddin Kaya devlete yardımcı olmak istediğini de söylemiş dilekçesinde. Kaya, bunu çok net ifade etmiş:

“Parti ayırmaksızın tüm siyasilerle ülkem yararına olacak güzel ilişkilerim oldu. Zatıalinizle yaptığımız son görüşmemizde ‘Cemaat mi, devlet mi` diye sorduğunuzda, ‘Devlet` diyeceğimi ve tüm bildiklerimi anlatacağımı unutmamışsınızdır. Cemaatin yönettiği bir Türkiye`de yaşamak istemem.”

Alaaddin Kaya her ne kadar “çok fazla şey bilmiyorum” diyorsa da F. Gülen`e oldukça yakın biriydi. Fehmi Koru ile beraber Pensilvanya`dan Erdoğan`a mektup getirmişti.

Bazıları her ne kadar Alaaddin Kaya gibilerin tutumu için “takiyye” diyorsa da başka bilgilerle beraber Gülen grubunda büyük bir dağılmanın yaşandığı ortaya çıkıyor.

E. Sezen bir internet sitesinde şu ibretlik şeyleri yazdı.

“Tutuklanma haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Her gün onlarca kurumuna kayyım atanıyor. Bağış yapan hayırsever vatandaşlar, “terör”ü desteklemekle tehdit ediliyor, dahası işyerleri müsadere ediliyor.

Hareket`in her biri marka olmuş kurumlarının dibine kibrit suyu ekilerek, tarihi, hafızası tarumar ediliyor. Kutsalı yağmalanıyor.

On yıllarca faaliyet gösteren, binlerce istihdam sağlayan şirketlere el konuluyor. Her gün tedhiş ve tehditlerle yaşamaktan usanan insanlardan, imkanını bulan yurtdışına çıkmanın yollarını arıyor. Bulamayanlar, mahallede, işte, okulda, eşten dosttan gelen tacizlere, zorbalıklara maruz kalarak yaşamaya devam ediyor.

Tam bir “Öz yurdunda garipsin öz vatanında parya…” durumu!

Hal böyleyken, halkın hatırı sayılır bir kısmı, gözlerinin önünde cereyan eden bu zülme sessiz, tepkisiz; hatta bir kısmı destekliyor bile!...Mahallerinde, semtlerinde, köylerinde, işyerlerinde sergilenen kıyıma kayıtsız kalıyor kitleler. Bu menfi algının bertaraf edilmesi kolay değil. Bir propaganda makinesi gibi işleyen Havuz medyası, sistemlice yapmaya çalıştığı ‘death with thousand cuts` mesaisinde başarılı oldu; Havuz, Hizmet  aleyhinde menfi bir algı yarattı. Taksi şöföründen, mahalledeki kasaba… bilen bilmeyen, “vay be adamlara bak, meğer bağrımızda yıllarca paralelci barındırmışız” tadında.

Cemaat`in maruz kaldığı mağduriyetler ve mazlumiyetler, bir türlü halkta makes bulmuyor!

Bu arada, bölünen ailelerin haddi hesabı yok! Çoluk çocuk, kadın yaşlı demeden hayatlar karartılıyor. Ya arkadaşın arkadaşa, akrabanın akrabaya yaptığı! Mesela, aranan birinin bir fırsatını bularak gizlice evine çoluk çocuğunu görmek için gittiğinde, aynı apartmanda yaşayan 10 yıllık arkadaşınca polise şikayet edilmesi ve tutuklanması. Aynı camide namaz kıldıkları, sabah akşam görüştükleri, ev ziyareti yaptıkları kimselerce jurnallenmesi… Bu bir travmadır!”

Özellikle son paragraf oldukça ibretlik!

Mazlum Müslümanlar, muhacirler, eşleri zindanlarda çilekeş kadınlar, sıkıntılar çektiklerinde bu medya organlarında iftira ve hakaretin haddi hesabı yoktu. Dizilerle algılar oluşturuluyor ve İslami derneklerin basılması, İslami çalışmaların içindeki gençlerin koparılması için özel ekipler oluşturuluyordu. Herkesin birgün “cemaat”e geleceğini, erken gelenlerin kazançlı çıkacağını söylüyorlardı.

Şimdi kaçan kaçana…

Şimdi dilekçelerle istifa ettiklerini söyleyen medya patronları var.

Nereden nereye?...