Biz üç kişiydik
Birbirine gönülden bağlı
Önceleri cehalet girdabına tutulmuştuk
İki ihtimal vardı önümüzde;
Hep beraber kurtulacak veya boğulacaktık
Kurtulduk, közler alarak elimize…
Yandı ellerimiz…
Etimiz damla damla aktı toprağa
Ama acı duymadık
Hatta… Garip bir haz duymuştu her birimiz
Ne hazdı öyle!
Kutsal bir esintiydi
Gönlümüzde dört mevsim…
*** *** ***
Sonra bir gömlek aldık pazardan…
Garip gelmişti.
Ama Yusuf`unkinden daha anlamlıydı.
Kurtlar parçalamadan Yusuf`u
Kan damlamıştı yenlerinden
Yakub`un kalbini acıtmış,
İhanet, onunla tebeyyün etmişti.
Sonra Züleyha`nın ihtiras pençesinde
Bir kuzu kadar masum ve paramparça…
Parçalanmış bir gömlek Yusuf`u kurtarabilir miydi?
Gönüller “Yusuf temizdir” dese de
Dillerde kan vardı
Dillerde iffet perişan
Zaman, derman olurda dertlere
Yakup`a bir müjde olur sonradan.
Dedim ya: bizim gömlek garip gelmişti.
Ve Yusuf`unkinden daha anlamlıydı.
Bizim kıssamızda Yusuf`un gömleği henüz parçalanmamıştı.
Ne önden, ne arkadan…
Zekeriya henüz testere kullanmasını öğrenmemiş,
İbrahim,
Batanları sevmediğini ilan etmemişti
*** *** ***
Evet biz tam tamına üç kişiydik
Henüz gençtik, toyduk/cahil ve umarsızdık
Kıssamız pazardan aldığımız kutsal gömlekle başlamıştı
Onun garipliği bize de sirayet etmişti
Üç kafadar, ne de çok sevmiştik onu
Hüzünle örülmüş,
Musibetle biçilmiş,
Muhammed kokuluydu…
“Nur renkli gömlekliler” dik artık
gömleklerimizle tanınır olduk kısa zamanda…
sonra sevinçlerimiz kursağımızda bırakıldı.
İftiralar yağdı kurşun gibi üstümüze
Ne olduğunu anlayamadık.
Nereye sığınacaktık?... Çaresiz ve şaşkındık
*** *** ***
Bir gece bilinmez dehlizlerde çözüldü bandajım
Gözüm alışınca karanlığa
Demek yalnız değilim…. Onlar da yoktu yanımda.
Yalnızlık… güzel değildi belki de;
Ama karanlık dehlizlerde kemiyet daha kötüydü
Canlar kurtulmuştu demek!
Onlar kurtuldu ya ne gam.
“Anlamsız bir sevinç sergiliyormuşum” çevremdekilere göre.
Oysa ne anmalar yüklü olduğunu bir ben bilirim
Yine ben bilirim her tebessümün bir şükür olduğunu
İbrahim`den haber aldım önce
“Ben Rabbime hicret ediyorum” ayetini dilinden düşürmüyor dediler.
İbrahim, Halil`in yolunu izlemeliydi adım adım.
Yanında Hacer hicret etmeliydi uzak diyarlara
Yolun açık olsun dost!...
Gözümdeki mi?
“Hüseyinlerin duygu yüklü ummanından ödünç aldığım” “bir katre”dir sadece
onlara: “beni duygulandıran, kalbime fazla dokunan bir şeydir” diye kendine tarif ettiren hicretindir, kalbime dokunan.
Hüseyinlerin yanında nazdar olan, benim yanımda canan olmaz mı?
Yolun açık olsun kardeşim…
Sakın arkana bakma!...
*** *** ***
Zekeriya`yı duydum bir zaman sonra…
Kurşunlar, iftira gibi yağmış üstüne
Yağmur sığınınca bir ağaç kavuğuna
Testerelerle biçilmiş
Ama “feryat etmemiş” dediler ya,
Göğsüm kabardı
Gözlerimde kan…
Kabuslardın “Zekeriya” diye fırlayışım bundandır.
Çocuğuna isim isteyenlere
Ve hatta…
Bazen, ismimi soranlara
“Zekeriya” deyişim bu yüzden
Zekeriya olup uçmak varken maveraya
Yusuf olup kalmanın kaderini, nasıl anlatacağım bilemiyorum.
Kendimi nasıl teselli edeceğim şimdi?
Onunla “aynı tat ve kokuyu veren bir elmanın yarısı gibiyiz” mi diyeyim?
Ama ben buna layık olmadığımı çok iyi biliyorum…
Her neyse…
Kelimeler boğuk ve sıkıcı…
*** *** ***
Diyeceğim şu ki:
Yusuflar “nice yıllar” aranızdan ayrılmadan
İbrahimler gamlarını sırtlayıp yola çıkmadan
Zekeriya`lar lime lime doğranmadan
Birbirinizin kıymetini bilin.
Vesselam.
Sedat Şeran
1 Nolu F Tipi Cezaevi Buca-İzmir