Siyonist işgal rejimi şu anda sadece Filistin direnişiyle karşı karşıya değildir. Aksine, dünya vicdanının derinliklerinde kök salmaya başlayan Filistin davasıyla karşı karşıya ve bununla da mücadele ediyor. Savaşlar da artık ırkçılık gibi çağdaş tarih ve bilince aykırı kabul ediliyor.

Tabi işi oluruna bırakmamak gerekir. Realitenin kendini üstün göstermeye çalıştığı bu dönem, mustazaflara da tasavvur ve hayali zorlayacak boyutta zalimlere karşılık verme ve onlardan intikam alma fırsatı verebilir. Onun için uluslararası camianın durumunun farkında olan bütün dünya devletleri, tarihi büyük bir yanlış üzere kurulan Siyonist mikroptan son hakkını geri alma yolu olarak Filistin halkına yardım etmek ve yaşadığı durumdan kurtarmak için müdahale etme zaruretine inanıyor ve bu yönde harekete geçeceği sinyalini veriyor. Gayri meşru bu varlık Filistin halkının baskı ve zulüm sonucu topraklarını terk etmesine neden oldu. İsrail`in kaybedeceği bir şey yok. Tarihte devlet kurmakta başarısız kalan bu insanlar sürekli azınlık olarak yaşadılar.

Bütün dünya Ortadoğu`da ne olup bittiğini çok iyi görüyor. Özellikle son yirmi yılda olup biteni daha iyi görüyor ve okuyor. Artık konu Filistin davasını konuşmaktan çıkmış, uluslararası ilişkilerde hak ve adalet meselesine dönüşmüştür. Filistin davasının çözümü çok uzun sürdü. Bu durum Arap ve İslam dünyasını etkilediği gibi uluslararası ilişkileri de etkiliyor. Meseleler artık küresel çapta gündem oluyor. Bu durum Filistin davasına küresel bir boyut kazandırmakta ve onu hak ve adalet meselesine dönüştürmektedir. Siyonist işgal rejimi İsrail`in temelde hakkı örtme ve bu hakkı insanlık bilincinden silme siyasetine üstün gelerek bu iki kavramı olması gereken yere oturtma imkânı yakalamak mümkündür.

Filistin halkının toprak ve bağımsızlık hakkı insan olma bilincinin bir parçasıdır. Bu öyle bir hakikattir ki bunu önemseyen dünya birçok alanda gündeme taşıdı.

Arthur Koestler`in “Öğle Karanlığı” adında harika bir romanı var. Yazar diktatör ve teokratik rejimleri konu alıyor ve bunların siyasi kararlarının sonuçlarını düşünmediklerini söylüyor… Bir neslin yaptığı hataların faturası, uzun süre geçmeden gelecekte başka nesillere kesilir. Bugün İsrail`in yaşadığı da tamamen budur. Bugünkü durumu ve yaşadıkları, Siyonist işgalci nesille, onların sömürge bölgesinin varisleri olan askeri yönetimdeki çocuklarının Filistin halkına yönelik yaptıkları pervasız politikaların bedelidir.

İsrail artık bir sarmalın içinde… Antisemitizm, soykırım, gettolar üzerine kurulu tarihi eriyor artık. Batı`nın sempatisini ve avukatlığını elde etmek için dayandığı sermayesi yok olmakta. Batı`nın işlediği hatalara karşılık kendisine başta Filistin toprakları olmak üzere kefaret olarak verdiği yardımlar ve imtiyazlar tehlikeye girmektedir.

İsrail`in yaptığı yıkımlar tarihi hatanın alevini söndürmeye yarıyor. İşgal rejiminin Yahudiler adına yaptıkları, Hitler`in kendilerine yaptığının aynısıdır, hatta onu bile geçmiştir. Dünya da artık Yahudilerin tarihte geçirdiği sıkıntı ve acıları hissetmiyor. Son yıllarda, dünyadaki Yahudileri İsrail politikalarından ayırmak için yapılan devasa enformatik propagandaya rağmen dünyadaki Yahudilere karşı bir bilincin arttığını görüyoruz.

Çarpıtma, yalan, uydurma ve büyüleyici siyasi söylem çağdaş ve modern mantıkla uyuşmuyor. Yahudi Devleti (teokratik devlet kurma) projesinin başarısız kaldığı nokta budur işte. Araplarla girdiği yarım asırlık bir savaşın ardından iki yönlü bir askeri temel üzere kurulmuş ırkçı ve laik bir varlık olarak kendini buldu. Askeri güce dayalı bu varlığın iki yüzü var. Biri Yahudilere, ikincisi Filistinlilere dönüktür. Yahudilere dönük yüzü demokratik; Filistinlilere dönük yüzü ise baskıcı, zalim ve despotçadır.

İsrail`in dini devletini gerçekleştirememesi aslında kaderidir. Çünkü dünyanın mantığı, bakış açısı değişti. Bu mantık teokratik rejimlerin iktidar olmasını; sosyal, siyasi, medeniyet gerekçeleri için dini kültür miraslara hayali bağlılıkları kabul etmiyor.

Aynı şekilde dünya “vaad olunmuş topraklar” yalanına da inanmıyor. Dünyanın dağınık yerlerinde bulunan Yahudilere ait belli bir toprak parçasının olduğu düşünce ve inancı da yok oldu. Bu inanç bizzat İsrail`in içine de sızmış durumda. Ve İsrail`in genişleme emelini yok etti. Çevresindeki bazı ülkelerle yaptığı antlaşmalar onu bu düşünceden vazgeçirdi. Yaptığı antlaşmaların benzerini geri kalan diğer ülkelerle de yaparsa büyük bir tehlike altına gireceğini biliyor. Bu durum, Arap ve İslam coğrafyasında eriyip yok olmasını sağlarken, gerçek sınırlarının ne olduğunu da görmesini sağlayacaktır.

Dr. Nureddin Senyu - Filistin Haber / Çeviri Makale