Medeniyet İnsan, ve Eğitim Topluluğunun organizesiyle Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesinde Siyer Araştırmaları Vakfı tarafından, Siyer Araştırmaları Vakfı kurucularından Mehmet Emin Yıldırım'ın konuşmacı olarak katıldığı 'Vahyin Yetiştirdiği Gençler' adıyla bir konferans düzenlendi. Konferansa öğretim üyeleri, öğrenciler katıldı.
Ömer Faruk Olgun Hoca`nın Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programda, mucize bir kitap Kuran hakkında slayt sunumu yapıldı.
“Hz. Fatma (ra) anamızın Şerefi”
Konferansta konuşan Mehmet Emin Yıldırım, “Kurban evinin hanımı ama bu tarihte kalmış bir başlık değil. Eğer bunu sadece Allah (cc) Resülullah`ın (sav) güzide kızı Hz. Fatma (ra) anamızı sınırlı tutarsak, meseleyi beli bir çerçeveye sıkıştırmış oluruz. Bu günde Kur'an evinin hanımı ya da büyüğü olmak mümkündür. Dar-ül Kur'an talebesi olmak mümkün. Fatma anamızın şerefi inanın sadece Resulullah`ın (sav) kızı olmasından kaynaklanmıyor. O büyük bir şereftir ama şerefi sadece onda değildir. Onun şerefi sadece Hz. Ali (ra) gibi birine hanım olması da değildir. O da büyük şereftir. Kıyamete kadar gelecek olan Hasan ve Hüseyin soyu kökü temeli olma özelliğini taşır Fatma anamızın şerefi… Sadece bu da değildir. Onun şerefi bundan da kaynaklandığı gibi bunlardan etkilendiği gibi bi zatihi kendisinden kaynaklanır. Kendinden kaynaklanan şerefte Dar-ül Kur'an olan o devirde gözde bir habibe ve yiğit olmasından kaynaklanır. Hal böyle olunca bu terkibi bu ifadeyi sadece tarihte bırakmadan bu günün dünyasına da taşıyarak anlamamız lazım. Eğer bir evde Allah'ın (cc) ayetleri yankılanıyorsa, o ev de Dar-ül Kur'an'dır ve sakinleri de talebeleridir.” dedi.
“Menkıbe medeniyetinin çocuklarıyız”
Yıldırım, “Biz hiç bir şeyi tarihte kalsın diye konuşmuyoruz. Evet tarihten konuşuyoruz, çünkü biz menkıbe medeniyetin çocuklarıyız. Menkıbe bizim için önemlidir. Ama uyumak için değil anlayıp yeniden yazmak için, anlatmak için, bugünün dünyasına izlerini taşımak için inşallah Fatma anamızı da öyle anlamaya çalışacağız. Kur'an evine hanım, bey nasıl olunur, onu da onun çerçevesinde görmeye çalışacağız.” dedi.
“Hz. Fatma (ra) anamızın hayatına baktığınız zaman beş önemli şey görürsünüz”
"Hz. Fatma anamızın hayatına baktığınız zaman beş önemli şey görürsünüz Hatice`nin evi, nübüvvet evi, risalet evi, ehli bey-t evi ve velayet evi." diyen Yıldırım, "Hatice`nin evi doğumundan beş yaşına kadar ki olan zamandır. Doğumu miladi 605 nübüvvetten beş yıl önce, bir çocukluk dönemi var. Hz. Hatice anamızın evinde babasının ve annesinin dizlerinin dibinde. O beş yaşına geldiği zaman miladi 610 ile birlikte artık nübüvvet sonrası süreci başlıyor ve nübüvvet sürecinin bütün merhalelerinde, özellikle Mekke döneminde on üç yıllık sürecin tamamında Fatma anamız vardır. Onun için nübüvvet evinin hanımıdır. Nübüvvete ait bir çok hatıra onun üzerinde bize ulaşmış, şekillenmiştir. Hicretle beraber yeni bir hayat başlıyor. Allah (cc) Resulullah (sav) hicret ettiği zaman Sevde anamız ile evli, Aişe anamızla nişanlı. Kızlar var evde iki tane, bekar, Ümmü Gülsüm ve Fatma anamız. Onlara ev yapılana kadar onlar Ensar kadınlarının evlerinde kalıyorlar. Ne zaman ki Efendilerimiz (sav) hücre-i saadet dediğimiz o odaları oluşturuyor. Hz. Fatma anamız risalet sürecinde, risalet evinin hanımıdır. Sonra evlenecek Hz. Ali (ra) ile. O evlilik dokuz yıl sürecek ama iki yılını anlatıyorum, hanımların morallerini bozayım, kayınvalidesi ile birlikte kaldı. Kayınvalidesi ile bir hukuku var, örneklikler var. Hz. Fatma`nın hayatını işlerken bir çerçeveden bakmak hoşumuza gidiyor ama, bütün yönleri ile baktığımız zaman gerçekten aynen babası gibi… Nasıl ki babasında bizler için üsvetün hesene “kamil insan” örnekleri var ise, Hz. Fatma anamızın hayatında da, ona 'üsvetün hesene' dememiz için elimizde güçlü deliller var. Ne dedi Resulullah (sav)' Fatma benden bir parçadır.' Parça bütüne tabi, bütün ne ise parça da odur. Allah Resülu (sav) 'Fatma can parçasıdır' derken sadece sevgi adına bir şey koymuyor dikkat ederseniz oradaki parça ifadesi örneklik adına nübüvvettin mesajlarını duyurma adına güzel mesaj da taşır. efendimiz sav de ona vurgu yapar. Hicri 4. yılda kayınvalidesi Fatma binti Eset vefat edince de, Hz.Fatıma için yepyeni bir süreç başlıyor artık, ondan sonra velayet evinin hanımıdır. Velayet tahtının sultanı da Hz. Ali'dir (ra). Hz. Fatma Kur'an'la büyüdü Kur'an'ın kızı oldu Kur'an evinin hanımı oldu. ne zaman Allah Resülü (sav) vefat etti, ardından altı ay geçmeden o da çekip gitti. Bu kadarlık bir hayat on dört asır sonra saatlere sığmayacak hayat 70-80 yıllık ömür değil, dikkat edin 28 yıl yaşanmış bir hayat ve Kur'an'la yaşamış hayatı. " İfadelerini kullandı.
“Ümmet Vahdeti öğrenmek istiyorsa Hz. Hasan (r.a.) mektebine baksın”
Ehl-i Beyt'te Ümmet için büyük örnekler olduğunu vurgulayan Yıldırım, "Bugün İslam ümmetti vahdeti öğrenmek istiyorsa, bunun yeri Hz. Hasan`ın mektebine baksın. Şehadeti mi öğrenmek istiyorsunuz, başka hiçbir yere gitmeyin, tarihte iki kişi var; Hz. Hamza (ra) ve Hz. Hüseyin (ra). Hz. Hüseyin`e Seyiddüş Şüheda denmesi, zalim bir otoriteye biat etmemesindendir. Şehadet dediğinizde varacağınız yer orasıdır. İzzet mi öğreneceksiniz, varacağınız yer Zeyneb`in mektebidir. Gidenler Hüseyin gibi gitmeli, kalanlar da Zeyneb gibi kalmalıdır." şeklinde konuştu.
“Tesettür nedir?”
Yıldırım son olarak, "İslam tarihine ve siyer kaynaklarına bakın Hz. Fatma'ya (ra) ait çok lakaplar göreceksiniz. Tahire, Mübareke, Raziye, Seyidetün Nisa ve daha bir çok sıfat. Ama Fatma anamızın bir lakabı da şudur, Meryem annemizle ortak 'Betül' Yani “el ve göz değmemiş" anlamına gelir. Meryem anamıza bu lakabın verilmesi isabetli çünkü ona da erkek eli değmemiştir. Hz. Fatma içinde böyle bir şey söylenmesi Hz. Ali (ra) ile evliliği olmasına rağmen öyle bir şey söylenmesi Hz. Fatma anamızın bir hassasiyetinden kaynaklanıyor. Tesettür meselesinde hassasiyeti var. Vefatına yakın günlerde, Esma Bint Ümiysi çağırıyor. Fatma anamız, ‘Esma ben ölüm yolunda olduğumu zannediyorum. Zaten babam Resülullah (sav) o müjdeyi verdi. Kulağıma bir gün eğildi, kendisinin vefat edeceğini söyledi. Ben üzüldüm sonra bir daha eğildi kulağıma. Ehli Beyt'inden benim ona kavuşacağımı söyledi. Ben şuan ölüm yolunda olduğumu zannediyorum ama ben şu meseleyi duydukça, hatırladıkça üzülüyorum. Medineliler kabristanlığa ölüleri taşırken düz bir tahta üzerinde taşıyorlar. Ben o şekliyle kabir alemine taşınmak istemiyorum. Şimdiye kadar hiçbir yabancı göz bana değmedi. İstemiyorum ki şimdi Rabbimin huzuruna yürürken de bana göz değsin.' işte tesettür budur. Tesettür ne diye bana sorarsanız benim size söyleyeceğim bir tek cümledir. ‘Göz değmesin ve el değmesin` eğer göz ve el değmeyecekse o tesettürdür." diyerek konuşmasına son verdi.
Program İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Salih Sabri Yavuz tarafından Mehmet Emin Yıldırım'a verilen plaketle son buldu. (İlyas Tunç-İLKHA)