Diyarbakır`a gelen Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Sur ilçesindeki tarihi Ulu Cami'de cuma namazını kıldırdı. Cuma hutbesinde halka seslenen Görmez, birlik ve beraberlik mesajı verdi.

Son aylarda Sur'da yaşanan acı hadiselerden dolayı hüzünlü selamlar getirdiğini belirten Görmez; doğudan, batıdan, Asya'dan ve Afrika'dan bütün Müslümanların hüzünlü selamlarını, yanık dualarını, gözyaşlarını cuma hutbesine getirdiğini söyledi.

Dünyanın her tarafından aynı Rahmana secde eden müminlerin, aynı duygu ve düşünceler içerisinde olmasının, kederleriyle kederlenmeleri kadar büyük bir nimetin bulunmadığını vurgulayan Görmez, "Siz burada bu zorlukları yaşarken, bu kötülükler şehirlerimizde yer alırken, dünyanın her tarafında Müslüman kardeşlerimizle görüştüğüm zaman tek cümleleri şu olmuştu, 'Diyarbakır'da barış olursa bizde de olur. Diyarbakır'da huzur ve sükunet olursa biz de kendi ülkelerimizde güven içerisinde oluruz. Dualarımız sizinle." dediklerini aktardı.

“Ey iman edenler, Allah`ın ipine sımsıkı sarılınız, sakın ayrılıp parçalanmayınız. Allah sizi nimeti sayesinde kardeşler kıldı, siz düşmanlar idiniz, Allah sizi nimeti ile kardeşler kıldı. İman kardeşi, irfan kardeşliğinin fevkinde tuttu. Siz ateş dolu bir çukurun kenarında yaşıyordunuz, Allah sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini apaçık anlatıyor ki hidayeti bulasınız.” Al-i İmran suresi 103`üncü ayetiyle hutbesine başlayan Görmez, şöyle devam etti:

“Aziz Kardeşlerim! Ayette dikkati çeken önemli husus; Yüce Rabbimiz, tefrikalı bir hayatı, ateş dolu çukurların kenarında yaşamaya benzetiyor. Hadis-i şerifte ise Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi Vessellem şöyle buyurdu; Enes Bin Malik rivayet ediyor, Resulü Ekrem bir gün bize hitaben şöyle dedi: ‘Kardeşin zalim de olsa, mazlum da olsa ona yardımcı olunuz.` Sahabe itiraz etti, “Ya Resul Allah mazluma yardımı anladık da, zalime nasıl yardımcı olacağız?” Allah Resulü ise ‘Zalimin elinden tutacaksın.  Ona yapacağın en büyük yardım, zalimi zulmünden vazgeçirmektir.` diye cevap verdi.”

“Nice zor günlerden geçtik. Bu zor günlerde eli kalem tutacak nice çocukları, bu toprakların nice evlatları kendi kendilerini heba ettiler.” diyen Görmez, Hutbesinde şunları dile getirdi:

“Nice evlatlarımız da tabutlar içerisinde Türkiye`nin şehirlerine dağıldılar. Gözyaşlarıyla annelerin, babaların yürekleri dağlandı.  O yürekleri dağlanan anneler ve babalarla konuştum. Hiç birisinde, hiçbir kardeşine karşı bir kin bir öfke bir düşmanlık görmedim. Milletimizin her ferdi bu zor süreçte ‘Bizim kardeşliğimiz bakidir. Biz hiçbir şeyi kardeşliğimize değişmeyiz` dedi. Bugün İslam dünyasından ateşler yükseliyor. Çocuklarımız ateşlerde yanıyor. Bağdat`tan, Şam`dan, Kahire`den, Yemen`den ateşler yükseliyor. Ve bütün o mazlumların, o mağdurların umut bağladığı son ada birlikte içinde yaşadığımız bu topraklar. Ve bu topraklar hepimizi İslam`ın nimetiyle besliyor. Bu topraklar hepimizi İslam`ın nimetiyle kardeş olmamızı bize emrediyor. Çünkü bu topraklar Resulü Ekrem Sallallahu Aleyhi Vessellemin vefatından 7 sene sonra İslam ile müşerref oldu ve ebediyete kadar din-i Mübin-i İslam`a bağlı olarak İslam medeniyetinin bir merkezi olarak yeryüzünde barışı, adaleti, kardeşliği daima yayacağını vaat etti, vaat etmeye devam edecektir inşallah.”

Kürtler ile Türklerin tarihi birlikteliğini hatırlatan Görmez, şunları ifade etti:

“Sizler Diyarbakırlı kardeşlerimiz olarak binlerce evladınızı 1071 yılında Malazgirt`e gönderdiniz. Atalarımız, Alparslan`la birlikte bu toprakları Bizans`ın egemenliğinden kurtararak tevhidin özgürlüğüne kavuşturdular. Sonra Selahaddin Eyyubi`yle birlikte çocuklarınızı Kudüs`e kadar gönderdiniz. Rivayet odur ki, Kudüs`e gitmeden önce Diyarbakır`a gelen Selahaddin Eyyubi`ye Diyarbakırlı anneler, Diyarbakırlı mübarek kadınlar o zaman surların etrafında yaygın olan gül tarlalarından kendi elleriyle gül esansı yaparak, şişelerin içerisine doldurarak Selahaddin Eyyubi`ye getirdiler. Ve Selahaddin Eyyubi`ye derler ki, ‘Sana bir emanet vereceğiz ama bu emaneti yerine getiriniz. Kudüs`ü fethedeceksin. Kudüs`ü fethettiğinde sana verdiğimiz bu emanet ile Mescid-i Aksa`nın içini yıkayacaksın, temizleyeceksin.` Selahaddin Eyyubi Kudüs`ün fethinden sonra şöyle demiştir: ‘Beni Kudüs`ün fethine sevk eden en büyük amillerden bir tanesi Diyarbakır`daki annelerimizin bana teslim ettiği emanet olmuştur.` İşte biz böyle bir ecdadın, böyle annelerin çocukları ve torunlarıyız. Ve sonra yine siz Diyarbakırlı kardeşlerimiz olarak bu vatan küffar tarafından işgal edileceği zaman evlatlarınızı Çanakkale`ye gönderdiniz. Sadece Dicle ilçesinden Çanakkale topraklarında 450 şehit var. Biz hep birlikte bu toprakları kendimize böyle vatan kıldık. Kürt`üyle, Türk`üyle, Arap`ıyla, diller, ırklar, renkler müminler için hiçbir şey ifade etmez. Makam, mevki, zenginlik hiçbir şey ifade etmez. Allah`a kulluğunuz, Muhammed Mustafa`ya (SAS) ümmet oluşunuz yetmiyor mu? İman kardeşliğimiz, aynı Rahman`a secde edişimiz yetmiyor mu?”

Diyarbakır`ın bütün kâinata haykırması gerektiğini söyleyen Görmez, Hutbesinde şunları dile getirdi:

“Ben Diyarbakır, ben Diyarbakır İslam`ın çocuğuyum ve Mekke`nin kardeşiyim. Ben Diyarbakır, Muhammed Mustafa`nın evladıyım ve Medine-i Münevvere`nin kardeşiyim. Ben Diyarbakır İslam`ın çocuğuyum, İstanbul`un kardeşiyim, Bağdat`ın kardeşiyim, Şam`ın kardeşiyim, Buhara`nın, Semerkand`ın kardeşiyim, bütün Müslüman beldelerin kardeşiyim.”

Görmez, “Türk`üyle, Kürt`üyle, Arap`ıyla, Çerkez`iyle, Laz`ıyla; bu topraklarda yaşayan bütün insanlar olarak, Iyaz bin Ganem, Süleyman bin Halid bin Velid bu topraklara gelmeden önce atalarımızın tamamı dalalette değil miydi? Hepsi dalaletteydi ve hepsi onlarla hidayeti buldu. Hepsi medeniyet fakiriydi ve hepsi Muhammed Mustafa ile zenginleşti. Elhamdülillah İslam`ın nimetine sahip oldu. Hepimiz özgürlüğümüzü kaybetmiş insanlardık, hepimiz özgürlüğümüze kavuştuk. Cenab-ı Hak özgürlüğümüzü daim eylesin.” dedi. (Yunus Sırat / Mustafa Kaynak - İLKHA)