Peygamber Sevdalıları; başı karlı zirvesi dumanlı dağlar gibi, bağrında ummanları barındıran “sahabe kadrosunun” iniltisi…
Peygamber Sevdalıları; şerefli bir ümmetin uyanışı, tekrar kendi özüne dönüşü için her türlü fedakârlığı esirgemeyen “Bedir Ordusunun” yürüyüşü…
Peygamber Sevdalıları, ne muhteşem bir davanın habercisi… Sessiz sakin, olgun adımlarla Hakka doğru süratle yol alanların tercümanı… Kısa zamanda nurlu bereketli, büyük okyanusların meydana geleceğinin doğru habercisi…
Benliği unutulmuş, dalları budanmış, kökünden, özünden, mazisinden, örfünden, âdetinden uzaklaştırılmış garip bir neslin çaresizlik içinde “İmdat cankurtaran yok mu?” nidasına koşmanın adıdır Peygamber Sevdalıları…
Peygamber Sevdalıları; horlanan benliğin, rencide edilen, şerefi ayaklar altına alınan, izzetin ıstırabıyla canı boğazına gelmiş gariplerin susturulamaz feryadı, unutulmaz adıdır.
Peygamber Sevdalıları, kabına sığmayan mana; şeytana meydan okuyan besmelenin ilk hecesi, tarlada nasırlı çıplak ayak, zalime atılan dayak, mazluma yetişen Hızır`dır.
Hz. Zeyneb`in ağlayışından arta kalan gözyaşıdır, Peygamber Sevdalıları,
Yıllar var ki böyle bir ağlayışa susamıştı gönüller. Gelin ayaklar altına alınan inanca, unutulan benliğe, kaybedilen iradeye, hatırlanmayan maziye, sahip çıkılmayan gençliğe, dağılan aileye, tahakkuk ettirilmeyen adalete, tamir edilmeyen hatalara, vefasız dostlara ve her şeye ağlayalım.
Gelin artık Peygamber Sevdalılarına gelin! unutulan özümüze, yıllarca terk edilişimize, kenarlara itilişimize, köşelerde unutuluşumuza, kapılardan kovuluşumuza ağlayalım, Peygamber Sevdalılarına dönelim…
Yıllarca “âh nerede Asr-ı Saadet, nerede gerçek medeniyetin temelini teşkil edilen rahatlık huzur ve emniye?” dzvzççççzzzzzzzzziye feryat edenler, Peygamber Sevdalılarına gelin…
Mutluluğu ve her şeyi kılık, kıyafet derbederliğinde; eski bir resim manzarasında, helâk olmuş bir kavmin kırık şapkasında aramayın gelin Peygamber Sevdalılarına…
Asırlık kirlerini temizlemek için önlerinden “ab-ı hayat” halinde geçen Peygamber Sevdalılarını görmek istemeyenler içine dalıp nasibini alamayanlar gözleri açık uyur- gezerler gelin!
Gelin ey zalim ve günahkârlar! Kurtuluşumuz için dünyalarını feda eden, önüne engeller kazıp, yoluna setler yaparak tıkamaya çalıştığınız Peygamber Sevdalılarına gelin…
Gelin! Bin günahtan arta kalan bedeninizin sabah uyanmak için bir sebebi olsun; olsun ki bin evlat veren kötülük tohumunuz kurusun, yerine iyilik tohumu yeşersin, boy verip fidan olsun…
Peygamber Sevdalıları; istikbal karanlık gönüller kapkaraydı, karanlıkta sarhoşlar nara savuruyor, zalimlerin kahkahası, mazlumların ah-u vah-ı duyuluyordu. İşte sen böyle bir gecenin sabahında karanlıkların içinden bir ışık hüzmesi nur gibi doğdun.
Her kapıya bir ün saldın. Çilekeş ve dertli gönüller arıyordun. Derken Sıddıklar, Faruklar sana kucak açtı. Garipler, teşrifatçılar gibi yollara döküldü.
Artık ışık ve karanlığın boğuşmasıyla beraber bir çile devri başladı ki. Bir tarafta kalpleri “Allah`ın selamı üzerine olsun Ey Allah`ın Resulü” diye çarpan ruhları, mana ufuklarının ötesinde, ötelerin de ötesinde inim inim inleyen garipler ordusu, beri tarafta inatçı mağrur ve süfli emellerinin esiri ham ruhlar.
Peygamber Sevdalıları; müşküllerin altında ezile ezile beli bükülmüş insanımıza mücadele gücü aşılayıp yaşama sevinci tattırdın. “Ötelere” giden yolu arayan, yolda kalmışların rehberi doğru bildiği yolda azim ve inançla yürümenin sembolü oldun. Buhranlardan buhranlara sürüklenen cemiyetimizde “geleceğin medrese muallim ve muallimelerini yetiştirmek gibi büyük bir vazifeyi tek başına omuzladın…
Zorbalığın kol gezdiği, fuhşun edep ışığını söndürmeye çalıştığı kırık dökük düşüncelerin, özgürlük urbasıyla ortalığı sardığı şu devirde, iddia etmeden fakat iddialı olarak “kutlu bir dava” ya baş koydun. Yaktığın meşale, kentlerden kasabalardan hatta köylere kadar elden ele dilden dile dolaşır oldun. Eşsiz fedakârlığın ve ancak kendine yaraşır mütevaziliğinle gönüllerde taht kurdun.
Ferdiyetçi şuurun doruğa tırmandığı, cemiyettin. “Alem şümul akıl” dan mahrum olan devrimizde yalnız milletini değil, tüm insanlığı tek bir dava etrafında toplayacak sensin. Her yeniliğinle insanlık adına facia olan şu karanlık devri aydınlatacak ve yapacağın etkinliklerle insanımıza “Bağ-ı İrem” e dönüş yolunu gösteren sensin.
Öyle ümit ediyoruz ki sen en büyük mühürden birini vuracaksın tarihimize. Kim bilir belki bir devre bile verilecek adın.
Herkesin ümitsiz olduğu şu zamanda “istikbalde en gür seda İslam`ın sadası olacaktır.” diyenlerin, hakka gönül verenlerin ve gerekirse kanlarıyla deryalar meydana getirecek kimselerden aynel yakin haber vermektesin.
Sevgili Peygamber Sevdalıları; bilmem ki bir raz olan mahiyetini, böyle birkaç satırda ifade etmek kabil olur mu?
Bizler de ümidimizden bir şey kaybetmeden İslami güneşin doğuşunu beklediğimiz ufka yönelerek rahmeti sonsuza yakarışa devam edeceğiz.
Yıkılan kalp ve ruh surlarımızın tamirinde, bizi daha fazla bekletmesin.
Kutlu yolunun ümmetle ve insanlığa hayırlı olmasını dileyerek…
Diyarbakır D tipi cezaevi A b/2
Aydın TAMAÇ