Bismihî Teâla

Yaşam, zahiren fizikte ve fizikle sahnelenir. Fizik, öncelik ve sonralık açısından başlangıç ve işleyişin yasasını, ilkesini veya nizamını belirgin bir şekilde kendini izhar ettiği tabiattır. Burada tabiat ile kastedilen şey, varlığın yoktan yaratılışı (hudusu) ile birlikte yüce yaratıcı kudretin varlığa kazandırdığı özdür, cevherdir, mahiyettir. Bu bakımdan fizik, günümüz bilim tasavvuruna konu olduğu şekliyle güneşin gördüğü veya görmediği bütün alanlarda zuhur eden kevn (oluş) ve fesadın (bozuluşun) ilkelerini, arkelerini ihtiva eden tabiî âleme mukabildir. Ancak ifade edilmelidir ki fizik, hudus delilinden hareketle nihai noktada metafizik cenderenin süzgecinden geçirilerek incelemeye/araştırmaya konu edilmediğinde, buradaki bilimsel bulgu ve çıktıların kemâl derecesi nakıs kalır. Bu yönüyle fiziği her ne kadar doğrudan metafizikle ilişkilendiren/temellendirilen güçlü nazari eğilimler olsa da, doğrudan bilimsel araştırma yapmaya imkân sunması açısından fiziğin “nasıl” sorusu etrafında metafizikten ayrıştırılması gerekir. Bu demektir ki tabiî âlemde sebep ve sebepli arasındaki nedenselliğin araştırılıp tertip edilmesi, normal şartlarda fizikle sınırlandırılmalıdır. Aksi durumda bilim yapmak güçleşebilir. Ancak bilim yapmak, salt doğa ve doğal olan ile sınırlandırıldığında bu sefer de günümüz bilim paradigmasının önemli bir veçhesini teşkil eden ve aynı zamanda ideolojik bir tavrın dışa vurumuna mukabil gelen “bilimcilik” (scientism) ortaya çıkar.

MAKALENİN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ