Mehmet Özcan / Doğruhaber - Özel Röportaj
İslami Nahda Hareketi, Tunus`ta 10. Kongresine “Siyasi işler ile dini faaliyetleri birbirinden ayırma“ gündemiyle girdi. Kurucu lider Raşid el-Gannuşi`nin yeniden başa geldiği Nahda Hareketi, bundan sonra teşkilatlanma yapısı ve siyasi faaliyet alanlarıyla dini faaliyet alanlarını birbirinden ayırmaya çalışacak. Tunuslu uzman akademisyenlere göre Nahda`nın bu kararı almasındaki en büyük etken, içeriden ve dışarıdan harekete yönelik baskıların büyük rol oynadığı görüşünü savunuyor. Ancak kongrede belki de en dikkat çeken husus ise kuşkusuz Gannuşi`nin, ‘Siyasal İslam`dan Demokratik İslam`a geçiyoruz` sözü oldu. Tunus Nahda Hareketinin ‘Siyasi işler ile dini faaliyetleri birbirinden ayırma` girişiminin ardından Mısır İhvan Hareketi`nde de böyle bir açılımın olabileceğine dair sinyaller gelmeye başladı; ancak böyle bir adım halen doğrulanabilmiş değil.
Konuyu, önemine binaen birçok eserinin yanı sıra “Siyasi Fetvalar” ve “Siyaset Fıkhı kitabı da bulunan Moritanyalı düşünür-yazar Muhammed Muhtar eş-Şankıti ile konuştuk. Katar İslami Araştırmalar Fakültesi Öğretim Görevlisi siyaset bilimci Muhtar Şankıti, Nahda`nın siyasi faaliyetlerle davet faaliyetlerinin birbirinden ayrılmasını; doğru, isabetli, hatta zorunlu gördüğünü ifade etti. Siyasetin bir çekişme, rekabet işi olduğunu belirten Şankıti, İslam`a davetin ise gönül kazanmak, insanları kazanmak olduğunu ve tüm toplumu ilgilendirdiğine vurgu yaptı; ancak konunun laiklik şeklinde ya da dinin devletten ayrılması şeklinde anlaşılmaması gerektiğine vurgu yaptı. Türkiye`de devam eden başkanlık tartışmalarına da değinen Şankıti, Türkiye`nin güçlü bir devlet olabilmesi için bu aşamada başkanlık sistemine muhtaç olduğunu dile getirdi. İşte Muhammed Muhtar eş-Şankıti`nin sorularımıza verdiği cevaplar…
SİYASİ İŞLER İLE DAVET FAALİYETLERİ KESİN BİR ŞEKİLDE BİRBİRİNDEN AYRILMALI
Sayın Şankıti, Tunus`taki Nahda Hareketi, aldığı bir kararla İslami davet ve yardım faaliyetlerini siyasi partiden ayırdığını duyurdu. Geçtiğimiz gün de üç günlük bir kongre sürecinde Raşid Gannuşi`nin bu yönde açıklamaları oldu. Siz de takip ediyorsunuz, neler söylemek istersiniz bu değişiklik kararına?
Siyasi faaliyetlerle davet faaliyetlerinin kesin bir şekilde birbirinden ayrılmasını doğru ve isabetli hatta zorunlu görüyorum. Çünkü siyaset bir çekişme, bir rekabet işidir. Siyasette daima rakipleriniz olur ve bir mücadele edersiniz. Ama davet herkese olmalıdır. Davette gönül kazanmak, insanları kazanmak esastır. Ama siyasette mutlaka bir karşı taraf vardır. O bakımdan siyaset ile İslami davet, yardım ve diğer faaliyetlerin birbirinden ayrılması gerekir. Bahsettiğimiz bu konu laiklik olarak anlaşılmamalıdır. Bu bir iş bölümüdür ve bir ihtisas konusudur. Yani mevcut dünya yönetim anlayışındaki güçler ayrılığı ilkesine benziyor. Nasıl ki güçler ayrılığında yasama, yürütme, yargı ayrı ise biz de diyoruz ki, bu konuda kesin bir ayrışma olmalı. Ama bu bir laiklik şeklinde ya da İslam`ın, dinin devletten ayrılması şeklinde anlaşılmaması gerekir.
‘SİYASAL İSLAM` TABİRİ BATININ ÜRETTİĞİ BİR KAVRAM
Ayrıca davetin yeri genel olarak camilerdir. Ve biz camilerin, imamların, âlimlerin net bir tavır içinde olmalarını doğru bulmuyoruz. Çünkü âlim, din adamı herkesin gönlünü kazanmaya ve herkesi hayra, iyiliğe davet etmekle mükelleftir. Camiler toplayan yerlerdir. Her siyasi görüşe mensup kişilerin geldiği yerlerdir. Dolayısıyla camilerin siyasi propaganda alanı haline gelmesi son derece yakışıksızdır ve sorunlu bir durumdur. O bakımdan biz, camilerin sadece ahlâki, erdemli ve İslam`ın değerleriyle ilgili hususları anlatması gerektiğini düşünüyoruz. Siyaset ayrı bir şeydir. Tabi ki âlimler, cami imamları, insanları temiz, ehil, layık kişilerin seçilmesi konusunda yönlendirmelidir. Ama bunu isim vermeden yapmalıdır. Bunu parti ismi ya da kişi ismi vermeden yapmalıdır. Onlar vasıfları, nitelikleri anlatmalıdır ki insanlar da seçimlerini yapsın. Aksi takdirde cami de bir arenaya dönüşür, onun imamı da siyasi bir figür haline gelir. Bu da derleyici, toplayıcı ve birleştirici bir misyona sahip olan cami açısından son derece olumsuz bir durumdur. O bakımdan ben bu girişimleri destekliyorum.
MISIR İHVAN`I, CEMAATİ ÇATI OLARAK KABUL EDİYOR
Tunus`taki Nahda Hareketi`nin bu yönde girişimi sonrası Mısır İhvan`ından da böyle bir karar alınabilir şeklinde bir haber de basına yansıdı. Mısır İhvan`ı da bu metodu izleyebilir mi ya da belli bir zaman mı gerekiyor?
Bu durumun Mısır İhvanı açısından biraz daha hassas olduğunu düşünüyorum. Ve bu geçişin bir zaman gerektirdiğini düşünüyorum. Çünkü Mısır İhvan`ı, Cemaatı çatı olarak kabul ediyor. O bakımdan bu tür şeyleri sanki cemaatin çatısı altından bir ayrışma olarak nitelendiriyor. Oysa bu bir uzmanlık, ihtisas meselesidir, ayrışma meselesi değildir. Biz ihtisaslaşmayla kapsayıcılığı karıştırmamamız lazım. Yani cemaat kendini her ne kadar çatı yapı olarak görse de uzmanlık gerektiren şeylerde belli bir farklılığın hatta belli bir ayrılmanın olması doğaldır. Ama Mısır İhvan`ı bu meseleyi böyle değerlendirmiyor. O bakımdan bunun için biraz zamana ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
İSLAM BİR BÜTÜNDÜR VE HER ALANDA SÖZ SAHİBİDİR
Sayın Şankıti, Şeyh Gannuşi`nin, “Siyasal İslam`dan demokratik İslam`a geçtik” açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz, ‘Siyasal İslam` tabirini kendimiz üretmedik. Bu, Batı`nın politik İslam diye ürettiği ve bize geçen bir kavramdır. O bakımdan Batı`nın ürettiği kavramları kullanmak zorunda değiliz. İslam bir bütündür ve her alanda söz sahibidir. Sadece bireysel manada değil, Hristiyanlıktaki gibi sadece bireyin kurtuluşunu esas almıyor, toplumsal bireysel, yönetimsel olarak, her alanda İslam`ın söyleyecek sözü vardır ve bir bütündür. O bakımdan biz İslam`ı siyasete hasredemeyiz. Siyasal İslam diyerek sanki İslam sadece ondan ibaretmiş gibi göremeyiz. Siyaset, sadece İslam`ın bir cüz`üdür, bir parçasıdır. O bakımdan Şeyh Gannuşi`nin ifade ettiği bu hususu sanki kendimize ait yeni bir kavram üretmek şeklinde algılamamız gerekiyor. Yani batının kullandığı siyasal İslam kavramını ki bu olumsuz kavramı kullanmamız gerekmiyor zaten. Çünkü İslam`ı politize eden bir noktaya geliyor. O bakımdan biz bu kavramı terk etmeliyiz diye düşünüyorum.
TÜRKİYE BAŞKANLIK SİSTEMİNE MUHTAÇ
Sayın Şankıti, son olarak Türkiye ile ilgili bir soru soralım. Türkiye`de partili cumhurbaşkanı veya başkanlık sistemi gelsin-gelmesin gibi tartışmalar var. Sizce Türkiye`ye uygun düşecek en iyi sistem, yönetim modeli nedir?
Tabi, her sistemin kendine göre olumlu-olumsuz tarafları var. İslam`da bu manada şu veya bu sistem diye sınırlama yok. Yeter ki şartlara göre hangisi maslahata göre uygunsa o seçilir. Şahsi görüşüm olarak ben şu aşamada Türkiye`nin başkanlık sistemine muhtaç olduğunu düşünüyorum. Çünkü başkanlık sistemi güçlü devlet yapısına daha uygundur. Hassas zamanlarda başkanlık sistemi devletin birliğini, bütünlüğünü sağlamada daha etkileyicidir. O bakımdan ben şu anda Türkiye`nin içinde bulunduğu durumun başkanlık sistemini gerektirdiğini düşünüyorum. Ama ileride tabi şartlar daha farklı olursa yine parlamenter sisteme geçilebilir.
Sayın Muhammed Muhtar Şankıti, verdiğiniz bu değerli bilgiler için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.