Allah'ın Adıyla...
Diyarbekir, 33 medeniyete sahiplik etmiş, Kur'an'da ismi geçen 2 peygamber kabri barındıran, 9 peygamber ismi ile anılmış 27 şehit sahabe ve tâbiinin defnedildiği, 542 sahabe ailesinin ikamet etmiş olduğu, İslam aleminde 5. Harem-i Şerif olarak kabul edilen ulu caminin bulunduğu islam aleminin mübarek ve kutsal şehirlerindendir.
Diyarbakır'ın Fethi, bazı yönleri ile tek olma özeliğini gösterir.
Anadolu`nun İslam'a açılan ilk büyük kapısıdır.
Bir fetih düşünün ki, ordusunda Halid bin Velid, Muaz bin Cebel gibi büyük sahabeler birer nefer olarak duruyor.
Muştusu Medine'de sevinç dalgaları oluşturuyor.
Hz.Ömer'e, Hz. Ali'ye ve Hz.Osman gibi Cennetle müjdelenen büyük sahabelere kıvanç vesilesi oluyor.
Sakın yanlış anlaşılmasın, Diyarbakır'ın fethi bir işgal değildir.
Bilakis, Bizans'ın işgali altından kurtarılıp 'Hür' edilmesidir.
Günümüzde yerli din düşmanlarının halkı dinden soğutma adına ortaya attığı yalan söylemlerle Diyarbakır halkının kılıç zoruyla müslüman olduğunu dile getirirler.
Hatta bu iddialar vesilesi ile Hz. Ömer başta olmak üzere bir çok sahabeye ağır hakaretler içeren sözler söylerler.
Fakat işin doğrusu, onların da bilip inkar ettiği gibi Diyarbekir halkının kendi rızasıyla müslüman oluşudur.
Fetih gerçekleştikten sonra halkın silahları toplatılır. Kendilerine iyilik ile muamele edilir.
Halkın büyük bir kısmı kendi rızasıyla İslam dinini kabul edip Müslüman olur.
Hatta diyebiliriz ki şehrin tam ortasında bulunan 'Mar Toma' veya 'Saint Thoma' ismindeki kilisenin bir kısmı, daha sonra tamamı, halkın rızası ile bugünkü Ulu Cami'ye çevrilir.
Diyarbekir;
Sadakat ve vefanın, kahramanlık ve adanmışlığın yazıldığı bir destandır.
Son Olarak,
Âziz sahabeyi hicaz bölgesinden buralara sürükleyen gâye, Kelim-i Tevhidin yeryüzüne yayılması ve kula kulluğun sona ermesinden başka bir şey değildir.
Bu güzel mirasın, İslam`ın ilk erleri olan ve her biri birer yıldız mahiyetinde olan Ashab-ı Kiram`dan kaldığını unutmamakla beraber, en güzel bir şekilde bu mirâsa sahip çıkmamız gerektiğini de unutmamak gerekir...
'Selam ve Dua ile'
Muhammed Furkan Aslan