Bilhassa bu nevi dersi, “Din, terakkiye mani`dir” diyenlerin fikirlerinin ancak birer hezeyan olduğunu gösterir. Bilakis hem o insan için, hem vatan ve millet için iman nuruna mazhar olmak, maddi-manevi saadet ve terakkiyi temin eder.
Namazını kılıp istikametle hareket ettiği takdirde, dünyevi çalışma ve gayretinin ahiret hesabına geçip ebedi saadet ve nurları netice vermesi düşüncesi, ne kadar o vazifeyi iştiyakla severek yapmayı temin edeceği malumdur.
İşte bu hakikatı, bütün memurlar, san`atkarlar ve esnaf, rehber ittihaz etmeli ve bu ders, umuma telkin edilmelidir. Bu zikredilen bahis, deryadan bir katre nev`inden Üstad`ın saymakla bitmeyen millete menfaatdar hizmetinden bir cüz`dür. İslamiyete irtica`, mü`minlere mürteci` diyenlere yazıklar olsun!..
* * *
Dini farzlarını yerine getirmek suretiyle dünyevi çalışmaların da bir ibadet hükmüne geçtiğine dair Üstadımızın yanına gelenlere verdiği derslerden birkaç nümune:
1- Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri ile birlikte, bir gün Eskişehir`deki Yıldız Oteli`nde bulunuyorduk. Şeker Fabrikasından yanına gelen birkaç işçi ve ustabaşına kısaca dedi: “Siz farz namazlarınızı kılsanız, o zaman fabrikadaki bütün çalışmalarınız ibadet hükmüne geçer. Çünki milletin zaruri ihtiyacını temin eden mübarek bir hizmette bulunuyorsunuz.”
2- Yine bir gün, Eğirdir yolu altında oturmuş Rehber`i okuyorduk. Tren yolunda çalışan birisi geldi. Ve Üstad, ona da aynı şekilde: Feraizi eda edip, kebairden çekilmek şartıyla bütün çalışmalarının ibadet olduğunu, çünki on saatlik bir yolu bir saatte kestirmeğe vesile olan tren yolunda çalıştığından mü`minlere, insanlara olan bu hizmetin boşa gitmeyeceğini, ebedi hayatında sevincine medar olacağını ifade etmiştir.
3- Yine bir gün vaktiyle Eskişehir`de, tayyareciler ve subaylar ve askerlere de aynen şu dersi vermişti: “Bu tayyareler, bir gün İslamiyete büyük hizmet edecekler. Farz namazlarınızı kılsanız, kılamadığınız zaman kaza etseniz, asker olduğunuz için her bir saatiniz on saat ibadet, hususan hava askeri olanların bir saati otuz saat ibadet sevabını kazandırır. Yeter ki kalbinde iman nuru bulunsun ve imanın lazımı olan namazı ifa etsin."
4- Hem Barla, hem Isparta, hem Emirdağ`da çobanlara derdi: “Bu hayvanlara bakmak, büyük bir ibadettir. Hatta bazı Peygamberler de çobanlık yapmışlar. Yalnız siz farz namazınızı kılınız, ta hizmetiniz Allah için olsun.”
5- Yine bir gün, Eğirdir`de elektrik santralının inşasında çalışan amele ve ustaya: “Bu elektriğin umum millete büyük menfaatı var. O umumi menfaattan hissedar olabilmeniz için, farzınızı kılınız. O zaman bütün sa`yiniz, uhrevi bir ticaret ve ibadet hükmüne geçer.” demiştir. Bu neviden onbinler misaller var.
Daimi hizmetinde bulunan talebeleri
* * *
Sen bir musibetzede veya işçi ve meşakkatli bir halde olan bir fakirden sor; ne haldesin? Aklı başında ise diyecek ki: “Şükürler olsun Rabbime, iyiyim, çalışıyorum. Keşki çabuk Güneş gitmeseydi, bu işi de bitirseydim. Vakit çabuk geçiyor, ömür durmuyor gidiyor. Vakıa zahmet çekiyorum, fakat bu da geçer, herşey böyle çabuk geçiyor.” diye, manen ömür ne kadar kıymetdar olduğunu, geçmesindeki teessüfle bildiriyor.
Demek meşakkat ve çalışmakla, ömrün lezzetini ve hayatın kıymetini anlıyor. İstirahat ve sıhhat ise, ömrü acılaştırıyor ki, geçmesini arzu ediyor.
* * *
Bütün ihtilalat ve fesadın asıl madeni ve bütün ahlak-ı rezilenin muharrik ve menba`ı tek iki kelimedir:
Birinci Kelime: “Ben tok olsam, başkası açlıktan ölse bana ne!”
İkinci Kelime: “Rahatım için zahmet çek; sen çalış, ben yiyeyim. Benden yemek, senden emekler!”
Birinci kelimenin ırkını kesecek tek bir devası var ki, o da vücub-u zekattır.
İkinci kelimenin devası, hurmet-i ribadır. Adalet-i Kur`aniye alem kapısında durup, ribaya “Yasaktır, girmeye hakkın yoktur” der.
Beşer bu emri dinlemedi, büyük bir sille yedi. Daha müdhişini yemeden, dinlemeli!..
Kaynak : Nurnet