Septik şok veya sepsis (kan zehirlenmesi) tüm dünyada yaygın olması yanında en az bilinen ve hatta kalp krizinden bile fazla ölüm oranına sahip bir hastalık.
Herhangi bir mikrop veya basit bir enfeksiyon her zaman sepsise neden olabileceği uyarasında bulunan uzmanlar, sepsisin bir enfeksiyona bağlı olarak gelişen birden fazla organın çalışmasını engelleyen, şok tablosuna kadar gidebilen ve vücudun enfeksiyona karşı verdiği bir reaksiyonlar zinciri olduğunu belirtiyor.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Coşkun Şimşir “Septik şok, bağışıklık sisteminin enfeksiyona karşı verdiği kontrolsüz aşırı yanıt sonucunda organlarının zarar görmesi ile meydana gelir. Vücudun temel hayati fonksiyonlarının hızlı bir şekilde bozulması ölüm riskini artırır. Enfeksiyonun kontrol altına alınmadığı durumlarda, başta dolaşım ve solunum sistemindeki kalp, akciğer, böbrek, karaciğer gibi organlarda akut organ yetersizliklerine yol açar. Aynı zamanda böbrek fonksiyonlarının bozulması, bağırsak felci, merkezi sinir sitemi tutulumu, kanda trombosit sayısının düşüklüğü ve yaygın damar içi pıhtılaşma olmaktadır." dedi.
Septik şok nasıl anlaşılır?
Dünyada yaygın olmasına rağmen en az bilinen ve ölüme en fazla neden olan hastalıklardan biri olduğunu söyleyen Dr. Şimşir, "Ölüm oranı yüzde 30-70 arasındadır. Her yıl yaklaşık olarak 20-30 milyon insan sepsise yakalanır. Bunun 100 bin kadarı maternal sepsis vakasını oluşturur. Dünya genelinde her saat 40-50 insan sepsis nedeni ile yaşamını yitirir. Sepsise neden olan enfeksiyonlar başta akciğerler, idrar yolları, batın, rahim olmak üzere herhangi bir odaktan kaynaklanabilir. En çok stafilokok- steptokok türü olan bakteriler, daha nadiren virüs, mantar ve parazitler neden olur. Septik şoktan korunmak için enfeksiyon durumlarında ateşte yükselme veya azalma, kalp atım hızında artma, solunum hızında artma, beyaz küre (lökosit) sayısında artma veya azalma durumlarında en yakın sağlık kuruluşuna başvurmak gerekir. Septik şok sonucunda bilinç bulanıklığı, tansiyon düşüklüğü, yaygın damar içi pıhtılaşma olur. Bu durumun sonunda ise geri dönüşüm oldukça zor hatta imkansızdır." ifadelerini kullandı.
Risk grubunda mısınız?
Dr. Şimşir, Septik şok riskinin; prematüre – yeni doğan veya ileri yaş grubunda, yanlış ve bilinçsiz antibiyotik kullanım sıklığındaki artış, hamileler, immün sitemi zayıflatan kanser, diyabet, siroz, AIDS, KOAH vb. kronik hastalıklarda, damar içi kateter ve solunum yolunda tüp kullanımı, uyuşturucu kullananlarda, uzun süreli yoğun bakımda kalan hastalarda, büyük ameliyat ve biyopsi sonrasında, kortizon tedavisi alanlarda, aşırı sigara kullanımında bağışıklık sisteminin baskılanması nedeni ile arttığının altını çizdi.
Modern tıbbın ve yoğun bakım ve antibiyotik teknolojilerin gelişimine rağmen sepsis sıklığının giderek arttığını söyleyen Şimşir şöyle konuştu: "Günümüzde gelişmiş ülkelerde neden olarak aşırı stres, ileri yaş nüfusunun artması, prematüre yeni doğan doğum artışı, yanlış ve bilinçsiz antibiyotik kullanımı sonucunda dirençli bakterilerin olması, bağışıklık sistemini çökerten uyuşturucu kullanımı ve AIDS sayısında artış, girişimsel işlem ve ameliyat sayısında artış sorumlu tutulmuştur. Gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerde ise yoksulluk, yetersiz beslenme, aşılanma oranın düşüklüğü, erken ve yeterli tedavinin yapıldığı sağlık merkezlerinin olmaması gibi sebepler sepsise neden olmaktadır."
Septik şoktan korunmak mümkün mü?
Dr. Şimşir son olarak, "Bağışıklık sistemimizi güçlü durumda tutmak için stresten uzak yaşam, sigara-alkol, uyuşturucu madde tüketilmemesi, dengeli beslenme ve hijyenik şartlara uyulması, aşılanma ve doğru antibiyotik politikasının olması gerekir. Sepsiste erken tanı konulması ve acil tedavi başlaması çok önemli olup hayat kurtarmak demektir. Multidisipliner yaklaşım, kompleks ve ekip tedavisi gerekir. Enfeksiyonla mücadele için antibiyotik tedavisi, solunum desteği, kan basıncını artırmak ve su kaybını önlemek için sıvı yüklemesi yaşamsal bir öneme sahiptir." tavsiyelerinde bulundu. (İLKHA)