Hizbullah Cemaatinin önde gelen isimleri arasında yer alan âlim ve mütefekkir Mehmet Sudan Hoca, vefatının ikinci yıldönümünde ailesi ve sevenleri tarafından rahmetle yâd ediliyor. Binlerce gencin hidayetine vesile olmuş bir İslam davetçisi olarak ağabeyini niteleyen Zeliha Yersiz, duygu ve düşüncelerini İLKHA`ya paylaştı.
“Ağabeyim salih bir insandı”
Diyarbakır`ın Lice ilçesine bağlı Dercimt köyünden olduklarını, ancak Bingöl`ün Genç ilçesinde büyüdüklerini aktaran Zeliha Hanım, ağabeyinin 8 çocuklu ailenin tek erkek çocuğu olduğunu belirtti. Zeliha Hanım, “Ağabeyim bize sadece ağabeylik değil yeri geldiğinde annelik, yeri geldiğinde de babalık yapardı. Bize bir arkadaş kadar yakındı. Bütün dert ve sıkıntılarımızla ilgilenirdi. Ağabeyim doğmadan önce babam ‘Allah`ım 7 kızım var ve ben bu kızlarımdan çok razıyım. Eğer bana bir erkek çocuk vereceksen de salih bir evlat ver, salih bir evlat olmayacaksa o da olmasın.` diye dua edermiş. Rabbime şükürler olsun ki ağabeyim salih bir insandı.” dedi.
“Fakirlere çokça yardım ederdi”
Bingöl`ün Genç ilçesinde babasının manifatura dükkânı olduğunu belirten Zeliha Hanım, “Çarşıya her gittiğimde abimin her zaman ya Kur`an-ı Kerim okuduğuna ya namaz kıldığına ya da kitap okuduğuna şahit olurdum. Sıradan gençler gibi değildi. Çok sevilen bir insandı. Maddi durumumuz iyi olduğundan fakirlere çokça yardım ederdi. Âlim bir insan olduğundan da çok sevilen biriydi. Bundan dolayı da çevresi çok genişti. Sürekli ondan yaşça büyük, olgun insanlar gelip babama ‘Benim bir oğlum var deme, senin oğlun bin kişiye bedeldir` derlerdi. Hayâlı, iffetli, edepli ve büyüklere karşı saygılı olduğundan dolayı herkes onu takdir ederdi.” diye konuştu.
“Sabah namazına kalktığı zaman bile günlük kıyafetlerini giyerdi”
Ağabeyinin anne ve babasına karşı çok saygılı ve hürmetkâr olduğunu dile getiren Zeliha Hanım, sözlerine şöyle devam etti: “Onlar her içeri girdiğinde ağabeyim ayağa kalkar, ellerini bağlar ve onlar oturmadan o oturmazdı. Hiçbir zaman kahkaha ile gülmezdi. Ağabeyim sabah namazında dahi geceliğiyle bile dışarı çıkmazdı. O kadar hayâlı bir insandı ki, sabah namazına kalktığı zaman bile günlük kıyafetlerini giyer, namazını kılar ve o şekilde gelip bizi namaz için uyandırırdı. Onu gördüğümüzde sanki dışarı çıkacakmış gibi giyiniğini görürdük. Hiçbir zaman onu evin içerisinde kısa kolla ya da atletle dolaştığını görmezdik. Annem ölünceye kadar her zaman ona hayır duasında bulunurdu.”
“Ağabeyim gözaltındayken annem vefat etti”
Ağabeyi Muhammed Sudan`ın gözaltındayken annesinin vefat ettiğini kaydeden Zeliha Hanım, o günleri şöyle anlattı: “tutuklanıp cezaevine konulmuştu ve ziyaretimde ona bu kötü haberi verdiğimde bana bundan haberi olduğunu söylemişti. Ağabeyime gözaltındayken polislere, annesini çoktan görmediğini ve ondan haber alamadığını bu yüzden annesini görmek istediğini söyleyince oradaki memurlar da annemin vefat ettiğini ona söylemişlerdi. Ağabeyimin görüşüne gittiğimiz zaman ‘Ben şu an anladım ki bugüne kadar annemin hayır duaları sayesinde ayaktaydım` dedi. Annem teheccüd namazlarında sürekli gözyaşları içinde ağabeyime ve arkadaşlarına dua ederdi. Anne ve babasına saygılı olduğu kadar biz kardeşlerine karşı da merhametliydi. Bizimle konuşurken eşit sürelerde bize zaman ayırmaya özen gösterirdi. Hiçbirimizi ihmal etmezdi.”
“Gözaltında kaldığı 3 ay boyunca sürekli işkence yapmışlardı”
Ağabeyinin 1992 yılından 2000`li yıllara kadar muhacerat hayatı yaşadığını ifade eden Zeliha Hanım, “O dönemlerde devlet tarafından aranıyordu. 2000 yılının sonlarına doğru İstanbul`da gözaltına alındı. O zaman gözaltına alındığından haberimiz yoktu. 1 aya yakın bir süre İstanbul`da gözaltında kaldı. Diyarbakır`a sevk edildiğinde haberlerden yakalandığını gördük. O zaman yeni yakalandığını sanmıştık. Bir gece yarısı kaldığı eve baskın yapılmış, elleri ve gözleri bağlı bir şekilde götürülmüştü. İlk başlarda polisler onu tanımamışlardı daha sonra tanıyınca ‘Biz seni gökte ararken yerde bulduk` dediğini ağabeyim anlatıyordu. Ondan sonra polisler ona işkenceler yaptı. Ağabeyim işkence sürecini anlatırken ‘Bana işkence yapıldığında ilk darbeler canımı acıtmıştı ama daha sonra Allah`ın yardımıyla o acıyı hiç hissetmiyordum` diyordu. Diyarbakır`da 3 ay gözaltında kaldı. Onunla görüşmek için çeşitli yerlere başvuruyorduk. Bize bu konuda hep zorluk çıkarıyorlardı. İzin verildiğinde bile başımızda 3 polis beklerdi ve sadece 1-2 dakika görüştürürlerdi. Onun ilk görüşünde onu gördüğüm zaman sarıldım, sarıldığım zaman ona yapılan işkenceler yüzünden göğsünde bir ağrı hissetti ve inledi. O zaman çok duygulanıp ağlamıştım. 3 aylık gözaltı sürecinden sonra cezaevine konuldu.” diye belirtti.
“Şehid ve Yusufilerin ailelerine karşı çok hassasiyeti vardı”
Önce Diyarbakır, ardından da Bingöl Cezaevi`ne sevk edildiğini hatırlatan Zeliha Hanım, Bingöl Cezaevi`nde tek kişilik bir hücreye konulduğunu ve 1 yıl cezaevindeki hiç kimseyle görüştürmediklerini söyledi. Zeliha Hanım, sözlerine şöyle devam etti:
“Cezaevindeyken bile sadece dışardaki dava arkadaşlarını düşünüyordu. Özellikle şehit ve yusufi arkadaşlarının ailelerine karşı çok hassasiyeti vardı. Onu görmeye gittiğimizde bize ilk sorduğu şey onların durumuydu. Bize onları ziyaret etmemizi, maddi ve manevi yardımda bulunmamızı söylerdi. Onlar bizim için Allah`ın emanetleridir derdi. Bir süre Bingöl`de kaldıktan sonra tekrar Diyarbakır`a sevk edildi. Orada onu ziyarete gittiğimizde önce tek tek diğer ziyaretçilerle ilgilenir ondan sonra yanımıza gelirdi. Ona, böyle yaptığından dolayı zaman kalmadığını bu yüzden de rahat rahat görüşemediğimizi söyleyince bize ‘Sizin benim üzerimde ne kadar hakkınız varsa onlarında o kadar hakkı var` derdi.”
Zeliha Hanım, “Ağabeyi Muhammed Sudan ile bir defa oturan biri bile onun ne kadar mütevazı, adaletli ve güzel ahlaklı olduğunu anlardı. Ne zaman onun evine gitsek bizi sevinçle kapıda karşılar, içeri girdiğimizde ayağa kalkar bize sarılırdı, hâl ve hatırımızı sorardı. Biz oturmadan kendisi oturmazdı. Herkese karşı sevgi dolu bir insandı, çocuklarıyla arkadaş gibiydi. Onlarla oturup sohbet eder, herkesi ayrı ayrı dinlerdi. Komşular kapımızı çaldığı zaman eşine, onların bir sıkıntısı olup olmadığını ve onlara yardımcı olmasını söylerdi.” dedi.
“Hac`da iken onun hiç uyuduğunu görmedim”
Cezaevi görüşüne her gittiğinde Hacca gitmek istediğini kendilerine söylediğini aktaran Zeliha Hanım, şunları söyledi: “Görüşüne her gittiğimizde bize ‘Rabbimden tek bir isteğim var. Cezaevinden çıktığım zaman Hac vazifemi yerine getirmektir. Bunun için elimden geleni yapacağım.` Vefatından 3 yıl önce cezaevinden çıktığı yıl Hacca gitti. İkinci yıl ağabeyimle beraber gittik. Hac`da iken onun hiç uyuduğunu görmedim. Ona kendisini çok yorduğunu söylüyordum. Son günlerde tansiyonu düşüp rahatsızlandı. Tavaf yaparken başı dündü, onu gölgeye çekip zemzem suyu içirdim ve dinlenmesini söyledim. Bana ‘Allah bana bu fırsatı bugün vermiş bunu iyi değerlendirmeliyim` diyordu. Teheccüd namazını bile Beytullah`ta kılıyordu. Bir gün beraber Beytullah`a giderken gece bir rüya gördüğünü söyledi. Rüyada tavaf etmeye gittiğini, kalabalığı aşmaya çalıştığını belirterek şöyle devam etti ‘Beytullah`a doğru gidiyordum. İnsanların tavaf ettiği yerde, yanımda beyaz bir araba durdu. Arabanın içinde Şehid Rehber ve Selahattin Ürük ağabey vardı. Gel işareti yapıp beni çağırdılar.` Bir keresinde de bana ‘Kaç defadır tavafa geliyorum ama bir türlü Hacerü`l Esved`e ulaşamıyordum, acaba layık değil miyim? diye düşünürken karşıdan birinin beni el işaretiyle çağırdığını gördüm. Ona doğru giderken kendimi Hacerü`l Esved`in yanında buldum ve etrafıma baktığımda o kişiyi görmedim.` dedi.”
“Kimse olmasa bile bir çocuğu çağırıp cemaatle namaz kılardı”
Gece yarısı bile uyandığında onu ya abdest alırken ya namaz kılarken ya da Kur`an-ı Kerim okurken gördüklerini belirten Zeliha Hanım, kendilerini sabah namazına kaldırırken “Hayyalel Selat” ya da “Ya Allah” diye çağırdığını aktardı. Vakit namazlarını onun arkasında saf tutarak kıldıklarını ifade eden Zeliha Hanım, hiçbir zaman tek başına namaz kılmadığını, kimse olmasa bile bir çocuğu çağırıp cemaatle namaz kıldığını söyledi.
“Dünyadan hiçbir beklentisi yoktu, tek isteği Rabbini razı etmekti”
Muhammed Sudan Hoca`nın güzel ahlakından bahseden kız kardeşi Zeliha Hanım, sözlerini şöyle sürürdü: “Biri onu övdüğü zaman hayâsından yüzü kızarır ve ‘Ben zavallı ve aciz bir kulum` derdi. Çok cömert biri olduğundan evine misafir gelse evde ne varsa ikram ederdi. Babamızın maddi durumu çok iyiydi ama abimin çabası sadece Allah rızasıydı. Dünyadan hiçbir beklentisi yoktu. Onun tek isteği Rabbini razı etmekti. Bütün zamanını insanlarla ilgilenmeye harcardı. Defalarca bana bu konuda nasihat ederdi. ‘İnsanlardan gelen eziyetlere sabretmekte ibadettir` derdi. Ahlak konusunda Peygamberimizi örnek alırdı. Onun hayatında Siyer`den örnekler vardı. Onun yanına kim gelirse karşısında bir devlet başkanı varmış gibi davranırdı. Onun her nasihati bizim için bir merhem gibiydi. Hiçbir zaman kimseye emir vermezdi. Maddi durumu çok iyiydi ama muhacerat zamanından sonra elinde hiçbir şey kalmadı. Annem ona bu konuda nasihat verince ağabeyim, ‘Benim ötede başka bir yurdum var. Bütün malımı bire 10 karşılığında oraya gönderdim. Bizim malımız Allah yolunda gitti neden buna üzülüyorsun? Arkamızda kalanın bize faydası yoktur, bize kalacak olan Allah yolunda verdiğimiz sadakalardır. Onlar bizimle cehennem arasında siper olacak.` derdi. Onun tek bir gayesi vardı, o da Allah`ın davasıydı.”
“Binlerce gencin hidayetine vesile oldu”
Ağabeyinin binlerce gencin hidayetine vesile olduğunu kaydeden Zeliha Hanım, sözlerini şöyle tamamladı:
“Gençlerin başıboş dolaştığını görünce, hep bu gençleri nasıl kurtaracağının derdine düşerdi. ‘İnsanların hidayetine vesile olmak bizim için bütün dünyadan daha değerlidir.` derdi. Eğer bu insanların çabası olmasaydı belki de Allah`ın adını anacak insanlar olmazdı. Allah`ın davası hiçbir zaman sahipsiz değildir. Abimin hiçbir zaman ümitsizliğe düştüğünü görmedim. Bugün bunun semeresini görüyoruz. Bugün camilerimiz hala açıksa, İslami hassasiyete sahip gençlerimiz varsa bu insanların bu fedakârlığı göstermesi sayesindedir. İnşallah Rabbim hiçbir zaman bu davayı sahipsiz bırakmayacaktır. Onlar bugün gitmiş olsalar da onların yerine gelecek insanlar mutlaka olacaktır. Bu konuda ümitliyiz. Peygamberimiz aleyhi selatu vesselam bir hadisi şeriflerinde ‘Başka bir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Allah Teâlâ yedi insanı arşının gölgesinde barındıracaktır` buyurmuşlardır. Bunlardan biri gençliğini Allah`ın yolunda harcayanlardır. Biz şahid olduk ki o çocukluğundan vefatına kadar bütün ömrünü Allah`ın yolunda harcadı. İsteğim şudur ki; onlar bu kadar bedel ödedi, büyük bir dava uğruna canlarını, mallarını ve sevdiklerini feda etti. Bu dava; Peygamberlerden ve Sahabelerden bize nasıl miras kalmışsa kanımızın son damlasına kadar, son nefesimize kadar onlar gibi bu davaya sahip çıkmalıyız. Rabbim onlar gibi bu davanın hakkını vermeyi ve bu davaya sahip çıkmayı bizlere nasip etsin.” (M. Salih Keskin/Mahsum Tunç – İLKHA)