Hüseyin Kaya / Doğruhaber
 
Bakan Bey, basının sorusu üzerine ilköğretimlerde başörtüsü yasağından ve öğrencilerin derslere alınmadığı gerçeğinden habersiz olduğunu söylemişti.

Olay Gaziantep’te yaşanmıştı.

Yine Gaziantep’te başka bir olay yaşandı bu kez.

Örtülü öğrenciyi okula almayan okul idaresi, öğrenci okula gelmiyor diye ailesine para cezası verilmesine önayak olmuş ve öyle bir ceza verilmiş.

Yani zulüm üstüne zulüm!

Örtülü öğrencinin velisi, okul idaresinin tavrını şikayet etmek için polisi arıyor. Polis bu gerekçe ile okula geliyor; ancak okul idaresinin karşı şikayeti ve “Bizi tehdit etti” şeklindeki iftirası sonucunda şikayetçi kadın karakola götürülüyor.

Mağdur kadın gittiği karakolda gözaltına alınıyor.

Gözaltı kararını savcı vermiş!

Polis de kadını 7 saat gözaltında tutmuş.

Tuhaflık üstüne tuhaflık, fecaat üstüne fecaat!

Hayır, bu kez Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’e bir şey söylemiyorum.

Olay Milli Eğitimle sınırlı değil.

Bu garabetin, bu fecaatin, bu zavallılığın üç ortağı var çünkü!

Milli Eğitim, İç işleri ve Adalet bakanlıkları…

Çifte standartlardan söz etmeyelim artık, yeter!
 
Basının duyarsızlığından konuşalım. Hiç kimse yalan konuşmasın ve haberim yoktu demesin, çünkü hepsinin haberi var.
Böyle bir olay haber olmayacak da ne haber olacak?

Gaziantep’i konuşalım.

Bu baskıcı zihniyetin bu kenti ne zaman işgal ettiğini konuşalım.

İslam’ın değerlerine bu derece Fransız kalanların nerede yetiştiğini konuşalım.

Gaziantep okullarında, karakollarında, savcılıklarında hangi kanunların yürürlükte olduğunu, şehirlere has kırmızı kitapları konuşalım.

Ama bunları bir tarafa bırakalım, çünkü bazıları için hükümetle bozuşmak, ihalelerin, reklamın gelmemesi anlamına gelebileceğinden haber için farklı elekleri vardır.

Bunları konuşmayalım.

Bu memlekette insan muamelesi görebilmek için hangi kriterlerin arandığını konuşalım.

Yeni anayasa tartışmalarının yapıldığı bir dönemde başörtülü küçük kızlardan ödü kopan psikopat ve sosyopatların bürokrasiyi yasakçı bir mantıkla nasıl harekete geçirdiğini konuşalım.

Müslümanların yaşadığı bir memlekette Hıristiyan adeti olan yılbaşı kutlamalarını eleştirmenin nelere sebep olabildiğini konuşalım.

Edepsizlerin pervasızca İslami değerlere hakaretler ettiği bir ortamda mahkemelerin İsrail protestolarına cezalar vermesini konuşalım.

Ya da bırakalım her şeyi, hiçbir şey konuşmayalım.

Firavunların her zaman firavunluk yaptıkları gerçeğini göz ardı etmeden Allah için yürüyüşümüze, ahiret için azık toplamaya devam edelim.

Zalimlerden olmadığımız ve zulme meyletmediğimiz için Allah’a şükredelim.