FARUK KUZU / DOĞRUHABER

Yeryüzünde meydana gelen sosyal siyasal bir olayın spontane gelişmediği tam aksine süregelen olaylar zincirinin devamı olduğu kabul edilmektedir.

Zamanın süper gücü İngilizlerin olaylara dahlini anlatmak için Kızılderililer şu söylemi geliştirmişler: Bir gölde iki balık kavga ediyorsa oradan beş dakika önce, uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir.”

Bugünün olaylar zincirinin müsebbipleri ve düzenleyicileri bir yandan İslam dünyasını kendi iç gündemine mahkûm ederek onu oyun dışı bırakırken bir yandan da komplo teorilerini aratmayacak tarzda büyük ve gelecek projeksiyonlu çalışmalar yapmaktalar.

Yeni güç dengesini ve İslam dünyasının bu dengedeki yerini görmek için Kissinger`in tespitine bakılabilir. O, diplomasi kitabında yeni yüzyılı anlatırken: “21. YY dünyası, en güçlüsü ABD olmak üzere çok kutuplu bir dünya olacaktır. Güç merkezleri ABD, Rusya, Çin, Japonya, Hindistan olacaktır. ABD buna hazır olmalıdır…” der. Sayılan ülkeler içinde hiç bir İslam ülkesi bulunmamaktadır. İslam coğrafyasının alacağı şekil yine ABD merkezli düşünce (!) kuruluşu Rand Crporation ve CFR`nin daha 2003`te yayınladığı raporda şöyle anlatılmıştı: “Ortadoğu`da kanlı mezhep çatışmaları olacak…” Tabi bunun bir kehanet olmadığı açıktır.

İslam dünyası bir bütün olarak “insanlığın geleceği” konusundaki planlamalarda saf dışı bırakılırken büyük güçlerin hiç de boş durmadığı görülmekte.

ABD`nin “Big Stick Diplomacy-İri Sopa Diplomasisi” artık iflas etmiştir. “İri sopa taşı, sözün dinlensin! “ siyaseti özellikle Obama dönemi ile alenen rafa kalkmıştır. Temsilciler Meclisindeki çoğunluğu kaybettiği için “Topal Ördek” diye anılan Obama her ne kadar başta Müslümanlar olmak üzere halkların öfkesini görüp anlasa da Kolonyal düzen özleminde olan Neo – Con ve Sionist blok Dick Ceheney`in ağzından ağır söylemlerini dillendirdiler: “Obama ABD`yi zayıflattı. Biz (neo-con`lar) geldiğimizde tüm sıcak savaş alanlarına müdahale edeceğiz…”

Trans Atlantik Bloğu (ABD – AB) eriştiği “Refah ve Huzuru” korumanın telaşıyla hareket ettiği için, yeni güç dağılımında rol almak isteyenleri stabilize tutma çabasında. Ancak bu pek de kolay görünmemektedir. Çünkü büyüyen ülkelerin kaldırdığı ilk bariyer “Akıllarının önündeki Batı ürünü bariyerlerdir.”

Özellikle ABD istihbaratının yürüttüğü “Stratejik Kaos yönetimine” karşı başta müttefikleri (Almanya gibi) olmak üzere tüm ülkeler teyakkuzdadır. ABD, Obama`yla birlikte içeride toparlanırken dışarıda tam bir “Doktriner yoksunluk sendromuyla” bocalamaktadır. Ortaya güçlü bir Doktrin (yol haritası) konulamamıştır. Ancak Müslümanlarla savaşımında ağır zayiatlardan kurtulmak için iki strateji ile yetinmişlerdir. Birincisi Flon`da – Tampa`dan kontrolik Drone saldırıları, ikincisi ise bir yandan mezhebi-etnik farklılıkları körüklemek bir yandan da içeriden kendisine çalışacak paralı askerler bulmaktı. İkincisinin de şimdilik başarılı olduğu gözlenmektedir.

ABD derin aklının Ortadoğu üzerindeki hafif tonaj bilgisinin asıl nedeni ise Brezinski`nin “asıl hâkimiyet savaşı Avrasya`da yaşanacaktır. Avrasya`ya hâkim olan tüm dünyaya hâkim olur…” şeklindeki analitik değerlendirmesidir. Rusya, Nato`nun “Çevreleme” zincirini kırmıştır, hatta etki alanını Almanya ile anlaşarak AB içine kadar genişletmeye çalışması üzerine CIA Ukrayna hamlesiyle bu işbirliğini ve yakınlaşmayı boşa çıkarmıştır.

Büyük güçlerin tehlike arz eden rekabet alanları şu anda üç bölgedir. Birincisi “Arktrik Bölge (Antartika)” Burada dünya petrol rezervinin % 13`ü tespit edilmiştir. Ayrıca bakır maden yatakları ve daha önemlisi yeni ticaret yolları için uygun güzergâhlar bulunmuştur. İkincisi: Kuzey buz denizidir. Burada NATO başta olmak üzere Rus ve Çin`in askeri komutanlıkları bulunmaktadır. Eriyen buzullar ile büyük kara alanları ve altında barındırdığı enerji kaynakları “Güç Savaşları”nı tetiklemektedir. Üçüncü bölge ise; Asya Pasifiktir. Burası için uyarılarda bulunan analistler: “Olası yıkıcı bir ABD – Çin savaşının başlama potansiyeli barındıran bölge” olduğunu vurgularlar. Bu arada dünya sermaye ve finans sektörünü büyük oranda kontrol ettiği söylenen iki büyük aile (Rosthild – Rockenfeller) ise gizli rekabetlerinin yansıması olarak değişen dünyayı kendi amaçları doğrultusunda şekillendirmeye çalışmaktalar. İsrail`in kurulmasında aslan payına sahip olan Roschild`ler geleceğin lider gücü olarak gördükleri Çin`i başıboş bırakmamak için Shangai merkezli “Asya Altyapı ve Yatırım Bankası/nın kurucuları arasına gererek IMF ve Vatikan güdümündeki kredi bankalarına karşı yeni bir alternatif uluslararası Kalkınma Bankasına işlerlik kazandırmaya çalışmakta. Çin`in “Tek Kuşak Tek Yol” dediği Pekin`den Madrid`e uzanan “Yeni İpek Yolu” projesi de finans sağlayan kuruluş, Çin`in ana karası dışına bağlantı yollarıyla uzanmasının yolunu açmaktadır.

Diğer bir Yahudi güç merkezi olan Rockengeller ailesi ise kademeli olarak “Petrol işinden çekileceğini açıkladı. İnsanlığın total birikimiyle yaşanan teknolojik devrim yerini hızla yaklaşan “Sibernetik Devrime” bırakmaya başlarken bu ailenin ilgi alanının insan (lığı) dijital mekanizmalar ile kontrol etmeye – yönetmeye yönlendirme çabasına yoğunlaşacağı anlaşılmaktadır. Aynı dönemde Suudi yönetimin de “Petrol sonrası yaşam” konusunda Ar – ge çalışmalarına başlaması da dikkat çekicidir. Görünen o ki yakın dönemde “Enerji Füzyonu” ile insanlık yeni bir sıçrama yaşayarak klasik bağımlılıklarını minimize edecek.

AB eski gücünü korumakta zorlanıp adım adım bloklaşma ve dağılma sürecine girerken, Rusya; Ukrayna ve Kutuplardaki kazanımlarını arttırmak için “ABD`nin onu Ortadoğu`ya çekme ve yıpratma” hesabını kâra çevirerek bölgeden kısmen ama kazançla, bir adım geri çekildi.

Büyük güçlerin dizayn çekişmeler sürerken İslam Ülkelerinin “Zaman ayarlı sorunlarla” enerjilerini tüketmeleri ileride telafisi imkânsız zararları beraberinde getirecektir.

Bölgenin üç büyük ülkesi olan Mısır, Türkiye ve İran`daki ahvalin iç açıcı olmadığı aşikârdır. Mısır, Sisi eliyle neredeyse kırmızı telefon hattı ile Tel Aviv`e bağlanmış durumda. Türkiye ve İran ise bölge üzerindeki kadim hesapları yüzünden çekişmekte ve bu konuda yeni partnerler eşliğinde açık bir bloklaşmaya gitmekteler. Bunu yaparken de iç kamuoylarında destek bulmak için uluslararası ilişkilerde “Rally Around on Flag – Baymak altında birleştirme” diye anılan sloganik argümanları kullanmaktalar. Hele Suriye üzerinden yürüttükleri “Proxy War – vekâlet Savaşı” iki ülke yöneticileri ve güvenlik bürokratları arasında duygu kırılganlığı ve kalıcı güvensizlik oluşturma riski barındırmaktadır.

Suudi yönetiminin İslam Dünyasına pozitif bir katkısının olması ise taşıdığı “Vahhabi” anlayıştan dolayı imkânsız gibi görünmekte. Hatta bu coğrafyadaki her sorunlu bölgede bir şekilde Suudi parmağını görmek mümkündür.

Manzarayı ortaya koyduktan sonar ümmet menfaati için olması gerekenleri de kısaca vurgulamakta fayda var.

-İslam İşbirliği Teşkilatının aldığı “İslam Pol (isi)” gibi bazı kararlar, yerinde ama oldukça gecikmiş ve yetersizdir.

-İİT`nin ismi ne olursa (daha önce İKÖ idi) olsun işlerliği arttırılmalı ve bu kurumda kendini hissettiren mezhepçi bloklaşma ve ayrımcılığa son verilmelidir.

- Her büyük organizasyonda (BM – ABD…gibi) bir / birkaç güç dinamo görevi görerek karar aşamasında belirleyici olur. İİT için de bu görevi Türkiye – İran ve Mısır`dan başkası yapabilecek donanımda değildir.

-Daha işin başında her ülke veya millet “Bu yöneticilik benim hakkım…” dememelidir. Ortadoğu`da belli başlı dört halk (Türk, Kürt, Arap, Fars) olsa da ümmet bunlardan ibaret değildir.

-Her Müslüman okuma çıtasını yükseltmeli. Kısır iç siyasi çekişmeler veya üçüncü sayfa haberleri ile zihni köreltici magazinsel çer – çöp mesabesindeki lüzumsuz bilgi uğraşından kurtulup İslam ümmetine fayda sağlayacak dini ve pozitif ilimlerle en üst zaviyeden hemhal olmalı. Unutulmamalıdır ki: “Bilgi güçtür.” (Firdevsi) bilgi sahibi olan ilgi sahibi de olur.